Gel de içme be Nietzsche!..

Son Güncellenme Tarihi: Nisan 17, 2022 / 01:48

Üç büyük filozof bugün yaşasa dünyanın hâl-i pürmelali için ne derdi? Kant mesela, savaşları akıl ve demokrasi ile aşacağımızı mı savunurdu? Peki ya Hegel?.. 21. yüzyılın kaosunda soğukkanlılığını nasıl korurdu? Mülteci akınları, konut krizi ve kıtlık tehlikesi… Herkes giderek geriliyor. Ve kimileri çareyi Zafer Partisi’nde, kimileri buz gibi bir birada arıyor!



Immanuel Kant, Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Friedrich Wilhelm Nietzsche… Felsefenin üç dev ismi bugün yaşasa dünyanın hâl-i pürmelali için ne derdi acaba?
Bu ilginç soruyu soran Philosophie Magazine’in Fransa Yayın Yönetmeni Alexandre Lacroix, kaleme aldığı “kurmaca diyalog”da Alman filozofları günümüze getirip hararetli bir tartışmaya sokuyordu. İlk sözü alan Hegel, gözlerini önündeki boş kadehe dikmiş, “Bilincimiz bu kadar ıstırapla yüzleşmek üzereyken votka içmekle iyi mi yaptık?!” diye soruyordu. Daha sonra da Ukrayna’daki son durumu tasvir ediyor, bombalanan kentleri, sığınaklardaki aç insanları, masum çocukları hatırlatıyordu. Hegel’e göre ovalardaki Rus tankları, “nefret”in metal olarak cisimleşmiş formuydu.

DÜNYANIN BARIŞA GİDECEĞİNİ KİM SÖYLEDİ?!



Kant ise bu sözleri “romantik” bulmakla birlikte duygulandığını belirtiyordu. Hani 11 Eylül’den sonra asimetrik savaşlar ve terör ön plana çıkmış, devletler arası klasik çatışmalar son bulmuştu? O halde neydi bu gencecik askerler ve onlara “ölüm emri” veren generaller?.. Yoksa tarih “geriye gidiyor”, kendini tekrar mı ediyordu?
Kant’ı “hayalperestlik”le itham eden Nietzsche, konuya hayli sert yaklaşacaktı! Sahi, kim demişti “dünya tarihinin barışa, ebedi barışa” ilerlediğini? Binlerce yıldır insanlık ve savaş iç içeydi. Tıpkı Antik Yunan’da Heraklitos’un “Polemos (savaş), çatışma, bütün şeylerin babasıdır” dediği gibi… Tarih kaotik arbedelerden ibaretti. Ve bizi götüreceği yer de olsa olsa bir “mezarlık huzuru” veya öngörülemez, kopkoyu bir geceydi. Bunu ne kadar az kabul edersek o kadar çok hayal kırıklığına uğrayacak, büyük çöküş öncesi ziyafet çeken Mısırlıları andıracaktık!
“Karamsar filozof” yapmıştı yapacağını!.. Hegel de kendisine “Ne içtin sen?!” diye soracak, “Sadece su” yanıtını alacaktı. “Senin en iyisi bir bira içmen lazım, Friedrich!”.. Kant’ın esprisi anlamlıydı.

DEMOKRASİ VARSA SAVAŞ OLMAZ



Zira Kant için Antik Yunan çok gerilerde kalmıştı. Baksanıza, “modern zamanlar”da demokratik seçimlerin olduğu hiçbir ülke birbiriyle savaşmıyordu. Bu çok olumlu değil miydi? Çünkü çoğulcu rejimlerin savaş kararı alması despotlar kadar kolay değildi. Uzun süreçler, müzakereler gerektiriyordu. Ve tarihte hiçbir demokrasi, otoriter bir rejime karşı savaş kaybetmemişti. Bundan âlâ “ilerleme” mi olurdu?
“Her şeyin bir ilki vardır” diyordu Nietzsche ama Kant kararlıydı. Tiranları gözümüzde büyüttüğümüzü söylüyordu ve işte 5000 kişilik şahsi ordusu (!) tarafından korunan Putin!.. “Güçlü olmak” bu muydu?
Ama Nietzsche ikna olmamıştı. Alaycı bir dille, “Bu dünya sandığın gibi akıllı varlıkların diyalog alanı değil!” diyordu. Tüm bu “ifade özgürlüğü”, “kamusal alan”, “demokrasi kültürü” safsataydı… Hani neredeydi “barış yanlısı kitleler”?.. Herkes ekranları başında TikTok’la savaşı izlemekte, “duygulanmakta”ydı. Facebook’la bir yüzyıl daha yaşarsak tüm görüntüler ve sözcükler kokuşacaktı. Bu sırada tanklar Kiev’in kapısına çoktan dayanmıştı.

PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?



“Öfkene yenilmiyorsun, değil mi?”, diye ortamı yumuşatmaya çalışıyordu Hegel… Oysa Nietzsche sakindi. Ve “Yaşamın kendisi esasen sahiplenme, zarar verme, yabancının ve zayıfın üstesinden gelme, baskı, sertlik, kendi formunu dayatma ve en azından sömürüdür” diyordu.
İki zıt görüş arasında “sentez”e ulaşmak elbette Hegel’e kalacaktı! Acaba dünya hem kaotik mücadelelere sahne olurken hem de rasyonel bir geleceğe ilerliyor olamaz mıydı? Belki de akıl, çatışmadan doğmaktaydı.
O halde gelelim son sözlere… Hegel “Rusya’nın arkasında dost gibi görünen ama onun tökezlemesini bekleyen Çin var. Bir zamanlar Doğu’dan yükselen güç Batı’ya kaymıştı. Şimdi belki tam tersini yaşıyoruz” diyordu. Kant’a göre Ukrayna savaşı sadece bir “moment”, bir parantezdi ve elbette kapanacak, bir anı olarak kalacaktı.
Siz ne dersiniz Bay Nietzsche?.. Tabii ki her şey daha kötüye gidecek, Rusya yakında Finlandiya ve Romanya’ya da dadanacaktı. Çünkü çatışma, “iyi yanları” da olan bir kötülük, kendisinden “ahlak çıkarılacak” bir sentez arayışı değil… En saf haliyle trajediydi!

BİR ZAFER PARTİSİ EKSİKTİ!



Görüldüğü gibi Alexandre Lacroix’nın bu harikulade metni, 250 yıl önce yaşamış filozofların bugün de bizim için ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Aynı zamanda 21. yüzyıl Avrupa’sının hâl-i pürmelaline ışık tutuyor.
Kaldı ki şimdilerde küçük ölçekli bir çatışma bile sadece bir bölge ya da kıtayı değil, tüm insanlığı etkiliyor. Japonya örneğin, savaş nedeniyle Rusya’yla müzakereleri kesiyor. E ortak sulardaki balıklar nasıl avlanacak? Nemuro kentindeki balıkçılar kan ağlıyor!
Ukrayna ve Rusya’dan kaçanlar hücum edince Antalya’da konut fiyatları patlıyor, yerel halk ev bulamıyor. Sadece Antalya mı? Arap sermayesinin büyük ilgi gösterdiği İstanbul’da kiralar adeta uçuyor, gerçek bir “barınma krizi” yaşanıyor. Ve ülkenin mevcut dertleri yetmezmiş gibi… Bir haftadır sosyal medyada “cihatçı”, “tacizci” mültecilerin görüntüleri paylaşılıyor; Afganlara, Pakistanlılara karşı öfke birikiyor. Çare? Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi olabilir mi?!.. MHP’si BBP’sinden sonra, müjde!.. Bizim de nur topu gibi bir “yabancı düşmanı” AfD’miz, Le Pen’imiz doğuyor!

2020’de “Kafayı Çekenler” adıyla yayımlanan kitap, filozofların içkiyle ilişkisini konu ederken Marx, Hegel ve Simone de Beauvoir’ın sıkı “içici” olduğunu anlatıyor. Oysa Nietzsche’nin ağzına bira bile sürmediğini, sıra dışı fikirleriyle zaten sürekli “sarhoş” gezdiğini (!) ekliyor.
Ah yaşasaydı da Türkiye’yi konuşsaydık ya azıcık… “En saf haliyle trajedi” ise mevzu… Görün bakın çiğ köfte ile rakıları nasıl götürüyor!

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top