Güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerine

Güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerine
Son dönemde Güçlendirmiş Parlamenter Sistem tartışması hem siyasi hem de kamusal tartışma alanlarında yapılmaya başlandı, hızla yaygınlaştı ve giderek önemli bir gündem maddesi konumuna yükseldi.Bu noktada üç kritik soruyu...

Son dönemde Güçlendirmiş Parlamenter Sistem tartışması hem siyasi hem de kamusal tartışma alanlarında yapılmaya başlandı, hızla yaygınlaştı ve giderek önemli bir gündem maddesi konumuna yükseldi.
Bu noktada üç kritik soruyu sormanın ve bu sorulara yanıt aramanın faydalı olacağını düşünüyorum:
• Niçin güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmeliyiz?
• Neden güçlendirilmiş diyoruz; bu sistem neyi içeriyor ve nasıl anlaşılmalı?
• Belki de en önemlisi, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem öyküsüz kalmış Türkiye’nin “yeni öyküsü” olabilir mi?
Bu yazıda, bu sorulara yanıt arayarak, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem tartışmasına mütevazı bir katkı yapmak istiyorum.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Dönme Gerekliliği
16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği referandumuyla başlayan ve 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimiyle pekişen süre içinde tam da içeriği anlaşılamayan, tasarımı eksik olarak başlatılmış, güçlü lider-güçlü yürütme ekseninde gücün merkezileşmesinin başarının anahtarı olduğu varsayımına dayanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ne verdiği sözleri tutabildiğini ne de toplumsal desteğini artırabildiğini gözlemliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bugün geldiği noktada verdiği en az dört kritik ve sistem dönüştürücü sözü tutmada başarısız olduğunu görüyoruz:
Birincisi, sürekli 90’lı yıllara gönderme yapılarak altı çizilen “koalisyonlar dönemi Türkiye’yi sürekli istikrarsızlığa ve onları takip eden krizlere savurmuştur; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle artık koalisyonlara bir daha dönülmeyecektir; yerine güçlü parti ve o partinin lideriyle yönetilen ve siyasi istikrara sahip yeni Türkiye olgusu ortaya çıkacaktır” tezi gerçekleşmedi.
İkincisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile “Türkiye ekonomisi dinamizm kazanacak, büyüyecek, zenginleşecek, istikrarlı ve dayanıklı olacak ve böylece 2023 hedeflerine ulaşılacaktır” tezi hayata geçmedi. Türkiye ekonomisi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile, ne büyük ekonomilerin içine girebildi, ne de kişi başına düşen geliri artırabildi. Türkiye büyük bir işsizlik, özellikle de genç işsizlik sorunuyla karşı karşıya; hayat pahalılığı işi olanları bile yoksulluk sınırına yaklaştırıyor, hatta içine sokuyor.
Üçüncüsü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile “devlet ve toplum daha iyi yönetilecek, vatandaş devletine güvenecek, devlet kurumsal olarak güçlenecek, eski hantallığından uzaklaşacak, kararlar hızlı alınacak ve uygulanacak, devlet kurumları arasında güven, iletişim ve iş birliği artacak, devlet bürokrasisi etkili ve verimli olacak” tezi de başarısız oluyor. Gücün merkezileşmesi ile astın üstüne, üstün daha üstüne güvenmediği, milletvekillerinin bakanlara ulaşamadığı, herkesin merkezden haber beklediği, işlerin oluruna bırakıldığı bir yönetim ilişkileri ağı ortaya çıkıyor. Liyakat yerini sadakate bırakıyor; kurumlarda ve insan sermayesinde ciddi kalitesizlik sorunu yaşanıyor.
Dördüncüsü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile “dünya siyasetinde Türkiye’nin itibarı ve gücü artacak; dış politika kararlarında stratejik otonomisi olan ve oyun kurucu etkiye sahip bir Türkiye olgusu ortaya çıkacaktır” tezi de gerçekleşmiyor. Dış politika alanı, Cumhur İttifakının ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin son dönemde tümüyle odaklandığı ve ayrıcalıklı konuma koyduğu bir alan. Sert güce ve askeri operasyona dayalı bir dış politika anlayışı benimseniyor.
Bununla birlikte Suriye’den, Libya’ya, Doğu Akdeniz’den Yunanistan’a, AB-NATO ve Batı ilişkilerinden son olarak Azerbaycan-Ermenistan krizinde Türkiye, haklı olduğu noktalarda bile, sorunların çözümünde başarılı olamıyor. Kazanım sağlanıyor görüntüsü verirken, ardından ya geri adım atan ya da ileriye doğru adım atamayan bir Türkiye dış politikasıyla karşı karşıyayız.
Verdiği bu dört kritik sözü tutamayan ki bu sözlerin sayısı artırılabilir, kendisini reforma tabi tutamayan, kutuplaşmayı körüklerken kapsayıcılıktan uzaklaşan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin toplumsal desteği düşüyor, başarı ve sürdürebilme şansı azalıyor.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Nasıl Anlaşılmalı?
Şunu biliyoruz: sadece “eski sisteme dönmeyeceğiz” demek yeterli değil ve güçlendirilmiş parlamenter sistem kavramının içi doldurulmalı. Hala, Güçlendirmiş Parlamenter Sistemin içeriği ve nasıl anlaşılması konusunda muğlaklıklar var.
1945/50-2017 dönemindeki parlamenter sistemden farklı olarak ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sorunlarından da dersler alarak, güçlendirilmiş parlamenter sistemden ne anlaşılması gerektiği üzerine aşağıdaki noktaları vurgulamanın önemli ve faydalı olduğunu düşünüyorum:
Birincisi, parlamenter sistem ve parlamenter demokrasi aynı şeyler değiller. Türkiye’deki parlamenter sistem, belli oranda temsili demokrasi nitelikleri taşıyan ama özünde demokratik olmayan bir sistemdi. Askeri ve bürokratik vesayet içinde hareket ediyordu. Darbelere açık ve kırılgandı. Bu nedenle, Güçlendirmiş Parlamenter Sistemin, muhakkak, katılımcı ve müzakereci demokrasi ile eklemlenmesi, parlamenter sistem ve demokrasinin karşılıklı olarak birbirlerini besleyecekleri mekanizmaların geliştirilmesi gerekmektedir. Güçlendirmiş Parlamenter Sistem, bu anlamda, “kapsayıcı yönetim”e dolayısıyla sivil toplumun ve yerel yönetimlerin karar alma süreçlerine katılımına ve onlarla müzakere yoluyla kararların alınmasına açık olmalıdır.
İkincisi, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem gücün merkezileşmesi ve tek bir yerde yoğunlaşması tercihine karşı “gücün paylaşılması” ve “denge ve denetleme mekanizmaları”nın uygulanması ve içselleştirilmesi ilkesiyle hareket etmelidir. Demokratik hukuk normlarının üstünlüğü, kuvvetler ayrımı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve eşit vatandaşlık ilkeleri Güçlendirmiş Parlamenter Sistemin üzerine oturduğu kurucu altyapıyı oluşturmalıdır.
Birinci ve ikinci unsurların Güçlendirmiş Parlamenter Sistem içinde başarıyla gerçekleşmesi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yarattığı demokrasi ve yönetim krizinin aşılması için önemli bir kapı açacaktır.
Üçüncüsü, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem, ekonomik sorunların sürdürebilir çözümünde de başarılı olmak durumundadır. Özellikle işsizlik sorununun çözümü, yönetim katında aşırı israf ve harcamanın kısıtlanması, ekonomik istikrar için başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığının sağlanması, iklim değişikliği vb. sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda ekonomiye yaklaşım, Güçlendirmiş Parlamenter Sistemin ana hedefleri olmak durumundadır.
Türkiye’nin güvenlik sorunlarının çözümünün ve aktif dış politikasında başarılı olmasının ön şartı, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem ile ülke içinde demokrasinin ve ekonominin eşitlik ve insani kalkınma temelinde canlanması için çalışılırken, bölge ve dünya ile ilişkilerde de yumuşak güç ile sert gücü birleştiren, çok taraflılık ve diplomasiyi ön plana çıkartan bir dış politika vizyonuyla hareket etmektir.
Bu bağlamda da “güvenlik-ekonomi-demokrasi üçgeni”nde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin güvenlikçi yaklaşımına karşın, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem bu üç alan arasında yapıcı denge kurarak hareket edecektir.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Türkiye’nin “Yeni Öyküsü” Olabilir mi?
Bu maddelere yenileri eklenebilir. Bu üç maddenin, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini ayıran temel normları içerdiğini söyleyebiliriz.
Bununla birlikte, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem ile ilgili kritik öneme sahip soru, bu önerinin başta seçmenler olmak üzere toplumda karşılığının olup olmadığı sorusudur.
Bu soruyu şu şekilde de sorabiliriz: güçlendirilmiş parlamenter sistem kavramı nereye kadar ve ne derecede öyküsüz kalmış siyasi alanda yeni bir öykü yaratma şansına sahiptir?
Bu soruya yanıt bulmak için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini savunan Cumhur İttifakının “güvenlik ve tarih” temelinde yeni öykü yaratma çabalarını da analiz etmemiz gerekecektir. Türkiye’de seçim yoluyla iktidar değişikliği ya da devamı olacağı için, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karşı Güçlendirmiş Parlamenter Sistemin başarısı ancak Türkiye için yeni öykü olabildiği ya da yeni öykünün kurucu unsurlarından biri olduğu algısının seçmen tarafından satın alınmasıyla mümkün olacaktır.
Bu nedenle, öyküsüz kalmış Türkiye’nin yeni öyküsü ne olacak sorusunu, sadece Güçlendirmiş Parlamenter Sistem temelinde değil, Cumhur İttifakının bu bağlamdaki çabalarını da masaya koyarak tartışmak durumundayız.