Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

HAYATIMA YÖN VERDİĞİM BAŞLICA ALANIM OYUNCULUK!

Kendisini uzun süredir takip ediyorum ve hiç karşılaşmadık, tanışmadık. ‘Güldür Güldür’ projesinde onu her izlediğimde bende fark yaratan kadın oyunculardan oldu. Komedinin ötesinde bir şeyler gördüm kendisinde. Renkli bir dünyası olmalı diyerek araştırmaya başladım. Çok iyi komedi oynayan bir kadının derin ve özel bir dünyası olduğunu keşfettim. Oynuyor, yazıyor, şarkı söylüyor ve dans ediyor. Bir derdi var hayatla, yaşamakla… Hikayesini merak ettiğim oyuncu Meltem Yılmazkaya ile mail yoluyla da olsa buluşmak güzeldi. Sizlerle de buluşturmak istedim. Oyuncu Meltem Yılmazkaya ile birlikte röportajımız eşliğinde herkese iyi pazarlar dileriz.  

Birden eve kapandık ve kendi halimizde kaldık. Siz karantina sürecinde neredeydiniz ve nerede kapalı kaldınız ve tabii ki o süreç nasıl geçti?

Benim için tuhaf bir deneyim oldu karantina süreci, hayatımda ilk kez bu kadar yalnız kaldım. Barcelona’ya gittim bir haftalığına, gittiğim günün ertesi günü olağan üstü hal ilan edilince bütün uçuşlar iptal oldu. Herkes gibi önce bir şaşkınlık ve ne yapacağını bilememe durumu vardı bende de. Hayatımızda ilk kez gördük böyle bir çaresizliği. İspanya’nın durumu Türkiye’ye göre çok daha kötüydü hem yaşlı nüfus çok fazla hem de çok kozmopolit bir yer olduğu için daha hızlı yayıldı. Yalnız kalmak fena değil aslında, İstanbul’da öyle bir tempo içindeyiz ki kendimle kalmayalı çok uzun zaman olmuş. Tabii bu bir tatil olsa çok farklı olurdu ama zorunluluk tuhaf bir his, aklımda hep şu vardı; sevdiklerimden birine bir şey olsa nasıl giderim. Şükür ki sağlıkla atlattık o süreci ama hala hepimiz için devam eden bir tehlike var. İnsanız bizim için her şey, yalnızlık da öyle. Neyi nasıl değerlendireceğiniz size bağlı. Bu süreçte bol bol okudum, yazdım, sanat terapiyle ilgili online eğitimlere katıldım vs. derken döndüm yurda sonunda.

İnsanoğlu yaşadığı dünyaya sahip çıkmıyor

Siz dünyanın başına gelen bu virüsü nasıl yorumluyorsunuz ve insanlık bir uyanışa geçer mi, dersler çıkartır mı, siz de değişimler neler oldu?

Sadece virüs değil, bu yıl hepimize çok fazla şanssızlık getirdi maalesef. Depremle başlayan yıl, bir kıtanın yanmasıyla devam etti sonrası bu virüs ve daha ara ara olan birçok şey. Umutsuz olmak istemiyorum hiçbir zaman ama çok renkli hayaller kurmuyorum artık. İnsana en büyük hediye yaşam, doğa, hava, su, başka canlılar. Aynı evrende aynı havayı soluyoruz aynı toprağa basıyoruz ama kıymet bilmiyoruz. Evrende etki-tepki yasasına inanıyorum. Siz bir canlıya ne verirseniz onu alıyorsunuz. İnsanoğlu yaşadığı dünyaya sahip çıkmıyor. Bunca şey yaşıyoruz ben bundan ne ders çıkarmalıyım diye düşünmüyor. Bir Şaman atasözü der ki ‘’Ders sen öğrenene kadar devam eder!’’ Umarım öğrenmemiz gerekenleri bir an evvel öğreniriz. Çok uzağa gitmeye gerek yok, hep örnek verdiğim bir şey var mesela İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor, bilim adamlarımız uyarıyor sürekli. Durum bu iken hala toplanma alanlarına AVM dikip, beton üstüne beton yığıyoruz şehre. Biri de dur demiyor, ağaç dikelim şehrin göbeğine, çocukları bilinçlendirelim, yaşam kalitesi artsın insanların, gölgesinde dinlensinler serin serin. Yani ders bizim için devam edecek gibi. Kendi adıma şunu söyleyebilirim ama ben hep bir şeyleri kendimden önce tuttum hayatım boyunca örneğin sabahları uyanınca kendime çay koymak yerine bahçedeki kedileri besliyorum sonra çayım, kahvaltım. Yapma dedim Meltem artık erteleme. Hayat uzun, hayat kısa, hayat bir anda.

Bazen özlem, değerini anlamanıza sebep her şeyin

İstanbul’un hayaliyle ayakta kalmak nasıl bir his, Gazete Kadıköy’e yazısını yazdınız ama buradan da ifade edin istiyorum. İnsanı ayakta tutan çok şeyin olduğunu bu virüs sürecinde gördük ve değerini anladık aslında.

Artık hayatımın yarısı İspanya’da devam edecek olsa da her zaman insanın doğduğu bildiği yer, konuştuğu dil var. Ne kadar çabalarsanız çabalayın bir Avrupalı rahatlığında olmanız çok zaman alıyor. Belli kurallarla büyümüşüz hele bir de biraz kapalı bir ailede büyüdüyseniz, ayıp, günah, yapılmaz, edilmezleriniz çok daha fazla oluyor. Baktığınızda orada rahat bir hayat var gibi duruyor ama işin aslı öyle değil. İstanbul’u çok özledim, çiçekçisinden, kağıt toplayanına, mahalledeki kasabımdan, sokaktaki kedisine köpeğine kadar. Bazen özlem değerini anlamanıza sebep her şeyin.

Yılın yarısını artık Barcelona’da geçireceğim

İspanya ülkesine ilgi ne zaman, nasıl başladı ve Barcelona sizin artık ikinci yuvanız mı oldu?

Yaklaşık on yıl önce flamenkoyla ilgilenmeye başladım, kurslara gittim özel dersler aldım derken baktım içten içe beni çok ‘ben’ hissettiren bir şey var bu müzikte, dansta. Mesela ben çok farklı müzik türleri dinlemeyi severim arabesk dahil. Baktığınızda flamenko da İspanya’nın arabeski. Yani kültür beni bir yerden yakaladı. Barcelona’ya ilk gittiğimde sevmedim çok kalabalık ve karışık geldi. Bir de bir yere ilk gittiğinizde müze gez, turistik yerler öğren derken şehri yaşamanız pek mümkün olmuyor. Tekrar gidince şehrin diğer yüzünü gördüm ve çok sevdim. İkinci yuva denebilir herhalde orası için bazı özel sebeplerden yılın yarısını orada geçirmem gerekecek artık.

‘Güldür Güldür’ ekipteki herkes için bir dönüm noktası

 ‘Güldür Güldür’ oyunculuk yolculuğunuz içinde nasıl bir yerde duruyor ve sizin için önemi nedir, kariyerinizde dönüm noktalarından biri mi?

Ekipteki herkes için bir dönüm noktası bence işimiz. Oyuncunun malzemesini göstereceği çok fazla alanı var. Bazen tabi ki tekrara düştüğümüz zamanlar da oluyor ama hepimiz için büyük şans. Bir dizide bir karakterle yıllarca ekranda olabilirsiniz bu sizi bir zaman sonra tembelliğe itebilir ama Güldür Güldür’de öyle bir şansınız yok, her zaman pozitif ve enerjisi yüksek olmak zorundasınız. Önceki televizyon işlerimde de komedi yapmıştım arada farklı işlerde de yer almak istiyorsunuz tabii. Hep verdiğim bir örnek var biraz tuzlu biraz tatlı aslında ikisi de lazım. Oyunculuk öğrenmenizin bitmeyeceği, öğrendim dediğiniz an sizi bitirebilecek bir disiplin. Yol uzun daha çok senaryolar görüp, güzel işler yaparız hepimiz umarım. Şimdi Güldür Güldür’ün verdiği o sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmek en önemlisi.

Edebiyat öğretmeni olmayı çok istiyordum  

Sizi yakından tanımam ve fark etmem ‘Güldür Güldür’ projeniz oldu ve tabii sizi, hikayenizi böylece merak etmeye başladım. Sizin oyunculuk hikayeniz nerede ve nasıl başladı?

İlkokuldan itibaren tek çocuk olduğum için annem sağ olsun her şeye yönlendirmeye çalıştı, içine kapanık bir çocuk olmayayım diye. Aslında ben öğretmeyi çok seviyorum, edebiyat öğretmeni olmayı çok istiyordum derken yol ayrıma girdim üniversite sınavı zamanı ve kendimi konservatuvarda buldum. İyi ki de öyle olmuş şu an başka bir şey yapmayı düşünemiyorum. Hala eğitim verdiğim yaratıcı drama ve sanat terapi eğitimlerim var ama hayatıma yön verdiğim başlıca alanım oyunculuk.

Sizi komedi de gören yapımcı-yönetmen risk almıyor ve size iddialı bir dram getirmiyor

Komedi oyunculuğu diye bir ayrıma gerek yok diye düşünüyorum ama böyle tanımlamalar ile de karşılaşıyorum. Siz projenizden dolayı komedi oynayan bir oyuncu olarak neler söylersiniz?

Oyunculuk bir bütün, çok dramatik bir şeyden çok komik anlar çıkarabilirsiniz ya da tam tersi, ki seyirci bu ters köşe durumları çok seviyor. Ama deneyimlediğim bir şey var ki sizi komedi de gören yapımcı, yönetmen risk almıyor size iddialı bir dram getirmiyor. Bazı oyuncular var bu şansa sahip olan ki ne mutlu ama ben daha bana dram getirene denk gelmedim. Müjdat Gezen Hocanın bir lafı vardır der ki; “komedi oynayan her şeyi oynar” bunu şimdi çok daha iyi anlıyorum. Dram oynarken seyirciyi inandırma şansı daha yüksek ama komedi de siz eğlenmiyorsanız, inanmıyorsanız seyirci asla inanmıyor size de, role de.

İyi ki aşk var hayatta, beni ayakta tutan yegane şey

Komedi oynayan bir kadın olarak aslında çok duygulu tam da dram oyuncusu kıvamında bir yapınız var. Değişik mecralara yazılar yazıyorsunuz, şarkı sözleriniz var ve şarkılar söylüyorsunuz. Çok etkileyici ve duygulu bir yola giriyorum sayenizde.

Çok çok teşekkürler:) Ben hayatın hiçbir yanını es geçemiyorum. Komedyen olarak tanıyorsunuz beni ama günlük hayatta sakin ve melankoliye yakın bir tarafım var. Her şeyle empati kuruyorum mesela ve bu etki çok uzun sürebiliyor. Dünya zamanlarını takip etmek olması gereken ama yorucu. Mülteci meselesine üzüldüm uzun zaman, Mardin’de gönüllü atölyeler yaptım elimden ne geliyor diye içim içimi yiyor ama duvarda koca bir çatlak var, ben sıva sürüp geçiyorum. Tek başına kadar bir yere kadar yetebiliyorsunuz. Sonra ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetleri, hayvanlara çocuklara yapılanlar. Yani bardağın hem dolu hem boş tarafını görmek insan olabilmek adına güzel ama duygusal olarak yorucu. Gün sonunda diyorum ki; iyi ki aşk var hayatta, beni ayakta tutan yegane şey. En çok o zaman güçlü hissediyorum kendimi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi