HDP’nin Yolculuğu | PERSPEKTİF

Son Güncellenme Tarihi: Kasım 22, 2020 / 21:25

İki kutba ayrılan Millet ve Cumhur ittifakları dışında seyreden Millet ittifakının beraber görünmekten çekindiği ve Cumhur ittifakının siyasal alanın dışında tutma çabasında olduğu HDP, yakın dönemde içte yapılan eleştirilerin kamuoyuna yansıması ve Kürt meselesinin bölgesel boyutta sürekli gündemdeki yerini koruması sebebiyle Türkiye kamuoyunda yoğun şekilde konuşuluyor. Bu çerçevede HDP’nin yakın dönem tartışmalarını da hatırlayarak muhtemel koordinatlara ışık tutmak elzem hale geliyor.

Türkiye’de konuşlanan ana akım Kürt siyasal hareketi, Türkiye’deki genel milletvekili seçimlerine kendi bağımsız partisiyle ilk kez 1995 yılında, tek dereceli, gizli oy ve açık sayıma dayalı ilk seçimlerin yapıldığı 1950 yılından ancak 45 yıl sonra katılabildi. Fakat bu hareketin parlamentoda temsil edilmeye başlama tarihi daha eskiye, 1991 seçimlerine kadar uzanıyor.

Ekim 1989’da, Paris’te düzenlenen Kürt Konferansı’na katılan SHP’li yedi Kürt milletvekili SHP’den ihraç edilince, hem meclisteki parti grubundan hem de Kürt illerindeki parti örgütlerinden istifalar başladı. Sonuçta 7 Haziran 1990’da SHP’den istifa eden 10 milletvekilinin de kurucuları arasında yer aldığı Halkın Emek Partisi (HEP) kuruldu. Bununla beraber Kürt siyasal hareketinin temsil edilmeye başlandığı 1991 yılında SHP ile yapılan ittifak aslında bu hareketin Türkiyelileşme projeksiyonu ile Türkiye sahnesine çıkışının geçmişini eskilere dayandırıyor.

2002 seçimlerinde parti programının içeriği, AB ve demokratikleşme vurguları ile Türkiye’de sol siyasetin önemli isimlerinin listelerden gösterilmesi ise bu çizgideki ısrarın devamı niteliğinde kabul edilebilir. Yine bağımsız girilen 2007 ve 2011 genel seçimlerinde Akın Birdal, Baskın Oran, Ayhan Bilgen, Levent Tüzel, Ufuk Uras, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü gibi çoğunluğu sosyalist soldan isimlerin adaylıkları, Öcalan’ın sıklıkla dile getirdiği çatı parti fikrinin oluşumunu kolaylaştıran adımlardan biri olmuştur.

2012 yılında çözüm süreci ile birlikte yavaş yavaş açılan demokratik alan, Kürt siyasi hareketinin büyüyen cüssesinin arka sokaklardan ana arterlere ve hatta merkeze yerleşme ihtiyacını daha belirgin hale getirdi. Öncesinde Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ile anılan bu adımlar, zamanla Halkların Demokratik Partisi (HDP) ismiyle konuşulur oldu.

HDP’nin Seçimlerle İmtihanı

Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, HDP’nin ve sosyalist blokun büyük oranda desteklediği Demirtaş’ın memnuniyetsizlerin kaçış odağı haline gelecek bir kampanya yürütmesi, Kürtleri Türkiye siyaset sahnesinde yükselen bir aktöre dönüştürdü. Demirtaş’ın bu seçimlerde aldığı oy, Kürt siyasetinin Türkiye genelinde bir seçimde aldığı en yüksek oy oranına tekabül ediyordu.  Yakalanan bu başarı, HDP’nin 2015 Haziran’ında yapılacak seçimlere girmesi halinde barajı aşabileceği düşüncesini güçlendirdi.

Bütün bunlarla beraber 2014 yazında IŞİD’in hem Irak’ta hem de Suriye’de Kürt kentlerine yönelik saldırısı, Kürt toplumunda çok ciddi bir karşı refleksin gelişmesine sebebiyet verdi. Türkiye’nin uzun süre IŞİD’in Kürtler üzerinde yaratığı bu travmayı öngörecek ve giderecek adımlardan uzak durması, yükselen Kürt fenomeninin Türkiye içinde hızlı bir ulusal Kürt dalgasına dönüşmesi sonucunu doğurdu. Kürt ulusalcılığının bu yeni rüzgarıyla yelkenlerini doldurma imkân ve fırsatını bulan HDP, ana akım medyada daha önce olmadığı kadar görünür olmanın da avantajını iyi kullandı.

