Geldiğimiz nokta hep aynı!

Son 1 aydır yaşadıklarımız varken sayıları, ekonomik verileri konuşmak biliyorum hepimiz için zor. Yaşanan deprem binlerce canımızı almakla, binaları ve şehirleri yıkmakla kalmadı, duygu ve sinir sistemlerimizi de çökertti.
Bu yazının kaleme alındığı anlarda depremlerde kaybettiğimiz kişi sayısı 45 bini aşmıştı. 24 yıl önce yaşadığımız Gölcük depreminde 18 binden fazla kişiyi kaybetmiş, sözde bu kayıplardan dersler çıkarmış ve o depremin ülkemiz için bir milat olacağından bahsetmiştik. Bu günlerde anlıyoruz ki, her zamanki gibi sadece ‘bahsetmişiz’!
Siyah renkli can kaybı grafiği maalesef hayatımızın en somut gerçeğini yansıtıyorken diğer verilere bakmak ne kadar anlamlı ne kadar doğru, ben de sizler gibi emin değilim. Şimdi bu grafiğin üzerine 24 yıllık büyüme verisini de ekleyip, ne kadar güzel büyüdüğümüzden bahsetmek mümkün mü? Ya da yine bu grafiğin üzerine her yıl yeni rekorlar kıran ihracat rakamlarımızı koyup, ihracatta yarattığımız harikalardan bahsedebilir miyiz? Evet, hiç birinin bir anlamı kalmıyor…
Ancak diğer taraftan da karşı karşıya olduğumuz durumun boyutunu görebilmek; sarmamız gereken yaranın büyüklüğünü anlayıp, bu yaraları sararken hangi imkanlara sahip olduğumuzu ya da hangilerine gücümüzün yetmeyeceğini anlayabilmemiz için de konuşmak zorunda olduğumuz şeyler var.


GSYH - Büyüme
Bu hafta başında 2022 yılı Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) verisi açıklandı. Türkiye ekonomisi 2022 yılında önceki yıla göre yüzde 5,6 büyüdü. Yüzde 5,6’lık büyümeye en önemli katkı finans ve sigortacılık (yüzde 22) ve hizmetler (yüzde 12) faaliyetlerinden geldi. Sanayi yüzde 3 büyürken tarım faaliyetleri ancak binde 6 büyüyebildi. İnşaat sektörü ise küçülen tek faaliyet alanıydı: yüzde 8’den fazla küçüldü.
Büyüme verisine bakarken dikkatle incelediğimiz detaylardan biri de işgücü ödemelerinin GSYH içindeki payıdır. 2022 yılında yüzde 26,5 seviyesine kadar gerileyen veri bize büyümenin ücretliye yansımadığını, başka bir ifade ile tabana yayılmadığını sermayenin büyümeden daha fazla pay aldığını göstermektedir. Bu da aslında fakirleşen bir ücretli kesimle birlikte daha da zenginleşen bir sermaye sahibi kesim olduğunu ifade etmektedir. Her zaman yaptığımız kalkınmaya dönüşemeyen büyüme vurgusu işte tam da bu noktada başlıyor.
2022 yılında üretilen GSYH neticesinde kişi başı GSYH ise 10,655 Amerikan doları oldu. Ancak 2022’nin özellikle son aylarında döviz kurlarının baskılandığını da biliyoruz. Bazen kamu tarafında satışlarla bazen de ve sıklıkla da bankacılık sistemi ve finans piyasalarına getirilen düzenlemelerle liralaşmaya teşvik etme yöntemiyle sağlanan bu durum neticesinde döviz kuru ve ortalamasının görece düşük kaldığı, bununda Amerikan doları bazında hesaplanan kişi başına GSYH verisini yukarıya çektiğini belirtmek gerekir.
Aslında gayri safi yurtiçi hasıla ve bunun neticesinde hesaplanan büyüme ve kişi başına GSYH verisinin ‘doğru’ ya da ‘gerçek’ sonucu üretebilmesi için 2 doğru ön veriye ihtiyaç var. Bunlardan ilki enflasyon diğeri de döviz kuru. Eğer enflasyonu doğru hesaplayamaz ve/veya döviz kurlarının piyasa koşullarında direk ya da dolaylı müdahale olmadan belirlenmesini sağlamazsanız, bu veriyi kullanarak hesaplayacağınız diğer veri de gerçekten uzaklaşmış olur.


