“Harekete geçirmek için dinleyiciyi sarsmak gerekiyor”

O Ses Türkiye yarışması ile ismini geniş kitlelere duyuran Erdem Ocak, son teklisi Bak Kendine ile etraftaki gözlerce tutsak edilmiş bedenleri ve kimlikleri serbest bırakırken, insanın etrafça kabul görmek için kendini reddetmesine de karşı çıkıyor.

Her insanın sonradan içine doğduğu toplumda var olabilmesi, o bütünlüğün çevrelediği sınırlar içinde kalıp kalmamasına bağlı. Bize sorulmadan, seçenek dahi sunulmadan gözümüzü açmamızla beraber bu ‘boş mukaveleye’ imzayı atmış oluyoruz. Kağıt boş, kurallar da adı konulmamış bir dizi ‘ayıplar’ listesinden mütevellit ama var oluşumuzun yegane temeli işte bu hem somut hem soyut anlamdaki boş anlaşma üzerine inşa edilmiş. Üzerimize çevrilmiş bakışlara, sallanan parmaklara inat çıkan ‘çatlak sesler’ de var elbette. Erdem Ocak da onlardan biri.

Aynı zamanda bir psikolog da olan Erdem Ocak’ı ekranlara hakim olanlar O Ses Türkiye yarışmasından da tanıyacaktır. Ocak, yarışmada House of the Rising Sun’ı söyleyerek gönülleri fethetmişti. Şimdi de son teklisi Bak Kendine ile dinleyiciyle buluştu. Şarkı, tutsak beden ve kimliklerin zincirlerinden koparmaya itiyor ve bunu yaparken de “Önce dön de kendine bak!” demeyi ihmal etmiyor. Söz, müzik, aranjmanın hepsinin Erdem Ocak’a ait olduğu Bak Kendine’nin klibi de mesajı direkt iletmekte görsel olarak şarkıyla beraber yürüyor. Klibin sonundaki hareketi alıp başımıza (en azından şimdilik) koyduktan sonra sözü Erdem Ocak’a bırakalım…

Sesini Eddie Wedder’a benzeten oldu mu? Ben acayip benzettim…

Evet, genelde benzetirler. Ankara’da Pearl Jam Tribute grubum bile vardı hatta. Youtube’da o konserlerden birkaç görüntü olması lazım.

Bak Kendine yanlış saymadıysam on üçüncü şarkı. Bir de cover’lar var. Neden bir albüm dinleyemedik senden?

Ben de on üç diye biliyorum. Albüme ayıracak vaktim yok maalesef. Aynı zamanda uzman psikolog olarak aktif bir şekilde çalıştığım için fırsat buldukça yeni şarkıları düzenleyip bir an önce yayımlamaya çalışıyorum.

Şarkıların hepsinde farklı sound’lar, farklı sözler dinliyoruz. Bir sınır koymuyorsun galiba müziğine…

Bana göre müzik sonsuz bir evren. Şarkıları yazarken bu evrende bir yolculuğa çıkıyorum ve orada ne buluyorsam onu aktarıyorum. Bana hitap eden her tınıya ses vermeye çalışıyorum.

Bak Kendine günümüz insanlık haline cuk oturan bir şarkı olmuş. Ve maalesef bu şarkı için ‘çok cesur’ diyeceğim. Sence normalde olması gereken şeylere –Bak Kendine’de olduğu gibi- neden ‘cesur’ gibi ‘büyük’ tanımlar kullanmak zorunda kalıyoruz?

İçinde bulunduğumuz dönem çoğunlukla tedirginlik, korku ve baskı içerdiği için böyle algılanıyor olabilir fakat çok cesur bir iş yaptığımı düşünmüyorum. Bence bu konuda asıl örnek alınması gereken; Şilili müzisyen Victor Jara.

Bak Kendine gibi şarkılara çok az rastlar olduk. Bir derdi olan, söyleyecek lafı olan şarkılar aslında çok seviliyor ve “Helal olsun” deniyor ama üretilmiyor. Bu paradoks yaşadıklarımıza yabancılaştığımızdan mı, “Yapıyor da ne oluyor? Bir işe yaramıyor” düşüncesinden mi, dinlenmez kaygısından mı kaynaklanıyor?

Aslında ben üretildiğini düşünüyorum. Yalnızca bizim müziğe “maruz kaldığımız” yerlerde bunları duymuyoruz çünkü popüler kültür bizi düşündürmeye değil eğlendirmeye veya kederlendirmeye çalışır. Tüketim ancak bu şekilde gerçekleşir. Oysa Gökalp Ergen, Doğan Duru, Tolga Çebi ve daha birçok kaliteli müzisyenin, söylediği lafı olan birçok şarkısı var fakat biz daha çok arabesk ayrılık şarkılarına veya anlamsız kelimelerden oluşan zıplamalı şarkılara maruz kaldığımız için algımız da o yöne doğru çekiliyor.

Şarkının klibi de çok güzel. Şarkı ve klibin sadeliği meseleyi bodoslama anlatıyor. Bu form, şarkının derdiyle mi ilgili? Dinleyiciyi biraz sarsmak mı gerekiyor bu konuda?

Bir bakıma evet. Bak Kendine, düşündürücü bir şarkı değil; daha çok harekete geçirici, motive edici bir şarkı benim için. Harekete geçirmek için de sarsmak gerekiyor tabii.

Son olarak klibin sonundaki işareti ne yapmamız gerektiği konusunda neler söylemek istersin?

Klip, başından sonuna kadar insanların, kimselerin bilmediği, farkında olmadığı fakat hayatlarını derinden etkileyen sıkıntıları anlatıyor. Kimisi zamanında aşağılanmış, kimisi tacize uğramış, kimisi ihanet yaşamış vb. Fakat klibin sonuna doğru her birisinin kendini o şekilde kabul etmesi gerektiği, ne tür sıkıntıları nasıl aştıklarını yalnızca kendilerinin bildiği mesajı veriliyor. Klibin sonundaki işaret ile ifade edilmek istenen asıl düşünce; herkesin kendi yolunda kendinden emin adımlarla yürümesi gerektiği.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi