Hakem

Son Güncellenme Tarihi: Kasım 14, 2023 / 07:00

Sırtında sarı-lacivert bir forma, Galatasaray-Fenerbahçe maçına hakem olmak istiyorsun. Bunu kabul etmek mümkün mü?

Veya tersten alalım. Sana o maçta hakem olma görevi vermişler. Sen “Fenerbahçe şöyle iyidir, böyle iyidir. Galatasaray’dan bir numara olmaz” tadında laflar ediyorsun. Olur mu? Olmaz. Olmamalı.

Anayasamızın 104. Maddesi, “Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder” diyor. Yani devlet organları arasında bir uyuşmazlık çıkması halinde cumhurbaşkanına hakemlik görevi veriyor.

Erdoğan’ın “Ben taraf değil, hakemim” demesinin dayanağı işte bu 104. madde.

Ama aynı 104. madde cumhurbaşkanına verdiği görevleri sayarken “Anayasanın uygulanmasını… temin eder” diyor bir de. Bunu görmezden gelip hakemliğe soyunmak olmaz.

Anayasanın uygulanmasını sağlamak, Anayasaya uymayı da içerir tabiatıyla. Yoksa Anayasa cumhurbaşkanına “Anayasaya uyulmasını sağla, sen uymasan da olur” demiyor.

Aslında hakemlik görevi tarafsız, partiler üstü bir cumhurbaşkanı düşünülerek geliştirilmiş bir kavram. Yoksa, cumhurbaşkanının aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olduğu bugünkü sistemde, ondan tarafsız bir hakemlik görevi beklemek abesle iştigalden başka bir şey değil.

Türk seçim pratiğinin en yerleşmiş kurallarından biri olan oy pusulalarının arkasında ilçe seçim kurulunun mührünün olması koşulunu Yüksek Seçim Kuruluna oylama devam ederken kaldırtan ve itiraz edenlere “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diye nanik yapan bir cumhurbaşkanından Anayasaya uymasını ve tarafsız bir hakem gibi davranmasını beklemek boşuna.

Anayasanın 153. Maddesi, “Anayasa Mahkemesinin (AYM) kararları kesindir… Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” dediği halde, yüksek mahkeme Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyesine karar verdi diye “Ben AYM’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim. Bunu çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyebilen ve bu sözleriyle Anayasayı açıkça çiğneyen bir cumhurbaşkanı bugünkü devlet krizine çözüm bulma makamı olabilir mi?

Yine aynı 153. maddenin AYM kararlarının yargı organlarını bağladığı yolundaki açık hükmüne rağmen, “Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı bu bireysel başvuru veya AYM’nin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahut da şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi” diyebilen, yani birinci derece mahkemenin AYM kararına direnmesinden söz edebilen bir cumhurbaşkanı Anayasaya ne kadar saygılı sizce?

Anayasanın 90. Maddesi, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir” dediği halde, bir uluslararası sözleşmeyle taraf olduğumuz AİHM’in kararını, “Bizim mahkeme kararlarımızı tanımayanı biz de tanımayız” diyerek Anayasanın açık hükmünü hiçe sayan bir cumhurbaşkanından Anayasaya uymasını beklemek mümkün mü?

Veya ülkemizi kanun hükmünde olan İstanbul Sözleşmesinden cumhurbaşkanı kararnamesiyle çıkaran cumhurbaşkanından?

Bugünkü devlet krizine gelecek olursak, Yargıtay’dan yana tavır alan ve kendi partisinin Yargıtay kararını eleştiren mensupları için “Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip AYM’ye övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar” diyen cumhurbaşkanının tarafsızlık gerektiren hakemliği layıkıyla yapacağından kuşku duymaz mısınız? İçinize siner mi yapacağı hakemlik?

Yaşadığımız krizin “Bu Anayasayla olmuyor” kanısını yaymak ve halkımızı yeni bir Anayasa yapma gerekliliğine inandırmak için planlanmış bir senaryoya uygun olarak çıkarıldığı ortada.

AYM’nin birçok yanlışı arka arkaya yapar hale geldiğini, Yargıtay’ın kararının asla bir kenara atılamayacağını ileri süren Erdoğan, “Gerekirse Anayasa ve yasa değişikleri dahil tüm yöntemleri kullanarak, tekrar böyle bir tartışmanın ortaya çıkmaması için gerekenleri yapacağız” diyerek esas amacının ne olduğu hakkında yeterli ipucu verdi.

Kriz bir araç sadece. Amaç Erdoğan’ın kafasındaki Anayasaya giden yolun taşlarını döşemek.

Tek adamlığının perçinlendiği, Danıştay ve Sayıştay’dan sonra bu kez AYM’nin de etkisizleştirildiği veya belki de hepten kaldırıldığı dikensiz bir gül bahçesi oluşturmak. İlk dört maddeden de 90, 104, 153, 158 ve daha birçoğundan da kurtulmak… Daha fazla din, daha fazla nas, daha fazla Diyanet… Daha fazla keyfilik, daha az denetim… Dördüncü kez seçilmek, beşinci kez seçilmek, altıncı kez seçilmek…

Amaç o.

Yoksa krizin çözümü belli. Hakeme makeme de gerek yok. Çözüm Anayasada yazılı. 153. madde AYM kararlarının herkesi bağladığını söylüyor işte. Bir de 158. madde var. O da “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır” diyor.

Daha ne konuşuyoruz ki?

Kaya Türkmen (d. 30 Eylül 1956, Brüksel), Türk diplomat.1974 yılı Saint Joseph Fransız Lisesi ve 1979 yılı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. 2007-2010 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Lizbon Büyükelçisi olarak görev yapmış, 2010 yılında Türkiye’nin KKTC Lefkoşe Büyükelçiliği görevine atanmıştır. Emekli Büyükelçi Doğan Türkmen’in oğlu, eski Hamburg Başkonsoloslarından Galip Evcen’in torunudur. KKTC halkı ve yönetimi ile Türkiye’nin karşılıklı anlayış ve güven ilişkisini daha ileri seviyelere taşımak için çabalarda bulunan Kaya Türkmen Şubat ayında Lefkoşa Büyükelçiliği görevinden ani bir şekilde alınarak merkeze atanmış ve bu durum KKTC halkı ve yönetimi tarafından üzüntüyle karşılanmıştır. Kasım 2011 – Eylül 2013 tarihleri arasında Dışişleri Bakanlığı Avrupa Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. Eylül 2013 – Kasım 2017 tarihleri arasında Stokholm Büyükelçisi olarak görev yapmış ve merkeze dönerek kendi isteğiyle emekli olmuştur.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top