Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

HAYAL DÜNYASI ÇİZERLERİYİZ BİZ, HAYALLERİ ÇİZİYORUZ

Ustalar ile gençlerin, geleneksel ile yeninin harmanlandığı çizgi roman ve karikatür kültürünün yeni dergisi olarak yola çıktı Tarama Ucu projesi ve dijital platformda okuyucularıyla buluşmaya başladı. Bu projeden yola çıkarak dergiye destek veren ve projenin içinde yer alan usta bir isim sanatçı Ergün Gündüz ile buluştuk. Resim, hikaye, illüstrasyon, tasarım, yağlı boya, sulu boya, karikatür sanatın farklı disiplinlerinde üretimler yapan yaratıcı bir isim O. Çizginin dışında sıra dışı bir çizer Ergün Gündüz ile eski zamanlardan bugüne uzanan bir sohbet gerçekleştirdik. Herkese sağlıklı ve mutlu pazarlar dileriz.

◼ Tarama ucu projesi nasıl bir oluşum?
Amacımız çizgi roman ve karikatür dünyasının önemli isimleri ile genç çizerleri bir araya getirmek. Bu noktada dergiye destek olmamı istediler, ben çizginin içindeki her türlü oluşuma destek olmak istediğim için bu projenin içinde yer alıyorum. Yapılan her şeye katkım olsun istiyorum bundan memnun olurum, daha da iyi olsun diye elimden gelen her şeyi yapmak isterim. Dergi olsa çok heyecanlanmazdım çünkü bir derginin yaşaması çok zor ama dijital olduğu için yenilikçi bir oluşum. Ayrıca senede bir kere de basımını yapacağız. Bu bir dergi görünümlü sanal dergi zamanla canlı ve hareketli hale gelecek bir yol çizeceğiz. Bu platformu destekleyin ve daha iyi olması için uğraşalım. Yaşatmak için ne yapılması gerekiyorsa yapalım.
◼ Sizin sayfanız nasıl olacak?
Burada Atilla Atalay ile beraber yaptığımız çok sevdiğim hikayeleri edebiyatla çizginin küçük kısa hikayelerinin buluştuğu anlar vardır ben o anlatılana ruh vermek için o dünyayı hissettirmeye çalışan çizimler yapıyorum. Edebiyatla çizimin buluşmasını çiziyorum. Ve orada bir dünyanın gelişmesini istiyorum amacım edebiyat ile çizgiyi buluşturmak. İki alanın birlikte yolculuğu.
◼ Çizerlikten para kazanmak şimdi çok zor, sizler o dönem bunu nasıl başardınız?
Bizim dönemimiz 70’ler her anlamda ve her alanda patlayan bir enerjinin olduğu zamanlardı. Savaş sonrası nesil için artık savaşma seviş diye bir dünyanın başladığı ve hayal ettiğiniz yeni dünyayı inşa etmek için başka bir özgürlük alanı oluşmuştu. O dönemin kuşakları olarak savaşı sevmeyen, özgürlük isteyen bir nesildik ve öyle bir ortam vardı. O yüzden başarımız anlaşıldı, yaratıcılığımız ilgi gördü ve dergi olarak milyonları bulan rakamlara ulaştık. Üstüne de para kazandık. Parlak dönemi yaratan parlak çocuklar olduk, çok sayıda isim kendine özgü başarı yakaladı ve isim oldu. Gırgır Dergisi’nin tirajının en yüksek olduğu dönemlerdi. Ben o zaman henüz 16 yaşında kazandığım para ile babamın kazandığı paraya çok yakın bir para eve getiriyordum. Maddi ve manevi olarak parlak bir döneme denk geldik.
◼ Gittikçe yok olan mizah alanı üzücü gelmiyor mu?
Üzücü tabii ki ama orada survivor başlıyor parlak dönemi bitiyor, bitince asıl savaş o zaman başlıyor. İşte ben o zaman kendi yeteneklerimin diğer yanlarına güvendim, beni canlı tutan da o oldu. Orada üretim bittiğinde başka alanda üretim devam eder. Tek bir yerde kalsaydım zanaatçı gibi olurdum şimdi hep aynı şeyi yapıyordum. Benim mesleğim de ölüyor falan demeye başlardım eğer öyle kalsaydım. Bizim dönemden çok isim çıktı hepsi kalıcı bir hale geldi dönüştürmeyi başardılar ve bir şekilde yola devam ettik. Ben duruşumu hiç bozmadan sadece alanlarımı çeşitlendirdim, değişime ayak uydurdum ve değiştirdim.

◼ Döneminizin en önemli değeri Oğuz Aral’ın varlığı olmalı sizin dünyanızdaki önemi neydi?
Oğuz Aral bizim gibi bir adamdı. Biz yeni jenerasyon olarak yanında dursak da bizimle aynı enerjisi olan beyne sahipti. En büyük artısı ve eksisi bizi çocuğu kadar sevdi, bize kendisinin yarattığını düşündüğü çocuklarım dedi hatta kendi çocuğundan daha çok sevdi bizi. Kendi çocuğu ile sorunları oldu çünkü biz onun çocuğundan daha yetenekliyiz bizi öyle gördü. Küs olduğumuz ayrılma döneminde bana “neden ayrıldınız” dedi. “Her çocuk 18 yaşına gelince evden ayrılması gerekir, siz madem bizim babamızdınız bizim de ayrılacağımız yaş geldi ayrılmalıydık” dedim. O ise her baba gibi gitmeyelim istedi. Bana şunu sordu “gerçekten baban ben miyim yoksa baban mı” hakikaten böyle bir soru karşısında duruyorsun baba olarak gördüğüm her ikisi de önemli evet ama Oğuz Aral benim mesleki babam ve çok değerli. Varoluş sebebim o, kendi ailemi de geçmek zorunda. “Benden daha iyi çizen” imzası var o not duruyor evimde. Kendi büyüme yolumda kattıkları ve varlığıyla tek başıma yürümemi istemese bile Oğuz Aral bana o izni bıraktığı not ile vermiş oldu aslında.
◼ Kendi büyüme yolculuğunuzda çocukken yeteneğiniz nasıl fark edildi?
Ben doğduğumdan beri çiziyorum hiç bırakmadım. Bu çocukluktan başlıyor önce çevrendekileri çiziyorsun sonra her şeye o gözle bakıyorsun. Resim öğretmenim aileme “sakın onu engellemeyin, özgür bırakın” demiş. Öğretmenimin bu sözleri aileme cesaret ve beni özgür bırakmaya sebebiyet veriyor. Böylece 16 yaşında çizerliğe başladım ailemin istediği; işi olsun ve para kazansın durumuydu elbette. Ve ben de sevdiğim ve yetenekli olduğum işten eve para getirebildim. O zaman ailen sana bir şey diyemiyor özgürlüğünü kazanıyorsun.
◼ Geriye dönüp baktığınızda 16 yaşından bugüne 45 yıl nasıl geçmiş?
Artık B12 vitamini alıyorum unutmamak için ama unutuyorum. Unutmanın iyi bir yanını yaşıyorum hatırladığım son 10 yıl oluyorsa hala yeni yapıyormuşum, her şeye yeni başlamışım zannediyorum geçmişte bunu yaptım yapacak bir şeyim kalmadı gibi bir duygum böylece yok oluyor. Ancak konuşurken aklıma geliyor aa ben böyle bir şeyi yapmıştım diye. Kısa zamanı hatırladığım için son yaptıklarımı biliyorum, sorduğun için 16 yaşıma geri dönüyorum. Kısa zaman dilimini hatırlayınca son yaptıklarım aklıma geliyor o zaman da ben bu kadarla yaşıyorum. Bu kadar yaşayınca yeni şeyler yapmak istiyorum ve bu beni canlı tutuyor. Bu yüzden heyecanım hiç bitmiyor ve yeni şeyler yapmak istiyorum belki de bu durum beni daha genç tutuyor. Biraz unutmanın faydalarını yaşıyorum diyebilirim.
◼ Yurt dışında yaptığınız önemli işleriniz hangileri?
İki önemli çalışmadan bahsedebilirim. İlk proje Amerika’da çok ilgi gören Christopher Priest adlı bir çizgi roman yazarı ile yaptığımız çalışma oldu. Kendisiyle Vampirella’nın 50’nci yılına özel bir romanı hazırladık. Bu hikaye çok tuttu, çok da parlak bir yıl geçirdi dergi hala da satılıyor. Dergideki kapak bana ait, içindeki çizimler de benim. “Avrupa’nın yıldızı ile çalışıyoruz” diye beni lanse ediyorlar bu durum beni çok mutlu ediyor. 2018’de yine Fransa’da, Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılı için dünyanın her yerinden yazar ve çizerler bir araya geldi bu projenin içinde yer alanlardan biri de bendim. Dünyanın birçok ülkesinde farklı çalışmalar yapmaya devam ediyorum.
◼ Yurt dışı pazarında çalışma şansını nasıl yakaladınız ve bu başarı size ne hissettiriyor?
Hayatta şans da var tabii ama o şansı insan ürettikleriyle yaratıyor, bir şey yapmadan o şans oluşmuyor. Bir kere çok büyük bir hazzı var tıpkı futbol takımlarının şampiyonlar liginde oynaması gibi bir duygu. Kolay değil elbette bu başarı sanki kolaymış gibi görünüyor ama mutlaka iyi bir altyapı ve yaratıcılık gerektiriyor arkada. Bir kaliten olması şart ama biraz da dediğim gibi hayatın bir şansı altın kapı açılıyor bir anda ve bu oluşan bir şeyin yolu var. Bana bu yolculukta aracılık yapan kişi ise menajerim İlke Keskin, kendisinin beni fark etmesi de küçük kızı sayesinde. Kızı benim daha önce yaptığım bir çalışmayı kütüphaneden çekerek babasının önüne bırakarak ailesine beni hatırlatmış. Böylece çocuğun annesi İlke beni buluyor ve dosyamı Frankfurt Fuarı’na götürüyor oradakiler çalışmalarımı beğeniyorlar ve benimle temasa geçiyorlar. Bütün hikayenin başında o kız çocuğu var. Şu an ben bunları yapıyorsam o küçük çocuk yüzünden. 6 yaşındaki Duru sayesinde keşfedildim ve o kız çocuğu yurt dışı yolcuğumu açtı. Hayal dünyası çizerleriyiz biz, hayalleri çiziyoruz kendi hayatımızda böyle biraz. Eğer o çocuk dergiyi çıkartmasaydı belki başka süreçte yurt dışında çalışmalarım yine olurdu ama burada benim hikayem böyle gelişti. Türkiye, Fransa derken Amerika pazarına kadar uzanan bir iş ağım var. Hiç bu kadarını hayal etmemiştim yurt dışında çalışmalar falan olabilir elbette ama hayran olduğunuz insanlarla aynı fotoğraf karesinde yer almak inanılmaz bir duygu. Bu aşkla ilgili bir şey. Ben bu sanata aşığım öyle doğdum; kadınlar, sevgililer, eşler gelip giderler ama birinci sırada hep sanatım var. Bu iş biraz böyle eğer o aşkı duymazsan olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi