Gençlerimiz hata yapmaktan korkuyorlar

Bu hafta sizlerle harika bir öğretmenle yaptığım söyleşiyi paylaşacağım. Hayata öğretmek için geldiğini düşünen ve bunun için öğrenmeyi ve okumayı da hiç bırakmayan bir kadın… Sabrı ve sempatisiyle yabancı dil öğrenme korkunuzu sıfırlayan bir İngilizce öğretmeni kendisi. Halen İstanbul Kent Üniversitesi Hazırlık Okulunda öğretim görevlisi olarak çalışan ve bununla birlikte birçok projede yer alan Merve Oflaz’ın biyografisi buradan paylaşamayacağım kadar geniş…

Bu sebeple kendisini iyi bir öğretmen yapan süreci ve tabii ki “neden İngilizce konuşamadığımızı” konuştuk. Merve Hanıma ve onu yetiştiren annesi Selma Hanıma sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Merve Hanım sizi tanıyabilir miyiz?

Ortaköy çocuğuyum… Şimdilerde pek olmayan harika bir mahalle ortamında büyüdüm… Çocukluğumda, mahallemdeki herkesi toplar onlara bir şeyler anlatırdım. Ortaokul dönemimde ise insanların yerini bebeklerim aldı… Onları koltuğa oturtur ders anlatırdım.

Hayatımın her alanında öğretmendim… Kitap okumayı çok seven biriyim. Öğretmeyi sevdiğim kadar öğrenmeyi de çok seviyorum. Nerede bir kurs bulsam yazılırım… Annemle birlikte yaşıyorum… Bugünlere onun sayesinde geldim… Merve’yi bir öğretmen ve bir evlat olarak tanımlıyorum. Bu dünyaya öğrenmek ve öğretmek için geldiğime inanıyorum…

Nasıl bir öğretmendir Merve Oflaz?

Merve, yenilikleri takip eden, onlara hayatında yer vermeye çalışan, klasik ve modernliğin arasında bir öğretmen…

İngilizce öğretmeni olmak tercihiniz miydi?

Ortaokul yıllarında İngilizce şarkılar çok dinlerdim. Özellikle Madonna’yı… Sözlerini anlamak için devamlı çeviri yapardım ve dili anlayabilmeyi çok isterdim. Bu isteğimi gerçekleştirmeye kader yardımcı oldu diye düşünüyorum… Biz orta halli bir aileydik. Ben devlet okulunda okudum… Çok da iyi bir öğrenciydim… Sağlık sebeplerinden dolayı lise giriş sınavlarını kaçırdım. Sonra tesadüf olarak İstek Okulları’nın lise giriş sınavlarına girdim… Ve yüzde yüz bursla kazandım. Bursu kazanmamdaki en büyük sebep resim alanındaki yeteneğim oldu. Özel bir kâğıt üzerine fırça kullanmadan yağlı boya çalışması yapıyordum… O dönem çok dikkat çekti. Medyada yer aldı. Okulda İngilizceye olan ilgim arttı ve İngilizce öğretmeni olmaya karar verdim. Üniversiteye giriş tercihlerimde de sadece öğretmenlik vardı. Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümünü kazandım… 24 yıldır da çok severek insanlara İngilizce öğretiyorum.

Uzun yıllar eğitmenlik yapmış biri olarak size sormak istiyorum: Bu kadar ayrılan zamana, paraya hatta teknolojinin sunduğu olanaklara rağmen neden İngilizceyi öğrenemiyoruz?

Genellikle ülkemizdeki bu sorun değerlendirilirken İngilizceye ayrılan zamanın yetersizliği konuşulur… Hâlbuki Avrupa’ya baktığımızda orada yabancı dile ayrılan saatle ülkemizde yabancı dil eğitimine ayrılan saatler aynıdır. Tecrübelerime dayanarak dil öğrenmedeki sorunumuzun kültürel yapımızla ilgili olduğunu düşünüyorum.

Son yıllarda uluslararası öğrenci sayılarımızda artış oldu… Onları gözlemlediğimde çekinmeden, utanmadan konuştuklarını görüyorum. Akıllarına ne gelirse soruyorlar… Bizim gençlerimiz öyle değil. Çekiniyorlar, hata yapmaktan korkuyorlar… Biz mükemmeliyetçi bir milletiz. Ve dil korkusunu aşamıyoruz.

Kültürel yapımız ve yaşam tarzlarımız bu kadar etkiliyor mu?