Enflasyon
Baz etkisi ile düşecek diye diye Mart ayına geldik. Ve beklendiği gibi baz etkisinin de yardımıyla Tüketici Fiyat Endeksi’ndeki (TÜFE) yıllık değişim yüzde 55’e, Üretici Fiyat Endeksi’ndeki (Yİ-ÜFE) yıllık değişim de yüzde 77’ye geriledi. Sırasıyla yüzde 90 ve yüzde 160 mertebelerinden bu seviyeye geldikleri için iki endeks için de ‘geriledi’ ifadesini kullanıyoruz ancak bir kere daha belirtelim ki bu gelinen oranlar hala sürdürülebilirliğin çok uzağında. Geçen yıl Mart ve Nisan aylarında basit hesapla toplamda yüzde 13 civarı bir tüketici enflasyonu oluşmuştu. EYT, deprem harcamaları ve seçime gidiyor olmanın doğuracağı para politikaları gibi sebeplerle bu yılın Mart ve Nisan aylarında da baz etkisi oluşturmayacak enflasyon oranlarıyla karşılaşılabilir. Tüm fiyat endekslerinde Kasım ayında başlayan sert düşüşler artık yatay ya da tekrar yükselen bir seyre bıraktı. Enflasyon hala en büyük problemimiz olmaya devam ediyor; elbette sadece ekonomi cephesinde, deprem ve can kayıplarımız varken bu ifadeler elbette yüreğimizi bir kere daha burkuyor.


Deprem Bölgesi
Deprem bölgesinin 2021 yılında GSYH’den aldığı pay yüzde 9,3. Depremden görece olarak daha az etkilenen Adana’yı çıkarıp bakarsak, diğer illerin toplam payı yüzde 7,3 oluyor. Yüzde 11 mertebesinde olan 2021 yılı büyümesine 10 ilimizin toplam katkısı ise yüzde 1’in biraz altında. Yine Adana’yı dışarıda bırakarak bakarsak bölgenin toplam katkısı yüzde 0,7 seviyesine düşüyor. Bölge 2022 yılında 20 milyar Amerikan doları düzeyinde ihracat gerçekleşti. Bu ihracatın yarısından yani 10 milyar Amerikan dolarından daha fazlasını Gaziantep yapıyor. Dolayısıyla Gaziantep’teki sanayicilerin ve ildeki iş gücü kaybının nihai durumu bölgenin toparlanması için oldukça belirleyici olacak gibi görünüyor.


Önceki yazımı Ocak ayında yazmış ve şöyle bitirmiştim: “…millet olarak nelerin üstesinden geldiğimizi hiç unutmadan tarihimizden, temel değer ve becerilerimizden güç alacak; ve umarım artık hatalarımızdan ders çıkarmayı da öğrenerek ikinci yüzyılımıza yakışır şekilde…” Ancak Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketleri gösterdi ki hatalarımızdan ders çıkarmayı öğrenmemeye devam ediyoruz. Bir tarafımız ‘Umut hep var, olacak!’ diyor ama diğer tarafımız da gerçekten yoruldu artık. Kendi kendimize çıkardığımız sorunlar, dikkate almadığımız gerçekler, kontrolümüz dışında olsa da gelişmelerin bize olan yansımalarının bizim hatalarımızdan kaynaklanan ağır sonuçları hepimizi yıpratıyor, enerjimizi tüketiyor.


Bu sefer bir temenni ile değil, bir rica ile bitireyim istiyorum: Lütfen artık aklımızı başımıza alalım! Her konuda bilimi dinleyip, geçmişten ders çıkarıp, mış gibi yapmadan üzerimize düşeni yapalım. Ama bireysel olarak bir şey yapmadan sorumluluk ve yetki sahiplerini eleştirerek değil; önce bireysel özeleştirimizi yapıp, kendi üzerimize düşenleri yerine getirip, eleştiri hakkını elde ederek yapalım. Sonrasında bunun zaten toplumsal yansımasını da göreceğimiz kesin. Yıllarca çabaladıktan sonra aynı noktada olduğumuzu görmek, hatta daha kötü bir noktada olduğumuzu görmek yıpratıcı bir durum.
Şu hep aynı çaresizlik noktasından bir kurtulalım artık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Utku Ekmekçi Arşivi