HAYAL KURMAYI UNUTANLAR ÜLKESİ

Hayatlar en çok hayaller üzerine kuruludur dersek abartmış olur muyuz? Bir insanın kendi potansiyeli üzerine yapabilecekleri önce nerede başlar ve nereye kadar gider? Çocuğu olmasını isteyen insanlar önce bunun hayalini kurarken sonra cinsiyetini, ardından nasıl bir hayata doğacağını hayal eder. Nasıl büyüyeceğini, kimlerle tanışacağını, neleri sevebileceğini, kimlerin onu kırabileceğini, hangi mesleği tercih edeceğini, kiminle evleneceğini ve nerede yaşayacağını hayal ederler. Daha doğmamış bir insan kendi hayallerini kurmadan önce birileri onun adına hayal kurmaya başlamıştır bile…

Bebek dünyaya geldiğinde bir isim verilir ona. O isimle hayal edilir bundan sonraki yaşamı. Onu çağıracak, ona kızacak, onu destekleyecek, onu engelleyecek ve onu alkışlayacak herkes ona ismiyle seslenecek. Ve o bebeğin yürümesini, konuşmasını ve sonra da hayatla tanışmasını hayal edecek bütün sevdikleri.

Çocuk büyüyüp serpildiğinde kendi hayallerini kurmaya başlayacak. İşte ilk defa özgür olduğu an budur. Bir ülkenin de ne kadar iyi ya da kötü olduğu kendi çocuklarının ona ne kadar güzel hayaller kurdurabildiğiyle ölçülür.

Amerika’da bir çocuk Mars’a gitmeyi, Almanya’da bir çocuk kanser aşısı bulmayı, İngiltere’de bir çocuk ülkesine başbakan olmayı, Fransa’da bir çocuk Nobel edebiyat ödülünü almayı, İtalya’da bir çocuk dünyayı gezmeyi hayal ederken Türkiye’de gençlerin çok büyük bir kısmının hayali ise bu ülkelere gidebilmek…

Kendi hayallerini kuranların ülkesine sığınıp yeniden hayal kurmayı hatırlamayı isteyen milyonlar var ülkemizde.

Çünkü kendi hayatının yerine, başkalarının daha iyi bir yaşam sürmesi için kurdukları hayallere kurban edilir bu topraklarda hayaller…

Bir ülkeyi yok etmenin en iyi yoludur çünkü o ülkede hayal kurulmasının unutturulması.

Türkiye’de insanlar neden gülmüyor, neden hoşgörüsünü kaybetti, nezaketi neden toprağa gömdü, neden empati duygusunu köreltti ve neden başkalarını görmeme körlüğüne kapıldıklarının en dipteki yanıtıdır bu. Çünkü hayal kuramayan kimse, başkalarının hayal kurabileceğini hatırlayamaz da ondan.

Sadece ekonomik sorunlar, vasat seviciliği, cehalet övücülüğü ya da ülkedeki egoist anti-demokratik çılgınlıkla açıklanamayacak kadar büyüdü mutsuzluğumuz ve yaralarımız.

Kişiler, kendi hayatlarının öznesi olmaktan çıkarıldı ve sadece kendi öznesine sahip olanların bir bağlacı haline getirildi. “Dahi” ya da “bile” bağlacındaki -de-da- kadar alan kaldı hepimize. Belki yaşıyor ya da öylesine yaşıyoruz görmüyor musunuz?

Ne zamandır hayal kurmuyorsunuz bir düşünün? Ya da en son en zaman birisi size gelip bir hayalini anlattı?

Anlatsa dahi hemen o hayalleri söndürecek birileri toplanır bizde. Acı gerçeklerin dışavurumun sahte gülümsemesi neden düşmez bunlara kulak misafiri olanların?

Bir kadının kalan tek hayalinin cinayete kurban gitmemek, bir gencin en büyük hayalinin sigortalı bir işe girmek veya bir gazetecinin sık sık kurduğu tutuklanmama hayalinin kitlesel bilinçaltımıza yapışmış bir kanser olduğunu görmemenin verdiği geçici haz herkese daha ne kadar sahte mutluluk verecek?

Durmadan karşımıza konulan sefalet timsali kişiler veya ülkelere bakarak daha kötülerin olduğu şükür dayatması ne zaman yakamızı bırakacak?

Ağzından beylik lafları eksik etmeyenler karşısında en büyük çığlık olan bu sessizlik koalisyonu ne zaman kulak zarlarını patlatacak artık?

Milyonlarca insanın boğazına düğümlenmiş milyarlarca cümle var görmüyor musunuz? Birisi güzel bir şey söylese hıçkıra hıçkıra ağlayacaklar.

O saçma sapan pahalı dizilerin ve sinemalarınız artık izlenmiyor. Türkiye’de insanlar çağdaşları gibi geleceğe değil; geçmişe ne kadar hasret anlamıyor musunuz?

İyi insanlar Zeki Müren duyduklarında duygulanıyor, Kemal Sunal izlediklerinde eskisinden daha fazla gülüyor, Süper Baba ve İkinci Bahar dizilerinden kesitleri daha fazla izlemeye başladılar. Nostaljik şarkılar hiç olmadığı kadar yeni, bugünün şarkıları o kadar da eskimiş kalıyor hayal kuramayanların ülkesinde.

Dünyada kaç ülkede gelecekten, bugünden daha fazla geçmişe rağbet olur?

Hayal kurabildikleri geçmiş; hayal kurmaları gereken gelecekten çok daha yakın ve sıcak geliyor herkeste.

Hayal kurmayı hatırlatanlar ve kuranlar bu nedenle başaracak. Bunu yaptıkları an domino taşı gibi aniden devrilmeye başlayacak ördükleri o sahte büyük ve kalın duvarları hayal hırsızlarının. Kendilerini dayatan ve hayal kurmayı unutanlar unutulacak. Yeter ki en içten ve ÖZ’den gelen o iyi şeyi önce kendimize söylemeye başlayıp, yine ve yeniden hayal kurabilelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi