Savunma sanayi konusunda uzman değilim. 1982 yılında dört ay kısa dönem askerlik yaptım Tokat’ta. Avcı taburunda. Elimize bir M-1 piyade tüfeği verdiler, dört ayda toplam on mermi ya kullandık ya kullanmadık. Silahla, mühimmatla tanışıklığım bundan ibarettir.
Biz daha çok “Yat. Kalk. Sürün. Tüfek çat…” işlerine baktık askerlikte.
“Mıntıka temizliği” emri verilince yerden izmarit topladık. Yemekhane nöbeti gelince patates soyduk, helva kavurduk. Tuvalet temizledik. Gece yarıları “üç-beş” nöbeti tuttuk boş varilin başında.
M-1 tüfeğiyle yasak savma kabilinden askerlik yaptırılan adamdan “Hangi uçak iyidir?”, “Hangi tank işimize yarar?”, “Hangi hava savunma sistemini tercih etmeliyiz?” sorularına bunların teknik özelliklerinin karşılaştırılmasına dayanan bir cevap vermesini beklemek mümkün değildir tabiatıyla.
Ama silah uzmanı, savunma sistemleri uzmanı olmadığım halde, “Hangi ülkelerden silah alınır?”, “Silahlarımız hangi ülkelerin sistemleriyle uyumlu olmalıdır?” gibi soruların cevabı benim için nettir.
Benim meslek icabı, “Savunma ittifakı nedir?”, “Türkiye neden NATO üyesi olmuştur?”, “NATO üyeliği Türkiye’ye ne kazandırmıştır?”, “NATO üyesi olmasaydık acaba ne gibi tehditlerle karşı karşıya kalırdık?”, “NATO üyeliğinin savunma ve güvenlik dışında Türkiye’nin demokratik kimliğine, uygar dünyadaki yerine ne gibi belirleyici etkisi olmuştur” gibi konulardaki sorulara cevaplarım bellidir.
Uluslararası ilişkiler eğitimi alan, kırk yılını bu ülkenin dışişlerinde geçiren biri için mesela Ruslardan S-400 hava savunma sistemi almak yanlış iştir. Bırakın yanlış olmasını, berbat bir iştir. Berbat bir tercihtir. Berbat bir hamledir.
O berbat hamlenin bize ödettirdiği fatura da ortada.
F-35’ler konusunda ABD’yle yaptığımız anlaşma, Vaşington eski Büyükelçimiz değerli meslektaşım Namık Tan’ın ifadesiyle “ABD’nin diğer devletlerle bugüne kadar imzaladığı askeri işbirliği anlaşmaları tarihinde, toplam satış bedeli kadar off-set karşılığı olan, üstelik uçak gövdesinin ve motorun birçok parçası ile orta gövde gibi hücre imalatını da kapsayan standart dışı bir anlaşma” idi.
Hangi akla hizmet yapıldığı bilinmeyen bir alım uğruna F-35 projesinden dışlanmamıza neden olmak inanılmaz bir öngörüsüzlüğün eseri.
Milyarlarca dolara alınan S-400 hava savunma sistemi silahlı kuvvetlerimizin depolarından birinde yatıyor. “Neden kullanmıyorsunuz” diye soran milletvekiline, “Bu çamaşır makinesi değil” diyor savunma bakanı. ‘Anlamadığın konuda fikir yürütme’ anlamında laflar ediyor.
Laf yetiştirmekte üstlerine yok zaten. Çamaşır makinesi cinliği tutmazsa bayrak, ezan filan diyecekler herhalde.
Son dönemde bir de F-35 uçaklarını kötüleyenler, “Fazla teknolojik, bize yaramaz. Amerika şifreyi vermezse uçuramazsın” diyenler, “İsrail aldı bin pişman” diyenler çıktı ortaya.
F-35 uçakları alınmasına karşı olanlardan biri de Milli Savunma Bakanı. Bakanlığının bütçesi TBMM Bütçe komisyonunda görüşülürken “Eurofighter Typhoon” tedariki için çalışmalarının olduğunu belirterek, “Bu uçaklar İngiltere, Almanya ve İspanya ile ilgili” dedi. (‘Bu üç ülke yapıyor’ demek istiyor galiba. Oysa ben bile biliyorum ki dört ülke. İtalya da var.)
Sonra devam etti Bakan: “Hem İngiltere hem İspanya ‘evet’ diyor, şimdi Almanya’yı razı etmek için onlar çalışıyorlar. O sorunu İngiltere ve İspanya ‘Biz çözeceğiz’ diyorlar. Olursa 40 tane Eurofighter uçağı almayı planlıyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Almanya ziyaretindeki basın toplantısında “Almanya ile savunma sanayisi işbirliğimizin engelsiz şekilde yürütülmesi müşterek menfaatimizedir. Eurofighter konusunda Almanya verir veya vermez. Dünyada savaş uçaklarını üreten sadece Almanya mı? Birçok yerden bunların çalışmasını yaparız, temin ederiz” dedi.
Akla gelen soru şu: nereden temin ederiz?
Havacılık konusunda uzman bir platform olan AeroTime’ın bugün semalarda uçan en gelişmiş on savaş uçağını belirlediği listedeki uçakların üçü ABD üretimi (F-15, F-22 ve F-35), biri dört Avrupa ülkesi ortak yapımı olan Eurofighter Typhoon, biri de Fransız (Dassault Rafale). ABD bize uçak satmıyor. Eurofighter’e Almanya engel oluyor. Rafale konusunda ise Fransızlara ne derecede bel bağlanır, kestirmek zor.
Listedeki diğer beş uçağın ikisi Çin (J-20 Mighty Dragon ve FC-31 Gyrfalcon), ikisi Rus (Sukhoi Su-35S ve Sukhoi Su-57), sonuncusu ise Güney Kore ve Endonezya ortak üretimi (KAI KF-21 Boramae).
AeroTime’ın ilk ona sokmamakla birlikte kayda değer gördüğü dört uçak daha var: İsveç’in Saab JAS 39 Gripen’i, Hindistan’ın HAL Tejas’ı, Çin-Pakistan ortak yapımı PAC JF-17 Thunder’ı ve nihayet bizim de kullandığımız ABD’nin F-16 Savaşan Şahin’i.
Bunlardan hangisinin “çalışmasını yapar” da temin ederiz sorusu cevap arıyor.
Merakla bekliyoruz. Hangi tayyare?