GÖZÜMÜZDE BÜYÜTTÜĞÜMÜZ KONUŞMALAR

Son Güncellenme Tarihi: Kasım 29, 2020 / 13:18

“Big Brother” bütün konuşmaları zaten biliyordur.
Konuşmaları kayıta geçirmede ara teknik elemanlar şunları duymuşlar mıdır mesela? Retorik bir sorudur. Cevap vermeyiniz, sıkılmadan okuyunuz.

  • Yapabileceğimin sonuna geldim, abi. Yoksa, ne yalan söyleyeyim bu saatten sonra.
  • Anlıyorum, onu. Anladım. Fiyatı biraz fazla kırmadınız mı yani? Ben alırken ki değeriyle şeyetmen…
    (Lafı bölünür)
  • Üçün beşin hürriyetin hesabını yapma abi ya!
  • Tamam da üç beş dediğin de yani… Az mı?
  • Ya, bak! Çok üstüme geliyorlar. Anlıyor musun…
  • İyi de sen de beni anla.
  • Ver kurtul işte. Yarın bir daha aramayayım. İkimiz de hırpalandık.
  • (Sessizlik, derken bir burun çekiş)
  • Ağlıyor musun, abi?
    Bu konuşma hayal ürünüdür. Ama gazeteye ne oldu, yaşadık, gördük. Muhalefet de öyle yapıyor; yaşayıp görüyor. Onların aralarındaki konuşmaları da duymuşlar (mesela).
  • Muvaffak ittifak çok ufak.
  • Vatdıfak.
    • • •
    Rahmetli Burhan Kuzu demişti, “Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyetler yoluna Türkiye’yi eriştirmek çok şükür bizlere nasip oldu. İyi ki AK Parti var.” Ülkenin bir kısmı buna inandı. Bir kısmı da hem rahmetliye hem öbür kısma acı acı güldü. Zararın neresinden dönsen kardır, derler. Dört şey asla geri gelmez; söylenen söz, atılan ok, geçmiş hayat ve kaçırılmış fırsat da derler.
    Bir de Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna’nın bir yerinde şöyle der; “Kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor.”
    O sızıyı sizin için duymaktayız, Rahmetli Kuzu. Biz gülmüyoruz. Sahi, nasıl öldünüz siz? Benden başka merak eden yok mu…
    • • •
    Hülya Koçyiğit bir toplantıdayken trendy ya da hip diyelim(!) renk ojeli parmaklarını yüzümüze üfürerek kuruturcasına sallayaraktan, “Söylenildiği kadar baskı olduğunu düşünmüyorum. Bundan daha açık bir toplum görmedim ben. Bir kere böylesine bir iletişim çağında yaşarken, sosyal medya hayatımızın bu kadar içindeyken kim kendini baskı altında hissedebilir ki? Kimse baskı altında değil, bilakis herkes fazla özgür. Çok fazla atıp tutuyorlar” dediydi. Birkaç yıl oluyor…
    Aynı zaman diliminde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tepeden inmeci, baskıcı, jakoben anlayış bugün de bazı sanat çevrelerinde sürüyor. Çapulcularla kol kola yürümedikleri, vandallığa prim vermedikleri için sanatçılarımızın tehdit edildiğini biliyoruz. Bunlar zihniyet itibariyle modern bedevilerdir” dediydi.
    Bir de şunu dedi, “İstediğiniz kadar bağırın, çatlayın, patlayın, AKM’yi yıktık.”
    TBMM’nin eski Başkanı şunu ya da şuna benzeyen bir şeyi asla demedi; “Kadınların ne işi var burada? Atın onları.” Ya da “Gözüm görmesin de nerede dururlarsa dursunlar.” Ya da “Ne sanatı be!” (TBMM Çanakkale Şehitlerini Anma Etkinliği’nde, Devlet Tiyatroları’nın üç gün provasını yaptığı gösteriye bir saat kala, kadın oyuncuların sahneye çıkması engellendi. Kararın Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın talebiyle alındığı bildirildi – Basından…)
    Bu Pazar günü eskileri karıştırdım. İçsel temizlik şart.
Aytuna Tosunoglu

Ankara’da 1963 yılında doğan Aytuna Tosunoğlu’nun çocukluğu İzmir ve Malatya’da, öğrencilik yılları İstanbul ve Londra’da geçti. 2002 yılına kadar çeşitli çokuluslu şirketlerde çalıştı. “Müseccel Marka”, ilk öyküsünü on altı yaşında yazan Aytuna Tosunoğlu’nun ilk romanı.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top