Hastalığı biz yaratmadık ama ilacı bize içirecekler!

Yarın öğleden sonra TCMB, uzun zamandır beklenen faiz kararını açıklayacak. Son dönemde döviz kurlarında yaşadığımız travmaların ardından TCMB Başkanı’nın görevden alınması, Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifası ve ardından yerlerine yapılan atamaların üzerine bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukuk ve ekonomide reform açıklaması kurdaki ateşin bir miktar sönmesini sağladı. Elbette Dolar’da 8,50 TL seviyesi, Euro’da 10 TL’nin üzeri seviyeleri gördükten sonra bugünlerde Dolar/TL’de 7,70 seviyeleri ve Euro’da 9 TL’ye doğru hareket bir nebze de olsa nefes aldırdı.
Ama Türkiye ekonomisinin sorunları tek nefeste çözülecek sorunlar değil. Nitekim TCMB’nin faiz artışı ne boyutta olursa olsun yaratacağı sonuçlar da bugün kurda geldiğimiz seviyenin ve ekonomideki kriz havasının yok olmasını sağlayabilecek durumda değil. Bu tip durumlarda köşeyi okuyan dostlarımız bilir ki iki tip analiz yaparım. Birinci analiz ekonomide yaşadığımız sonuçlara neden olan ekonomik sorunları öncelikle izlerim. Çünkü bunlar aslında krize giden yolun asfaltıdır. İkinci baktığımız hususlar ise siyasi ve uluslararası ilişkilerden kaynaklanan risklerdir. Bunlar ise krize giden yolda hızı arttıran unsurlardır.
Dolayısıyla ekonomik sorunları doğru bir şekilde çözemediğimiz sürece, asfalt zemin döşenmeye devam edilir. Siyasi sorunları çözmek ise krize gidişi tetikleyen unsurları yok etmektir.
Geldiğimiz yer itibariyle hem ekonomik sorunlarımız hem de siyasi sorunlarımız maalesef geçtiğimiz iki haftalık süreçte ve yarın TCMB kararı ile ortadan kalkacak sorunlar değil. Her zaman ifade ettiğim gibi buraya 2 haftada gelmedik, yıllardır türbülans içerisindeyiz ve bu durumdan çıkmak da yine bu kadar kısa sürede çözülebilir değil. Kabaca rakamlarla ve ekonomik ve siyasi sorunlarımızla birlikte nedenini anlatayım.
Mesela TCMB’nin piyasanın beklediği gibi 500 puan faiz artırdığını düşünelim. Dolar ve Euro’da ateşin daha da azalacağını hepimiz biliyoruz. Ancak böylesi bir faiz artışının yaratacağı sonuçlar da var. Faiz artırmak ve indirmek bir karardan çok daha fazlası. Böyle bir kararın zaten iki yıldır artmayan reel sektör yatırımları ve yatırım iştahını iyice dibe doğru çekeceğini biliyoruz. Diğer yandan pandemi ve artan işsizlik ve düşen gelirlerle birlikte kredilerle tüketime devam eden hanehalklarının da artan faizlerle birlikte kredi bağını bir hayli kesecek. Böyle bir ortamda işsizlik ve firma iflaslarının artması sonucu ile karşı karşıya kalabileceğimizi de kabul etmek gerekecek. Yani yapısal sorunlarımız tüm hızıyla devam edecek. Bu noktada tüketimin devamı açısından belki maliye politikasını devreye sokarak sorunu hafifletmek mümkün olabilirdi ancak 2021 bütçe teklifine baktığımızda da böyle bir manevra alanının da olmadığını görüyoruz. Yani daha önceki yıllarda bütçe açısından atılan bağlayıcı adımlar ve pandemi ile artan sağlık ve sosyal güvenlik harcamaları maliye politikasında elimizi kolumuzu bağlıyor.
Ya da beklenenin tam aksine bir miktar büyüme isteği ile TCMB’nin faizi sınırlı artırmaya karar verdiğini varsayalım. Bu durumda hem kurlarda hem de enflasyonda ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaya devam edeceğimiz aşikar. Böyle bir ortamda yine işsizlik, firma iflasları gibi sorunlar da devam edecektir. Öte yandan bankalar üzerinde birikmiş ciddi bir kredi riski de karşımızda durmaya devam edecek. 3,5 trilyonu aşan kredi yükünde batık kredi risklerinin artması belki de bütün bu süreçlerde en son karşılaşmak istediğimiz sorunlardan biri olarak karşımızda duruyor.
Görüldüğü üzere bir nevi kırk katır, kırk satır durumuna gelmiş haldeyiz.
İşin ekonomik tarafı bu halde iken siyasetçilerin ise en çok dikkat etmesi gereken şey bu zorlu dönemi daha zor hala getirmemek oluyor. İlk işaretler bu yönde olsa da son beş yıldır yaşadıklarımızı düşündüğümüzde bu konuda da ciddi endişelerin piyasada ve ülkede hakim olduğunu söylersek yanlış olmaz.
Yani şöyle kabaca bakıldığında her iki olasılıkta da çok zor bir dönemle karşı karşıyayız. Böyle bir dönemde öncelikli tercih maalesef kısa vadede daha yüksek işsizliği göze alarak, fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamak olacak gibi görünüyor. O noktada ise ortaya çıkan acı reçetedeki ilaçları maalesef yine hanehalkı içmek zorunda kalacak!
Hastalığı biz yaratmamış olsak da maalesef ilacı bize içirecekler!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Demir Arşivi