İbrahim Turhan

İbrahim Turhan

Bocalama kaptan*…

Bu haftaki yazıyı planlarken şöyle düşünmüştüm: Cuma günü açıklanan ABD işsizlik rakamları ve Çin dış ticaret verisi bağlamında toparlanmanın gücü, Perşembe günü gerçekleşecek AB Maliye Bakanları toplantısının ve açıklanacak Fed kararının olası etkileri çerçevesinde ileri bakan bir yazı olacaktı. Fakat heyhat, içinde bulunduğumuz koşullar dünyaya açık, küresel ve vizyoner işler yapmak için pek uygun değil. Siz ne kadar ileriye bakmaya çalışsanız da birileri hemen paçanıza yapışıp patronlarının ülkeyi sürüklemek istedikleri sığlığa sizi de çekiyor. Merkez Bankasının (TCMB) Cuma günü açıkladığı ve maliyetlerini gelecekte ödeyeceğimiz kararı ile ilgili sosyal medyada @ibrahimmturhan2 Twitter hesabımdan yaptığım değerlendirmenin bazılarını çok rahatsız etmiş olduğunu görüyorum. Gerçeklerin işte böyle bir gücü var. Ellerinde muazzam bir propaganda aygıtı da olsa, yanlışın gerçek karşısında hiç şansı yok. Ellerinden gelen ancak telefonda duyduklarından alelacele kaleme alındığı belli bir yazıyla cevap yetiştirmeye çalışmak. Durumlarını iyi tanımlayan bir deyişimiz var; çabalama kaptan ben gidemem… Eh madem ki ancak madde madde başlıklar halinde iletişim kurulunca anlayabiliyorlar, aynı yöntemle bir daha anlatalım. Umulur ki geçmişte kulak verdikleri “eski bürokratlar”ı yine dinlerler ve bir şeyler öğrenirler.


1) Merkez Bankası Kanununun 45. maddesi, TCMB’ye yatırım kredisi verme yetkisi tanıyor. Neresi hukuka aykırı?
Bu madde TCMB’nin bankalar tarafından verilecek ticari senet ve vesikaları reeskonta kabul etmesine ve yine bu senetler karşılığında avans vermesine imkan tanıyor. Reeskont, factoring şirketlerinin yaptığı, vadesinden önce senet kırma yoluyla finansman sağlamanın TCMB tarafından gerçekleştirilmesidirr. Yani öncelikle bankanın (bu örnekte Türkiye Kalkınma Bankası) elinde kredi vereceği müşterinin güçlü alacaklarını temsil eden poliçe, bono, çek gibi kıymetli evrak olacak. Üstelik bu senetler, TCMB’nin reeskont kredisini veya avansı vereceği banka ile kredinin müşterisi dışında muteber sayılan (ödeme güçlüğüne girmesi söz konusu olmayacak) iki ayrı gerçek veya tüzel kişinin garantisini taşıyacak. TKB’dan yatırım kredisi alacak firma hangi alacağını kimin garantisi ile kırdıracak? Yatırımı yapacak yatırımcı temerrüde düşme ihtimali çok düşük olan borçlusundan aldığı sağlam senetlere iki bankanın teminatını da ekleyip TKB’ye getirir, TKB de bu senetleri TCMB’ye reeskonta verirse bu en azından yasanın lafzı açısından şekil şartlarını sağlamış olur. Ama yine de yasanın ruhuna aykırılık ortadan kalkmaz.
2) Yasanın lafzına uygun, ruhuna aykırı ne demek?
Türk Medenî Kanununun birinci maddesi, yasaların sözüyle ve özüyle (veya eski ifadesiyle lafzıyla ve ruhuyla) uygulanacağına hükmeder. Aydınlanma döneminin en önemli düşünürlerinden Montesquieu’nün kuvvetler ayrılığı ilkesini (yasama, yürütme, yargı erklerinin birbirinden ayrı kurumlar olması gerektiğini) ilk kez sistemik olarak dile getiren “Kanunların Ruhu Üzerine” eseri bu kavramı hukuk felsefesinin temelleri arasına katmıştır. Yasalar ruhlarına aykırı biçimde lafzî olarak uygulandığında, örneğin 2007’de yaşadığımız 367 krizi gibi hukuk cinayetlerinin işlenmesinin yolu açılır. Çok sayıda yargı kararı ve içtihatlar ile hukuk sistemimizin parçası olmuş bu husus Medenî Kanunun en başında zikredilerek bir yöntem ilkesi haline getirilmiştir. Hem madde metninde reeskont kredisinin “para politikası ilkeleri göz önünde bulundurularak” verileceğinin hükme bağlanmış olması, hem çağdaş merkez bankacılığının ilkelerinin henüz oturmadığı dönemlerde TCMB’nin doğrudan buna benzer işleri yapmasını düzenleyen 46-49’uncu maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması bu maddede izin verilen reeskont işlemlerinin özü itibarıyla, TCMB’nin Cuma günü açıkladığı yatırım finansmanı ile ilgisinin olmadığını kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koymaktadır.
3) Eximbank aracılığıyla verilen reeskont kredisi ile yatırım kredisinin ne farkı var? Birincisi oluyor da ikincisi neden olmasın?
Eximbank aracılığıyla ihracatçılara verilen reeskont kredisinde ihracatçının ihracat taahhüdü söz konusudur. Karşıda, uluslararası rezerv para (dolar, euro, vb.) ile ithalat yapacak bir borçlu vardır. Bu ithalatçının bankası, ihracatın gerçekleştirdiğine ilişkin belgelerin ibraz edilmesi karşılığında ödemenin yapılması için belge (yasadaki evrak) düzenler ve teminat verir. Türkiye’deki ihracatçının bankası da buna istinaden ihracat alacağını temsil eden senetlere garanti sağlar. Yani; yurt dışındaki ithalatçının bankası ve içerideki ihracatçının bankası, teminatlı olan yabancı para cinsi alacağa kefil olur. Eximbank buna bir de kendi garantisini ekleyerek senedi TCMB’ye reeskonta getirir veya avans alır. Bu işlem niteliği ve sonuçları itibarıyla TCMB’nin peşin TL ödeyerek vadeli döviz satın almasıdır. Verilen kredide hem karşılık (döviz) hem teminat (TCMB’nin her hâlükârda alacağını tahsil edebileceği bankalar) vardır.
Aslında sistemin orijinal halinde ihracat karşılığı reeskont kredisi en fazla 120 gün vade ile verilebiliyordu ve kullandırılan limit son derece sınırlıydı (500 milyon USD). Şimdi yaşadığımıza benzer bir biçimde, dönemin şartları gereği ve son derece iyi niyetli bir düşünceyle 2008 krizi sırasında önce limit artırıldı; vade 240 güne çıkarıldı. Ardından bu mekanizma kalıcı hale geldi. Niteliği itibarıyla merkez bankacılığına uygun olmayan bu yöntemin kabul edilebilir görülmesinin en önemli sebebi döviz karşılığı olması ve rezerv biriktirmeye katkı sağlamasıdır. Oysa yatırım finansmanında ne finanse edilecek projeye ilişkin kesinleşmiş bir alacak ne iki banka teminatı ne de karşılık olması mümkündür. Rezervlere katkısı ise varsayımdan ibarettir.
Bu yatırımların cari açığı azaltmayı, üretimi ve dolayısıyla milli geliri artırmayı amaçladığı iddiasını TCMB’nin kredi vermesini meşrulaştırmak için kullanmak, Nasrettin Hocanın meşhur fıkrada, “şu yola diken diktim, dikenler büyüyecek, buradan geçecek koyunların tüyleri bu dikenlere takılacak, ben de o yünleri eğirip iplik yapıp satacağım, böylece sana olan borcumu ödeyeceğim” demesine karşılık tebessüm eden komşusuna “peşin parayı görünce nasıl da gülüyor” demesine benzer.

4) TCMB’nin büyümeyi desteklemeyi amaçlayan yatırım kredisi vermesine neden itiraz ediyorsunuz?
Merkez bankasının temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Rolü, sistemin kısa vadeli likidite ihtiyacını karşılamak ve para piyasasının sorunsuz işlemesini sağlamaktır. Kredi vermek ekonomideki tasarrufların biriktiği bankaların işidir. Ürettiğimiz ekonomik değerin (gelirimizin) bir kısmını harcarız, bir kısmını da gelecekteki ihtiyaçlarımız için saklarız. Gelirin hemen harcanmayıp saklanan bu kısmına iktisat biliminde tasarruf denir. Tasarruflar hem ekonominin büyüklüğü karşısında küçük miktarlardadır hem de tasarruf sahiplerinin vade tercihleri farklıdır. Bu yüzden yatırım yapmak veya gelirinden fazla tüketim yapmak isteyenler ile tasarruf sahiplerini buluşturan finansal aracılık sistemi vardır. Bankalar tasarrufları toplar ve kredi verir. Bu verilen kredi ekonomide dengeyi bozmaz, zira üretilmiş bir değerin henüz harcanmamış kısmı olan tasarruflarla finanse edilmektedir. Yani karşılığında üretilmiş ekonomik değer vardır. Bankalar kredileri çok fazla büyütürse merkez bankası devreye girer, tasarrufun fiyatını (faiz) artırır. Bir şeyin fiyatı artınca arzı artar, talebi azalır (tasarruflar artar, krediler yavaşlar). Böylece ekonomi dengede kalır. Üretimden çok talep olmaz.
Merkez bankaları tasarruf toplamaz. Açıktan para basar. Bu para karşılıklı, yani ekonomideki gerçek ve güçlü bir alacak hakkını temsil eden bir varlığa (döviz, Hazine tahvili) dayanırsa sorun olmaz. Üretim karşılığı olmayan para basılırsa ekonomide mal miktarı aynı iken para miktarı artar. Bu durumda mallara karşı daha fazla para olacağı için fiyatlar artar, enflasyon olur. Her ne suretle, ne kadar iyi niyetle olursa olsun, karşılıksız para basmak, vatandaşın cebindeki parayı ona fark ettirmeden aşırmaktır. Karşılıksız para basma yoluyla, vatandaşın elindeki satın alma gücü zorla alınıp TCMB’nin kârı olarak Hazineye aktarıldığı için özünde Meclis onayı olmadan, bütçe dışında, kanunsuz, denetimsiz vergi toplanmış olur. Karşılıksız para basmak ekonomik olduğu kadar demokratik açıdan da suç kabul edilmesi gereken bir fiildir.
Yatırım kredisi 10 yıl vade ile verilecek. Zaten bir yatırımın kendini amorti etme süresi de en az 4-5 yıl olur. Dolayısıyla bu kadar süre için TCMB’nin bastığı para, satın alma gücü olarak sistemde yer alacak ve talep yaratacak ama karşılığında gerçek bir üretim olmayacak. En iyi varsayımla uzun vadede elde edilecek bir üretim olsa bile onun bugünkü değerini hesap etmek için kullanılması gereken iskonto oranı bu kredinin faiz oranından çok daha yüksek olacağı için kredinin karşılığı olmayacak.
5) Bu kararın gelecekte nasıl maliyetleri olabilir?
Her şeyden önce yukarıda ifade edildiği gibi karşılıksız para basılacak. Ekonomide karşılığı olmayan sahte bir satın alma gücü ile uyuşturucu bağımlılarının yaptığı gibi sahte mutluluğa ulaşılmaya çalışılacak. Ayrıca, TCMB’nin itibarına ağır bir darbe indirilmiş olacak. Türkiye’de siyaset normalleştiğinde seçimi kazanarak iktidara gelecek yönetim, bu yanlışları düzeltmeye çalışsa bile hem uzun süreli taahhütler ve bunların hukukî sonuçlarıyla uğraşacak hem de yeniden güveni tesis etmeye çalıştığında bu örnekler karşısına konulacak. 2001’de yapılan yasa değişikliği ile Türkiye uluslararası standartlara yakın bir merkez bankacılığı sergilemeye başlamıştı. Oradan bu duruma gelinmiş olması kolay kolay unutulmaz. Sürekli yanıltıcı işlemlerle, bize güvenmiş olanları kandırarak, kuralları hiçe sayarak bu ülkede hukukun dışına rahatlıkla çıkılabileceğine dair oluşturulan algıyı düzeltmek artık daha zor. Kısacası en iyi yasayı çıkarsanız ve güven mesajları verseniz bile inandırıcılığınız sorgulanır olacak.
Kredi verilecek şirketlerin nasıl seçileceğine ilişkin kriterler ve kurallar da açık değil. Soyut ve genel ifadeler kullanılmış. Zaten son dönemdeki uygulamalardan kredi verilmeye değer şirketlere ilişkin seçimin nasıl yapıldığını/yapılacağını bilmeyen var mı?.. Proje başına 400 milyon TL sınırı konulmuş görünse de istisnalar getirilerek bu sınır fiilen işlevsiz kılınmış.
Son söz; iyi niyetle “ekonomi için kritik önem taşıyan sektörlere üretim yapmaları için uzun vadeli, düşük faizli yatırım desteği sağlanacak, itiraz etmeyelim” diyen dostlara şunu hatırlatalım; son dönemde yaşadıklarımız şu gerçeği bir kere daha en açık biçimde görmemizi sağladı:
Cehenneme giden yol iyi niyetlerle döşelidir, kem âlât ile kemâlât olmaz.

*: Yaygın olarak “çabalama kaptan gidemem” olarak bilinen ve kullanılan sözün aslı denizcilikte teknenin rüzgâra karşı seyretmesi için “orsa boca” edilmeye çalışılmasına atıfla “bocalama kaptan…”dır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Turhan Arşivi