Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Hayat 10 numara 5 yıldız!..

Dünya artık yönetilemiyor. Peki “özel devlet”ler bu sorunu çözebilir mi? Yoksa bizi parayla dilediğimiz ülkenin “abonesi” olabileceğimiz, anarko-kapitalist bir gelecek mi bekliyor? Amaaan, kime ne?!.. Türkiye düşen hıyar fiyatları, Fenerbahçe’nin yeni şampiyonlukları (!) ve uzaya göndereceği vatandaşıyla ilelebet payidar kalmaya devam ediyor!

Malumunuz, dünyaya gelirken hiçbirimize doğmak isteyeceğimiz yer sorulmuyor. Gözlerimizi bir bilinmeze açıyor, o toprağın beslenme ve giyinme âdetlerine göre büyütülüyoruz. Okullarda “resmî tarih” diye masallarla beynimiz yıkanıyor. Hatta aileler, çocuk bedenine müdahale hakkını kendinde görüyor, “sünnet” adı altında uzuvlar kalıcı olarak kesiliyor.
Ve en fenası… Tüm bunlara aklımız erdiğinde iş işten geçmiş oluyor. Artık istesek de istemesek de X ülkenin kimliğini ve pasaportunu taşıyor, onun “vatandaşı” sayılıyoruz. Peki Şili’nin iklimi, İrlanda’nın mutfağı, Japonya’nın eğlence kültürü nasıl? Çoğumuz merak bile etmiyor. Hele ki tevekkül işin içine girince… “Coğrafya kaderdir” deniyor, geçiliyor.
İyi de aksi olamaz mıydı? Yaşayacağımız yeri, ait olacağımız toplumu bizzat seçtiğimiz bir hayat… Hiç mi mümkün değildi?
BİR CENNET TASVİRİ: PRÓSPERA!..
Philosophie Magazin’in son sayısında Helena Schäfer, benzer bir “ütopya”yı felsefe açısından tartışmaya açıyordu. Schäfer’in ana konusu, Honduras’ın kuzeyindeki Roatán adasında kurulan Próspera adlı dünyanın ilk “özel kent”iydi. “Otonom” olan Próspera bir hükûmet değil, serbest girişimciler tarafından yönetiliyordu ve “kalkınma” anlamına gelen adını da aynı zamanda kentin kurucusu olan şirketten alıyordu.
Ortada bir devlet olmadığı için orada yaşamanız gayet kolaydı! Tek yapmanız gereken internetten başvuru yapmak ve kent konseyi kabul ederse “oturum izni” alıp adaya yerleşmekti. Elbette ücreti mukabili… Zira Próspera’da çöp toplama işinden polis ve güvenliğe kadar tüm kamu hizmetleri özel sektöre verilmişti.
Buna karşılık kente yerleşmeniz durumunda sizi nelerin beklediğini önceden biliyordunuz. İş ve konut imkânları örneğin… Baştan belliydi. “Girişimci dostu” kentte gelir vergisi de yüzde 10 olarak sabitlenmişti. Daha ne olsun! Anarko kapitalizm ve “devletsiz özgürlük” hayali… Yoksa Karayipler’in ufkunda belirmekte miydi?
BİREY VE DEVLET NASIL SÖZLEŞİR?
“Anarko kapitalizm”, geçen yüzyıl yaşayan ABD’li filozof Murray Rothbard’a ait bir kavramdı. Rothbard’a göre devlet, vergi toplayarak insanların özgürlüğüne müdahale eden “asalak” bir aygıttı. Kaldı ki Locke ve Rousseau’dan beri halkın “toplum sözleşmesi” ile bazı haklarını devlete devrettikleri söylenirdi. Oysa bu kocaman bir yalandı! Pratikte devletler tıpkı bir çete gibi, zor kullanma yetkisiyle her işe burnunu sokmaktaydı. Şimdi, “özel kent”lere vatandaşlar gerçekten bir sözleşme imzalayarak dahil olacaklardı. Tıpkı Google’a, Amazon’a, Spotify’a “abone” olur gibi… Oyunun kuralları daha el sıkışma aşamasında her iki taraf için de netti.
Nitekim Próspera’nın finansörlerinden Titus Gebel de Rothbard’ın ve onun liberter hocası Ludwig von Mises’in izindeydi. Tamamen piyasa tarafından dengelenen bir dünya… Gebel’in hayaliydi. Bunun için de çok sayıda “özel kent” kurmak lazımdı. İnsanlar oradaki yaşamın özgürlüğünü, bereketini gördükçe talep artacak, böylece klasik devletlerden kaçanlar akın akın “özel kent”lere koşacaktı.
“Sürdürülebilir büyüme” ve “insan hakları”… “Ultra liberaller” tarafından coşkuyla karşılanan Próspera’nın sloganlarıydı.


‘MÜŞTERİ’NİN ‘BEYAZ’I MAKBUL!..
Pandemi, savaş ve enflasyon üçgeni… Şimdilerde çoğumuz yaka silkmiştik devletlerden ve aldıkları tutarsız kararlardan… Peki “özel kent”ler ile sahiden özgürleşebilir miydik?
Próspera’nın fikrî temellerini anlatan Helena Schäfer, hemen ardından sert eleştiriler getiriyordu projeye… Öncelikle şirketler, “özel kent” inşa ettikleri alanda yerel halkı hiçe sayıyor, onları yerinden etme tehlikesi taşıyorlardı. Peki “zorunlu sağlık hizmeti” örneğin… Bu radikal piyasacı oluşumda kim tarafından, nasıl karşılanacaktı?
Dahası… Toplum-devlet çatışmasının yerini “müşteri-hizmet sağlayıcı” ilişkisi alınca bireylere siyaset alanı da kalmayacaktı. Oysa insan, Aristoteles’in dediği gibi “zoon politikon” (politik bir hayvan!) değil miydi? Fikirler ve düşünceler ancak çeşitli gruplar, topluluklar arası müzakerelerle ilerleyebilirdi.
“Özel kent”lerin Afganistan, Vietnam gibi ülkelerden “müşteri” kabul etmemesi de cabası!.. Adeta “beyaz erkekler” cenneti!.. Ve savaşlar, işgaller, kolonyalizm… Hangi şirket bu tarihsel gerçeklerden bizi koruyabilirdi?
Eyvah eyvah!.. Tam masmavi özgürlük hayalleri kurarken konu gene devletin “gerekliliğine” mi gelmişti?!
SEN PARADAN HABER VER…
Cevap hem evet, hem hayır… Helena Schäfer özellikle bir noktada haklı görünüyor: Devletlerde iyi-kötü hâlâ hukuk ve mahkemeler var; bir şekilde insanlar haklarını arayabiliyor. Ama muhatabınız Facebook, Twitter ve Bitcoin gibi “devler” olunca kimi kime şikâyet edeceksiniz; 2022 itibarıyla kimse bilmiyor.
Diğer taraftan günümüzde devletler zaten “şirket”e dönüşmüş durumda… Tek fark CEO ve CFO’lar yerine “politikacı” adı verilen “lacivert üniformalı”, vizyonsuz, kabiliyetsiz memurlar tarafından yönetiliyor.
Sağlamasını yapmak da hayli kolay!.. Cebinizde birkaç milyon dolar varsa ister Hintli olun, ister Suriyeli… Kanada’dan Avustralya’ya her ülke anında kapılarını açıyor, sizi maaile bağrına basıyor! 500 bin paunt getirin yeter ki… Londra sokakları, Dublin pub’ları teşrifinizi bekliyor!
Haa, o kadar paranız yok ama yine de “özgürlük” istiyorsunuz! Bütçenize uygun bir seçenek bulunur elbet!.. Yeryüzünde öyle ülkeler var ki İstatistik Kurumu hıyar fiyatına bakıp aylık 2,98 enflasyon açıklıyor, bir kulüp başkanı tarihten çıkardığı (!) şampiyonluklarla takımına 5. yıldızı takabiliyor! Otobüse zam gelmiş ama olsun; 2023’te bir vatandaşın uzaya gönderileceği söyleniyor! Ve sokak kavgasında söylenmeyecek sözler kürsülerde sarf edilebiliyor, kimse de çıkıp hesap soramıyor, “Siz n’apıyosunuz hacılar?!” diyemiyor.
Melih Âşık’ın tabiriyle “Anarşistlere bile devleti mumla aratan” ülke orası… “Sulu”, susuz, her türlü çılgınlık… 10 numara, 5 yıldız hayat!.. Her gün ayrı kalp çarpıntısı yaşamak isterseniz 400 bin avroluk konut almanız yetiyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi