Gökyüzüne bak, ayı gör...

Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara gelirken 3Y ile mücadele etmeyi vaad etmişti. Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar.
Bugün yolsuzluk haberleri yasaklanıyor ve o haberi yapan gazeteci işten attırılıp yoksulluğa mahkum ediliyor… 3Y aynı cümlede ancak böyle kullanılıyor bugün.
Adı üstünde, bir de adalet ve kalkınma vaad etmişti AKP.
Adalet? Meşru bir protesto gösterisi yapan Üniversite öğrencileri terörist ilan ediliyor. Gösteri yapılan alanın etrafındaki binaların tepelerine keskin nişancılar yerleştiriliyor. Gösterici öğrenciler tutuklanıyor. Bir muhalefet milletvekiline saldıran ve onu yaralayan kişiler serbest bırakılıyor.
Türkiye’nin en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesinin de Anayasamıza göre milli mahkemelerin üzerinde olduğunu kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Ahmet Altan gibi isimler, siyasi intikam duygusuyla olsa gerek içerde tutulmaya devam ediliyor.
Kalkınma? AKP iktidarının ilk yıllarında ekonomide bazı başarılar sağlanmadı değil. Makroekonomik göstergelerde bariz bir toparlanma oldu. Bu başarıda önceki iktidarın ekonomi kurmayı Kemal Derviş’in başlattığı ve yeni iktidarın nasıl olduysa devam ettirme basiretini gösterdiği IMF tasarımlı reform ve politikaların olduğu kadar, küresel konjonktürün de olumlu etkisi oldu.
Ama AKP döneminde uygulanan yanlış büyüme stratejisi sonucunda Türkiye, sıcak para bağımlısı bir ekonomi haline getirildi. Dünyada dolar bolluğunun yaşandığı dönemde ekonomi sıcak paraya boğuldu. Bu dönemde dışarıdan alınan borçlar, ekonominin dayanıklılığını ve küresel piyasalarda rekabet gücünü artıracak şekilde kullanılacak yerde betona yatırıldı. O beton yığınına “kalkınma” diyemeyiz.
Kemal Derviş politikaları açı reçeteler içeriyordu. Bunların bedelini bir önceki hükümet ödedi. Nemalanan AKP oldu. Yoksa AKP’nin herhangi bir ekonomik başarısı yoktur.
Hesapsız kitapsız özelleştirmeler. Tarımın yok edilmesi. İhracatımızın ithalata bağımlı bir modelde yapılandırılması. İnsanımızı boğazından yakalamış ve sittin sene borçlu duruma getirmiş büyük projeler… Bunlar başarı olamaz.
Dünya Bankası verilerine göre, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’de kişi başına milli gelir 3 bin 660 dolarken, Rusya’nın 2 bin 378 dolar, Çin’in 1149 dolardı. 2019’da Rusya 11 bin 585, Çin 10 bin 262 dolar seviyesine ulaştı. Türkiye ise 9 bin 42 dolarla ikisinin de gerisine düştü. TL değer kaybettikçe bu rakam da düşüyor. IMF’nin 2021 öngörüsü 7 bin 658 dolar.
İktidar 2014-2018 yıllarını kapsayan 10. Kalkınma Planında 2023 yılına ilişkin hedefler koydu. Kişi başına milli gelir 25 bin dolar, ihracat 500 milyar dolar olacak, işsizlik yüzde 5’e düşecekti. İnandık, güvendik, heyecanlandık.
2019’da yürürlüğe giren 11. Kalkınma Planında 2023 hedefleri revize edildi. Buna göre 2023’te kişi başı milli gelir 12 bin 244 dolar, ihracat 226,6 milyar dolar, işsizlik ise yüzde 9.9 olacaktı. Yani olumlu rakamlar ikiye bölündü, olumsuz olanı ikiye katlandı.
2020 Eylül ayında Hazine ve Maliye Bakanı tarafından ilan edilen Yeni Ekonomik Program (YEP)’e göre, 2023 yılında Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 2012 yılının bile gerisine düşecekmiş. İşsizlik 2023 sonuna kadar çift hanede kalmaya devam edecekmiş.
Bütün hedefler yok oldu. Maliye ve Hazine Bakanı da.
Türkiye, Cumhuriyetin yüzüncü yılında dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girecekti. Bugün itibariyle yirminciyiz. Yıl sonuna kadar ilk yirmideki yerimizi de kaybedeceğiz. Tayvan bizi geçmek üzere. İran yetişiyor.
Peki eli boş mu gireceğiz yüzüncü yıla? Olmayacak mı bir başarı hikayesi? Üstelik seçim de var. Yerli otomobil? Yerli uçak? Yerli tank? Onlar da olmayacak besbelli.
En iyisi uzaya yolculuk… Kaç paraysa alır biletini göndeririz bir vatandaşı. Bayan bile olabilir.
Dönüşte de birlikte çay paketi atarız seçim otobüsünün tepesinden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi