Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

GÖNÜL SEFERBERLİĞİ İLAN EDİLMELİ

Türkiyenin dış politikada dünden farklı çok yönlü ve bağımsız adımlar attığı, bu anlamda farklı cephelerde farklı ülkelerle pazarlıklar yaptığı, bence, oyunu büyük oynadığı veya oynamak istediği veya büyük oynamaya mecbur kaldığı bir dönemde, ülkeyi yönetenlerin, toplumu bunaltan “pis kokulara” karşı duyarsız/sessiz kalması ve kamplaşmayı/ayrışmayı, düşmanlıkları derinleştiren siyasi tartışmaların yoğunlaştığı bir iç gündem oluşturması, yeni bir “akıl tutulması” krizine sürüklendiğimizi mi gösteriyor?
Gerçekten dış politikada zamanın ruhuna uygun stratejik adımlar mı atılıyor?
Yoksa, bir siyaset mühendisliği/kurnazlığı ile mi karşı karşıyayız? Dış politika üzerinden iç politikayı tanzim etmek/seçim kazanmak hesapları mı yapılıyor?
Ülkemizin dört bir yanında; Balkanlar’da, Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz’de, Kuzey Afrika’da, Kafkasya’da, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da, küresel güçlerin küresel projeleri ile kuşatıldığımız bir süreçte Türkiye’nin savunma hatlarını sınırlarının ötesinde kurmaya çalışmasını ve bu yönde adımlar atmasını çok önemli buluyorum ve “Büyük Oyun”/oyunu, büyük oynamak olarak görüyorum.
NATO, Doğu Akdeniz’den başlayarak Ortadoğu üzerinden Orta Asya’ya ulaşmayı ve Karadeniz’e yerleşmeyi, böylece Çin, Rusya ve İran’a karşı konumunu güçlendirmeyi 2030 Vizyon Belgesi ile planladı ve kararlaştırdı.
Rusya, Suriye’ye yerleşti, Doğu Akdeniz’de askeri varlığını artırdı.
ABD ve Rusya, Türkiye’nin güneyinde bir Kürt siyasi varlığı oluşturmak için PKK/PYD’yi desteklemek konusunda anlaşmış görünüyor.
Çin, İran’la "25 yıl sürecek bir stratejik ortaklık" kurdu. Kuşak ve Yol Projesi ile Orta Asya, Güney Doğu Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkelerine büyük alt yapı projeleri ve ekonomik desteklerle yerleşti.
Böyle bir ortamda Türkiye’nin, NATO’da öne çıkmasını, Kafkasya’da Rusya ile Avrasyacılık oynamasını, Libya, Irak ve Suriye’de askeri varlığını devam ettirmesini, Afganistan’da yeni misyon üstlenmesini, Çin’le İpek Yolu projesinde işbirliği yapmasını ve komşuları ile dünde yaşanan ve söylenenleri unutarak yeni işbirlikleri kurmak istemesini çok stratejik ve değerli buluyorum.
Türkiyenin kendi coğrafyasında bir “bölgesel güç merkezi” olmak iradesini “büyük oyun” olarak değerlendiriyorum ve savunuyorum.
Bu oyunun kazanılmasını bir “Milli Mesele” olarak görüyorum.
ANCAK
Oyunu büyük oynamak ve muhataplarınla pazarlıklar yaparken güçlü olabilmek için içeride her anlamda güçlü olmaya; toplumu/milleti, kamuoyunu; siyaseti, sivil toplumu kısacası Türkiye’yi ikna etmeye mecbursunuz.
Milli meseleler, milletin meselesidir; milletle birlikte kazanılır.
Toplumun rızalığını yok sayarak, demokratik hukuk devleti olmak hedefinden uzaklaşarak dışarıda, muhataplarınız nezdinde itibarlı ve güçlü olamazsınız.
Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’na “terbiyesiz” derseniz, bir siyasi parti genel başkanını, “bu daha iyi günleriniz” diyerek tehdit ederseniz, toplumsal desteği nasıl sağlayacaksınız? Size OY vermeyenler milli konularda arkanızda nasıl duracak?
“Halk beni çoğunluk oyuyla doğrudan seçiyor, paradigma değişmiştir, yeni paradigmada meşruiyet, seçilenin anayasayı yorumuyla oluşur iddiasıyla “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına saygı duymuyorum, tanımıyorum” derseniz sizin, demokrasi ve hukuk devleti olmak sözünüze nasıl inanacağız?
20 yılı ulaşan iktidarınız sonucunda Türkiye’nin iyi yönetildiğini söyleyebilir misiniz?
Türkiye’nin iç gündeminde “pis kokular” kurşun gibi ağır; bunalıyoruz.
Öncelikle çevre kokuyor; müsilaj denilen oluşum Marmara Denizi’nin yüzeyinde ve 30-40 metreye ulaşan derinliklerinde mevcut oksijeni hızla tüketerek canlı katliamı yapıyor. Deniz salyası da denilen bu azgın saldırganın yok ettiği canlıların çürümüş varlıklarının yaydığı kokular Marmara Denizi kıyılarını “pis kokusu” ile yaşanmaz hale getiriyor.
Marmara çevresindeki yaklaşık 30 milyon insanın ve ağır sanayi kuruluşlarının her türlü atıklarının yeterince arıtılmadan yıllarca Marmara Denizi dip akıntılarına boşaltılmasının bugünkü sonucu oluşturduğu hususu, ilim adamlarınca ifade edilmesine ragmen sanki Türkiye’yi 20 yıldan bu yana siz yönetmiyormuşsunuz gibi iki yıllık İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni suçlamanız, toplumun aklıyla ve onuruyla alay etmektir.
Devletin derinliklerinde/karanlık dehlizlerde karanlık ilişkilerin kotardığı “pis işlerin” “bir zamanlar beraber yürüdüğünüz” kendi tabiriyle bir “suç örgütü lideri” tarafından gün ışığına çıkarılan bilgi kırıntıları, Devlet’te varlığı saklanamaz, ağır bir çürümüşlüğün çevreye yaydığı “pis kokular”, toplumsal hayatımızı perişan etti, gelecek umutlarımızı tüketti.
Ülkeyi yönetenlerin tüm bu yaşananları yok sayarak, duyarsız ve sessiz kalması, toplumun aklıyla ve onuruyla alay etmektir.
“Tuz kokmuş” haberimiz yokmuş…
Böyle bir Türkiye’nin oyunu büyük oynaması mümkün mü?
BENCE
Tarihin yeniden yazıldığı, geleceğin kurulduğu bu süreçte Türk Milleti, coğrafyasının jeopolitik ve stratejik değeriyle heba edilmemesi gereken çok önemli bir fırsat yakalamış bulunmaktadır.
Ülkeyi yönetenler, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere öncelikle samimi bir özeleştiri yapmalı; “Türkiye ile barışmalı” ve “Gönül Seferberliği” ilan etmelidir.
Dostça tavsiye ediyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi