Hacer Foggo’dan yoksulluk günlükleri: ASKIDA HAYATLAR

Son Güncellenme Tarihi: Aralık 22, 2022 / 08:28

Askıda ekmek, askıda simit, askıda fatura… Ülkede demokrasi askıya alınca bir sarmal şeklinde önce ekmeklerimiz, daha sonra her sabah sokaklara yayılan simit kokumuz, artan yoksullukla faturalarımız askıya alındı. Aslında askıya alınan yaşamlarımızdı. Çürüyen sistem içinde insanlar birbirine dayanışarak bu zorluğu aşmaya çalışınca ‘askıda ekmek’ kampanyası başka temel yaşamsal ihtiyaçlarla sürdürülüyor.

Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu ve CHP Yoksulluk Dayanışma Ofis Koordinatörü Hacer Foggo yoksul insanların ne yaşadığını göstermek için ‘Yoksulluk Günlükleri Askıda Hayatlar’ isimli bir kitap yazdı. Kentsel dönüşümle yıllardır yaşadıkları evlerinden, baba yurtlarından kovulan insanlar, bin bir emekle, yoklukla yaptığı çeyizi yıkılan binaların altında kalan, rant uğruna evlerinden zorla çıkarılan, direnince de susuz, elektriksiz evlerde yaşamaya mahkûm edilen insanlar… Foggo yanından geçip gittiğimiz ve görmek istemediğimiz tüm bu insanların hikâyelerini kitabıyla görünür hale getiriyor. Yoksul mahallelerdeki insanlarla omuz omuza çalışan, onların dertlerini dinleyen ve kamuoyuna duyuran Hacer Foggo küçüklüğünden beri edebiyata ve öykü yazmaya merakı olduğunu belirtiyor ve ekliyor: Her yere yazdığım küçük notlarım vardı. Aldığım notları, tüm o belge ve bilgileri bir araya getirdim. Bunlar yıllardır içimde taşıdığım öyküler. Artık benden çıksın istedim. Bunu paylaştığım zaman yüreğimde yer açılıyor.



Hacer Foggo ‘Yoksulluk Günlükleri Askıda Hayatlar’ kitabıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

● Yoksullukla, derin yoksulluk arasında nasıl bir farklılık var?
2018 yılında başlayan, daha öncesinde de var olan ama daha görünür hale gelen ve pandemiyle derinleşen yoksullukla karşı karşıyayız. Şu anda her birimiz yoksullaştık. Hem dünyada hem de Türkiye’de yoksulluk tanımları değişti. Mutlak-göreli yoksulluk tanımları yapılırken bugün çalışan, yaşlı, çocuk, kadın, engelli yoksulluğunu konuşuyoruz. Yoksulluğa sadece gelir üzerinden bakamayız. En son Eskişehir’de ölen çocuk vakasında olduğu gibi sadece ona bakan halaya gıda kartı bağlamak yeterli değil! Çocuğa yapılan baskının, işkencenin, çocuğun kilosunun, okula devam edip etmediğinin takip edilmesi gerekiyor. Anne-baba cezaevinde, vekalet halada. Ne arayan var ne soran! Aylarca o çocuklar işkence görüyor, gıdaya erişemiyorlar. Kamunun görevi; sadece onlara erzak vermek değil, o çocukları korumakla da görevli. Varlıklı veya yoksul fark etmez her çocuk kamunun koruması altında olmak zorunda. İşte derin yoksulluk görünmeyeni, gösterilmek istenmeyeni gösterme durumu. O çocuğa sahip çıkmak zorundayız. O çocuğa Aile Sağlık Merkezi’nde boyu, kilosu ölçüldüğü zaman, okula gitmediğinde sahip çıkılmalıydı ya da bir kadının, bir öğrencinin kitaba erişememesi, bir roman alıp okuyamaması veyahut tatile gidememesi… Bu insanların sürekli temel ihtiyaçlarına kitlenmesi. Bir gencin kız arkadaşıyla birlikte oturamaması ve bunun travmasını yaşaması. Genç bir insanın açlıktan bayılması ne demek? Tüm bunların hepsi derin yoksulluk.

● Bu yoksulluğu ve yoksunluğu yaşayan insanların hikâyelerini yazmaya nasıl karar verdiniz?
90’lı yıllarda profesyonel olarak çalışan bir gazeteciydim. Daha sonra aktivist olarak çalışmaya başladım. Sürekli o mahallelerde olduğunuzda not alıyorsunuz. Her yere yazdığım küçük notlarım vardı. Küçüklüğümden beri edebiyatı, kitap okumayı, öykü yazmayı çok seviyorum. Aldığım notları, tüm o belge ve bilgileri bir araya getirdim. Bunlar yıllardır içimde taşıdığım öyküler. Artık benden çıksın istedim. Ben de yoksullukla ilgili başka şeylerde yürümeye devam edebileyim. Bunu paylaştığım zaman yüreğimde yer açılıyor diyebilirim.

● Bu insanları pek çoğumuz görüyoruz fakat yanından geçip gidiyoruz. Siz ise çok kıymetli bir şey yapıyorsunuz. Bu insanların içindesiniz, onların yaşamının tanığısınız ve bu tanıklığınızı bizlere de aktarıyorsunuz. İlk ne zaman bu mahallelere gitmeye başladınız?
Sulukule’de kentsel dönüşümle ilgili haberler basına yansıdığında, Bilgi Üniversitesi’nden Semra Somersan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ilişkin bölgede araştırma yapıyordu. Ben de kentsel dönüşüm kavramını merak ediyordum. Birlikte Sulukule Platformu’nu kurduk. Oraya kentsel dönüşüm için gidiyorsunuz ama o evlerde nasıl bir derin yoksulluk yaşandığına, nasıl bir stratejiyle hayata tutunmaya çalıştıklarına, Romansa veya ayrı bir kültürleri varsa nasıl bir önyargıyla yaşadıklarına tanık oldum. Çocuklarda okul terk oranının ne kadar yüksek olduğunu, çocuklarla ilgili merkezler kurarak okul terkinin nasıl önlenebileceğini göstermiş olduk. Türkiye’nin dört bir yanında inanılmaz bir yoksulluk var. Bu yoksulluk döngüsünü devam ettiren, bunu anne ve babalarından miras alan çocuklar bunlar. Bu bir çocuk hakkı ihlali. Ailenin bilinçli olarak o çocuğa bakamaması ile ilgili değil!

● Yolunuza taş koyanlar, sizi mücadelenizden döndürmek isteyenler oldu mu?
Her zaman oldu. Bir insanın, bir kurumun toplumsal sorunları iyileştirmek, insanların sosyal refaha, mutluluğa erişmesi, çocukların daha iyi koşullarda yaşaması gibi bir derdi olmazsa tüm bunların görünür olması birçok insan için kişisel çıkarlarına zarar veren şeyler. Şirketlere, kurumlara ya da partiye zarar veren şeyler. Bu gerçekliğin görünmesini istemiyorlar. Gerçek benim için önemli. Ortaya çıkması, görünür olması gerekiyor ama şimdi öyle bir propaganda var ki sansür uygulanıyor, gerçeği anlatamıyorsunuz. Bu gerçeği savunması gereken insanlar da o propagandanın malzemesi oldu. O gerçek yerine o gerçeği kapatmak isteyen iktidarın onların önüne koyduğu malzemeyi tartışmaya devam ediyorlar. Onun için bu rüzgâra kapılmış durumdalar. Gerçek o sokaktaki insanın yaşadığı problemdir. Yoksulluk veya başka bir şeydir. Böyle bir çürümüşlük var. Ben o gerçeğin peşinde koştum. Bu bir kentsel dönüşüm projesi veya bir çocuğun dramı veya kadına yönelik şiddet olabilir. Ben gördüğümü söyledim. Bu evde açlık var, bu çocuk beslenme koyamıyor çantasına diye. O çocuğun özelinden başlayarak Türkiye’de beslenme programı oluşturulmalı. Anne babası cezaevinde ise Adalet Bakanlığı anne babası cezaevinde olan kaç çocuk var, kaç çocuk yakınının yanında kalıyor? Bu çocuklara neden müdahale edilmedi? Sadece babaannenin uyguladığı şiddet üzerinden bir propaganda yapılıyor ve kamuya sorulması gereken sorulardan kaçıyoruz. Sürekli gerçeklikten kaçış var. Bu propagandayı çok iyi biliyorlar. Toplum önderi dediğimiz insanlar da o rüzgâra kapılmış, bu gerçekliği göstermiyorlar.


“ÇÖZÜM SADECE AİLEYE PARA YARDIMI YAPMAK DEĞİL!”

● Bir de kendimize ayna tutalım. Aynı şiddet dili gibi. Tepeden topluma yayılan bir durum bu. Eskiden vatandaşlık derslerimiz vardı, topluma karşı sorumluluklarımız anlatılırdı. Bizler de kaçıyoruz bu gerçeklikten değil mi?
Görmesi gereken insanlar da bilinçli bir tercihle görmüyor, daha popüler olan konuların peşinde koşmayı tercih ediyorlar. Konuyu tartıştığımda, net bir şekilde ortaya koyduğumda karşımdakiler “Bu aslında iktidarın problemi” diyorlar. Evet ama burada da somut gerçeklik var. Siz birey olarak ne yapacaksınız, yerel yönetim olarak ne yapacaksınız? Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu çocuklarla ilgili beslenme durumunu bakanlık hayata geçirmediği için ki yapması gereken bakanlık, parti olarak yaptı. “Bütün belediyeler hemen bu çocuklara ulaşabilecek bir yol bulmalı, beslenme çantası hazırlamalı” dedi. Onların yapamadığını hayata geçirmek gerekiyor. Birey ya da kurumsal olarak bu politikaları anlatmak gerekiyor. Aile destekleri sigortası bütün bu sosyal yardımların bir çatı altında toplanması, her mahalleye, her aileye sosyal hizmet uzmanının atanması. Bu ailelerin, çocukların takip edilmesi demek. Sadece hanedeki kadına para vermek değil! O hanedeki her bireyin yoksulluğunu ölçmek gerekiyor. Örneğin otizmli birey varsa onun yardıma olan ihtiyacını görmek. Kadını üretimin içine katma, çocuğun kreşe gitmesini sağlama. Bu bir partiye bağımlı olmamalı. İnsan hakları temelli bir politika oluşturmak gerekiyor. Hem aileyi hem kadını güçlendiren hem de aynı zamanda insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları temelli bir yoksulluk politikasıyla onları üretimin içine sokan, özgürleştiren, ücretsiz kreşiyle destekleyen, okulda beslenme ve servis imkânı sağlayan bir sistem. O kadının aynı zamanda psikoloğa da gitmesini sağlayan bir sistemden söz ediyorum. Şimdiki düzende tek bir hane varmış gibi davranılıyor. Sosyal hizmet uzmanı incelemesini yapıyor, gelir bağlıyor ama o kadını takip etmiyor. Sosyal yardımlar elbette olacak, devam edecek ama sosyal hizmet uzmanları birkaç defa gidiyor, rapor yazıyor yok! O ailelerin sürekli takip edilmesi gerekiyor.

●CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun uyuşturucuya ilişkin açıklamaları oldu. Yoksul mahallelerde uyuşturucunun arttığı ve o çocukların uyuşturucuya erişebilmek için satıcı haline geldiklerini okuduk. Sahada araştırma yapan biri olarak CHP’nin bu konuda atacağı adımlar neler?
En önemli adım ÇEMATEM ve AMATEM merkezlerini artırmak. Şu anda yirmi bir veya yirmi iki tane merkez var. Van’da yılda yedi bin kişi bu merkezlere yatmak için başvuruyor ama yatak yok! Sürekli ilaçla tedavi etmeye çalışıyorlar. Bu çocuklar 21 yaşına kadar tedavi edilmiyorsa ömür boyu bağımlı hale gelebiliyor. Bu merkezlerin çoğaltılması, tedavi olmak isteyen her gencin tedavi edilmesi ve bu çocukların yıllarca izlenmesi, psikolog desteği ve üretimin içine katılması gerekiyor. En önemli şey takip sisteminin olmaması. Diyelim ki bir baba cezaevinden çıktı. Yardımı kesiyorlar ama baba cezaevinden yeni çıktı, işi yok, sabıkalı, herkes “Gel burada çalış” demeyecek. O insanın dışarıya çıkması, takip edilmesi, gerekirse üretimin içine katılmasını sağlayacak mesleki kurs alması lazım. Yoksa bir süre sonra yeniden cezaevine girecek. Yoksulluğu önleyecek politikalar bizde çok az. Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bu yoksulluğu önleme politikaları üzerine çalışıyoruz.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top