Evet, ama kültürel yapımız kadar dil yapımız da etkili… Dikkat ederseniz ülkemizdeki mülteciler kısa bir zaman içinde çok iyi Türkçe konuşabiliyor… Onlarda kapalı bir toplum ama rahatlar. Mesela “Şu saatte buluşalım” diyorsunuz. O saatte siz orada oluyorsunuz, o istediği saatte geliyor… Rahatlar ve bu rahatlıkları dil öğrenmeye de yansıyor. Uzun yıllardır öğretmen eğitmenliği yapıyorum. Uluslararası yayınevleri ve British Council Türkiye’yi temsilen pek çok eğitim verdim. Bir projede Suriyeli öğretmen adaylarına formasyon türü eğitimler verirken çok kısa zamanda dil öğrendiklerini aktardıklarında şaşırmıştım.

Aşılamayacak bir sorun mu?

Aşarız tabii… Öğretmenlere bu anlamda çok iş düşüyor. Sadece küçük yaşlarda olan öğrencilerin değil yetişkinlerin de her dersten bir şey başarmış hissiyle çıkması gerekiyor. Her insanın aynı yöntemle dil öğrenemeyeceğini kabul etmemiz gerekiyor.

Bu her alanda böyle… Kimimiz işitsel, kimimiz görsel, kimimiz devinimsel öğrenmeye yatkınız. Yeni bir şey öğrenmek için kişinin hangi türde öğrenebileceğini bilmesi gerekiyor… Sadece Kore filmleri izleyerek dil öğrenen öğrencim var benim.

Peki, veliler çocuklarındaki bu yatkınlığı nasıl öğrenecek?

Bunun eğitim sistemi içinde olması gerekiyor… Örneğin Almanya’da, anaokulunda, çocuğun öğrenme sistemi belirlenip velilere bildiriliyor ve ebeveynler yönlendiriliyor… Biz özellikle dil eğitiminde bu şekilde ilerleyebiliriz. Sadece ana sınıfına İngilizce eğitimi koymak çözüm değil. O derse giren öğretmen acaba o yaş grubu öğrenciye eğitim verecek bilgiye sahip mi? Önemli olan bu… Bizde tıp dışında uzmanlık alanı eksikliği var.

Bu alanda iyileştirmeler yapılıyor mu?

Elbette… İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğünün 2016 yılından beri devam etmekte olan İstanbul Öğretmen Akademisi çok iyi bir örnektir. Ben de burada eğitimler veriyorum… Dönem başında tüm öğretmenlere liste gönderilir ve ücretsiz verilen eğitimlere davet edilirler. Eğitimler tek bir oturumla da kalmaz, son noktada katılımcılar, öğrendikleri tüm yeni bilgilerle örnek ders sunumları hazırlarlar.

Bunun dışında teknoloji tüm eğitimlere ulaşmamızda önemli bir etken. Benim zamanımda başlayan cümlelerle konuşmak istemem ama 90’lı yılların sonunda bir hocamızın ileti diye çevirip bahsettiği “e-mail”i ilk duyduğumuzda anlamamıştık şimdi tüm dünya üniversitelerin eğitimi bir tık ötemizde.

“Z” kuşağı yabancı dil eğitiminde başarılı mı?

Son zamanlarda Z kuşağını yererek anlatıyorlar ama bizlere göre daha cesur ve girişkenler… Kendilerine hedef koyma gibi konularda başarılılar. Başarısız oldukları husus hedeflere çok kolay ulaşma istekleri… Sabırsızlar ve basamakları teker teker değil üçer üçer çıkmak istiyorlar…

Yabancı dil öğrenmek isteyenlere ve eğitimcilere tavsiyeleriniz neler olur?

Çocuklarımız için anaokulu dönemindeki öğrenme yeteneğini tespit önemli… Yetişkinlerde A1 seviyesi için Türkçe konuşulmayan öğretim sistemini doğru bulmuyorum. Bunda ısrar edilmesini de anlamıyorum.

Ezbere dayalı bir eğitim sistemini başarılı görmüyorum… Öğretmenlerimiz de zaman zaman sadece vermeye dayalı bir algı oluyor… Karşınızdaki insana devamlı ve aralıksız verdiğiniz şeylerden geri dönüş almak zordur. Dolu bir bardağa akıtmaya devam ettiğiniz su faydasızdır… Küçük adımlarla ilerlemek ve kişiyi takdir etmek önemli…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Baykal Arşivi