HAYATİ MİSMAN’IN GÜÇLÜ KADINLARI

Geçen hafta Çankaya Sanat Galerisi’nin sahibi dostum Turan Akyürek ile Yalçın Gökçebağ sergisini gezdikten sonra, Ankara’nın çıkardığı bir diğer önemli sanatçı olan Hayati Misman’ı ziyaret ettik.

Türkiye’nin en önemli gravür sanatçılarından olan Misman, son dönemde yağlıboya çalışmalarıyla daha çok ön plana çıkıyor. Misman’ın soyut figüratif eserlerine, özellikle de şapkalı kadınlarına talep yoğun.

Atölyesinde büyük boyut bir eser üzerinde çalışan Misman, düzenli çalışmadan asla taviz vermiyor. Normal bir çalışan gibi her gün düzenli şekilde atölyesine gidiyor. Atölyede tuvallerin yerleştirildiği şövalelerle birlikte, gravür baskı için kullanılan aletleri, değişik tezgah ve metal parçalarını görmek heyecan vericiydi. Gravür baskı yapmanın zorluklarını, ne kadar çok emek harcandığını kendi gözlerimizle gördük. Galeri Soyut’un Çayyolu şubesinde sergisi de devam eden Misman, bugün Türkiye’de gravür baskı denilince akla gelen ilk isim olmasını, hocası Mürşide İçmeli’ye borçlu olduğunu söylemeden edemiyor.



Hayati Misman çok yönlü bir sanatçı. Gravür baskı ve yağlıboya resmin yanısıra heykel de yapıyor. Misman’ın kadın figürü ağırlıklı bronz heykelleri de atölyenin bir köşesini süslüyor.

Hayati hocanın çalışmalarında kadın figürlerine ağırlık vermesi, 1972 yılında devlet tarafından gönderildiği Almanya’da yaşayan Türk kadınlarının mücadelesine şahit olmasıyla başlamış. Kassel kentindeki Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki bitirme tezini Almanya’daki Türk kadınlarının sosyo-psikolojik durumları üzerine yapmış. Gurbette Türk kadınlarının yabancı oldukları bir toplum içinde varolma mücadelesi Misman’ı çok etkilemiş. Bu nedenle Misman’ın çalışmalarında kadın cinsel bir obje olarak değil, aksine kendine güvenen, toplumda ön plana çıkan ve bunun için kararlılıkla mücadele eden bir figür olarak öne çıkıyor.

Sanatçı yağlı boya çalışmalarında canlı mavi, kırmızı ve yeşile özellikle ağırlık veriyor. Kendi doğasını resmetmeye çalışan Misman için “çizgi” ve “desen” çok önemli. Misman’ın yapıtlarında çizginin ritmini ve hareketliliğini rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. “Desen”in bir sanatçının namusu olduğuna inanan Misman ancak bunun başlı başına bir sanat yapıtıymış gibi gösterilmesinin de yanlış olduğu düşüncesinde.

Yazının başında Misman’ın her gün devlet dairesinde işe gider gibi atölyesini sabahtan açtığını ve akşam belirli bir saate kadar çalışarak düzenli mesai yaptığını söylemiştim. Misman bir ressam için devamlılığının son derece önemli olduğunu vurguluyor. Sanatçı düzenli mesaiyle ilgili geçmişte yaptığı açıklamasının bugün de geçerli olduğunu söylüyor:

“Bir ressamın paleti asla kurumamalı, tezgahı, şövalesi boş kalmamalı. Paleti kurutursan, yani uzun süre çalışmayı bırakırsan, bir de görürsün ki stilini de, resim karakterini de unutmuşsun. Bir piyanist, bir keman sanatçısı nasıl her gün enstrümanlarının başına geçip parmaklarını çalıştırıyorsa, ressam da her gün elini çalıştırmalı, fırçasını sallamalı. Aksi durumda elin durur, körleşir. İçinden resim yapma hevesin gider, konu akışında zorlaşırsın. Bu nedenle ben hiç durmamaya çalışıyorum.”

ÇALLI’NIN “NÜ”SÜNE REKOR FİYAT
Daha önce duyurduğum Artam Antik A.Ş.’nin 2002’nin son müzayedesi sonuçlandı. Müzayedede çıkan İbrahim Çallı’nın 160x95 santimetre ebatlarındaki “Nü” eseri komisyon ve vergiler dahil 5 milyon 144 bin 800 liraya alıcı buldu. Ömer Uluç’un “Karşılaşma-Kadın Erkek” isimli diptik çalışması 2 milyon 508 bin lira, Alaettin Aksoy’un “İlahi Komedi”si de 1 milyon 929 bin lira çekiç fiyatıyla yüksek değer bulan eserler arasında yer aldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi