Gerek koşul tamam da yeter koşul ne olacak?

Matematikle ilgilenenler bilir; bazı matematiksel tanımların, önermelerin gerçekleşebilmesi için gerek ve yeter koşullar vardır. Gerek koşul, “olmazsa olmaz” koşuldur. Bu koşul yerine gelmediği sürece beklenen sonuç oluşmaz. Bir de yeter koşul vardır. Gerek koşul yerine gelse dahi, yeter koşullar ortaya çıkmazsa sonuç elde edilemez. Sık kullanılan basit bir örnek ile açıklayayım.
Bir insanın abla olabilmesi için gerek koşul kadın olmasıdır. Ancak kadın olmak abla olmak için yeterli değildir. Ancak ailede bir kardeş var ise bu insan abla olabilir. Dolayısıyla abla olmanın gerek koşulu kadın olmak, yeter koşulu ise kardeş sahibi olmaktır. Kardeş sahibi olmak, eğer büyük kardeş kadın değilse “abla” olmaya yetmez. Zira büyük kardeş eğer erkekse bu insan abla değil abi olur!
İşte bu basit matematik prensibi dahi matematiğin hayatımızın her alanında analiz yaparken ne kadar etkili olduğunun güzel bir göstergesidir.
Bu yazı bir matematik ve hayatın içindeki önemi yazısı değil. Dolayısıyla asıl meseleye geçelim. Türkiye ekonomisi uzunca bir süredir türbülanslarla sallanıyor. Hem dünya ekonomisindeki gelişmeler hem de kendi içimizde yarattığımız ekonomik ya da siyasi fark etmeksizin tüm problemler, sürekli işlerin karışmasına neden oluyor! Bu süreçte rolü olan ekonomi yönetimi ve siyasi iktidarı da gördüğümüz yanlışlar konusunda uyarmaya gayret ediyoruz.
Açıkça söylemek gerekirse sorunları dile getirmek, yanlışları ifade etmek, eleştirmek akademisyenin en önemli ödevlerinden biri. Öte yandan zaman zaman bu eleştirileri sosyal medya gibi kısıtlı bir alanda yazdığımızda aldığımız cevapların başında da hep sorunları ifade ettiğimiz, çözümleri söylemediğimiz geliyor. Eleştiriden çözüm üretmeye yönelmenin önemli olduğunu kabul ediyorum. Ancak sosyal medya gibi kısıtlı bir alanın buna yetmeyeceğini ve yine aynı zamanda çözüm üretme yerinin akademi değil siyaset olduğunu düşündüğümü de eklemeliyim. Yani özellikle sorunlara çözüm üretme konusunun akademisyenler için, dolayısıyla benim için en temel sorumluluklarımdan biri olduğunu da düşünmüyorum.
Zaten tam da bu sorunlara çözüm sunmak ve sorunları çözmek için kurulmuş siyasi partiler var! Bu onların görevi!
Hafta sonu da iktidar partisinden sonra ülkemizde en fazla oy alan ana muhalefet partisi CHP’nin kurultayını bu gözle izledim. Özellikle kurultayın ana temasının da “iktidar kurultayı” olarak tanımlanması nedeniyle biraz daha fazla dikkat verdim. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”ni de birkaç kez okudum. İşte tam da o metni okurken aklıma yazının başında sizlerle paylaştığım matematik ile ilgili o koşullar geldi. Sn. Kılıçdaroğlu Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına çağrısında, Türkiye’nin daha iyi bir ülke olabilmesi için “gerekli” koşulları saymış görünüyor. Bir süredir neredeyse tüm muhalefet partileri ve liderleri de zaten aynı “gerek” koşulları sayıyorlar. Deva Partisi lideri Ali Babacan, İyi Parti lideri Meral Akşener ve diğerleri sık sık katılımcı bir demokratik yapının, hesap vermenin, adil bir sistem tasarımı yapılması gerektiğini sık sık ifade ediyorlar. Bu açıdan bakıldığında neredeyse tüm muhalefet aynı çizgide ve bu çizgi gerek koşulları ifade etmesi açısından da doğru bir çizgi.
Ancak özellikle adına iktidar kurultayı verilmiş bir kurultayda Türkiye’nin kalkınması için yeterli olacak koşullar konusu bir hayli ihmal edilmiş gibi göründü bana. Böyle bakınca CHP’nin Türkiye’ye demokrasiyi getirelim, kayırmacılığı ortadan kaldıralım, bütçeyi verimli ve şeffaf kullanalım, zaten ülke alır başını gider gibi bir yaklaşım içinde olduğunu hissettiriyor. Her ne kadar metinde OSB’lerde teknoloji liseleri kurulması, vergi konseyi gibi yapıların kurulması, aile sigortası uygulaması gibi birkaç öneriden bahsedilse de ben şahsen “ikinci yüzyıl”, “iktidar kurultayı” gibi iddialı cümleler kurulduğunda o yeni yüzyılın iddiasına uygun güçlü çözümleri de ifade etmiş bir içerik görmeyi beklerdim.
Mesela eğitim sistemi katılımcı bir şekilde yeniden yapılandırılacaktır kadar eğitim sisteminin hangi ekonomik vizyonla yapılandırılacağının ifade edilmesini beklerdim.
Ya da yeter koşul olan bilimsel özgürlüğe atıfta bulunulduğu kadar bu bilimsel özgürlüğün nasıl bir kaldıraç etkisi yaratacak şekilde dönüştürüleceğine ilişkin somut adımların ifade edilmesini beklerdim.
Tüm Organize Sanayi Bölgelerinde iş garantili yatılı “Teknoloji Liseleri” kurulacak, sanayicinin ihtiyaç duyduğu eleman sorunu çözülecek, ihracat odaklı bir planlama birimi kurulacak cümlelerini dinlerken bu iddiaların başarılması için sanayicinin nasıl iş yaratır hale geleceğini, nasıl küresel rekabette yer alabileceğini daha somut ifadelerle dinlemek isterdim.
Yapay zekâ dünyasına nasıl hazırlanacağımızı dinlemek isterdim.
Küresel tedarik zincirinde Türkiye’nin yeni konumuna ilişkin fikirleri dinlemek isterdim.
Genç işsizliğinin çözümüne ilişkin, kadınların yaşadığı onlarca ekonomik ve sosyal sıkıntıya ilişkin sadece bir aile sigortasına sıkışmaktan ileri gidecek parti politikalarını birkaç cümle de olsa duymak isterdim. Detaylarını okumak isterdim.
Dört aya yakın ertelenen bir kurultayın kazandırdığı zamanı ve CHP’nin güçlü örgüt yapısını, partinin somut çözüm önerisi beklentilerini karşılayacak bir altyapıya sahip olduğunu düşününce, adı “iktidar kurultayı” koyulan bir kurultayda gerçekten parti iktidara gelirse ülkenin tek bir saniye bile kaybetmeden yapması gerekenlere hazır olduğunu gösteren ve bu hazırlığı ifade edecek adımları dinlemek isterdim.
Elbette bunlar benim beklentilerimdi.
Geçmişte günlerce sürdüğü söylenen CHP kurultayı da seçimsiz, tartışmasız, sorunsuz iki günde sona erdi!
Kurultayda gerek koşullar da bir kez daha kürsüden söylendiğine göre…
Yeter koşulları da bir gün parti iktidara gelir de ihtiyaç duyarsa elbette bulur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Demir Arşivi