HDP, o dönem mecliste dördüncü parti olmasına rağmen “Seni başkan yaptırmayacağız!” sloganını üstlenerek adeta seçimlerin ana muhalefeti konumuna geçti ve kendisini iktidar karşıtı pozisyonda konumlandıran ayrıca çoğunluğu CHP’lilerden müteşekkil Türk seçmeninin de büyük oranda sempatisini kazandı. Bununla beraber HDP’nin oy rekoru kırdığı 7 Haziran 2015 seçimlerinde yapılan yoğun “emanet oy” tartışmalarının ıskaladığı bir gerçek var. O da şu ki: HDP kendisine barajı aştıran oyların kahir ekseriyetini bu sempatiden beslenen seküler Türk oylardan çok daha önce AK Parti’ye oy veren muhafazakâr Kürtlerden aldı.

7 Haziran seçimlerinin hemen ardından kurulamayan koalisyonun yarattığı hükümet krizi, çatışmaların başlaması ve çatışmaların yarattığı atmosferin hükümet cephesi için daha kazançlı bir siyasal tahvile dönüştürülecek dille anlatılması, HDP geleneğinden gelen siyasi partilere ilk kez oy veren seçmenin önemli bir kısmını 6 ay sonra yapılan  1 Kasım erken seçiminde AK Parti’de buldukları güvenli alana geri götürdü.

1 Kasım sonrası daha da derinleşen çatışmalı ortam, bölge özelinde çözüm sürecinde yerleşen siyasal aktörlerin önemli bir kısmının sözünü değersizleştiren bir alan açtı. Sivil siyasetin aktörleri çatışmanın aktörlerinin gerisinde kalarak ileriye gidemediler. Yaşanan çatışmalar ve Kürt illerindeki yıkım sonrası özelde HDP kitlesinde genelde Kürt seçmende umut yerini sitem, küskünlük ve kızgınlığa bıraktı. 2016’nın Temmuz ayında yapılan darbe girişimi ve sonrasında girilen cenderede sivil Kürt siyaseti ve siyaset aktörlerinin üzerindeki baskılar da arttı. Bu süreçte kayyım atamalarından vekil tutuklamalarına değin birçok büyük operasyon HDP kitlesi tarafından alışılagelmiş sokak eylemleri ezberini bozacak şekilde kızgınlıkla bile olsa sessizlikle izlendi.

16 Nisan 2017’de yapılan başkanlık referandumunda 2015 baharında başkanlık sisteminin baş düşmanı pozisyonu rolündeki HDP üzerindeki baskıların teşkilatlarında yarattığı düzensizlik; Cumhur ittifakının yeni milliyetçi dilinin ürünü olan ‘’PKK hayır diyor’’ söyleminden hayır blokunun diğer bileşenlerinin kaçışı sebebiyle HDP kampanyada yeterince görünür olamadı. 1 Kasım seçimlerinde HDP’nin aldığı oyun çok altında hayır oyunun Kürt illerinde çıkması başkanlık sisteminin kabulünün önünü açtı.

24 Haziran 2018’de cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde Kürt illerinin neredeyse tamamında oy kaybını devam ettiren HDP, Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı’yla sahada yakınlık kurarak ve Erdoğan karşıtı motivasyonun yarattığı “HDP’nin mecliste olması gerektiği” algısından doğru beslenerek oyunu bölge dışında arttırarak meclise girmeyi başardı. Esasen emanet oy meselesi her ne kadar 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde konuşulmuş olsa da o dönemde CHP’li seçmenden kazandığı sempatiyi oya çeviremeyen HDP bu kez o sempatiyi oya dönüştürebilme becerisiyle 1 Kasım 2015 seçimlerinin üstünde bir oyla mecliste tekrar yerini almıştı.

Tabii 1 Kasım seçimlerinin üstünde seyreden Türkiye geneli oy oranındaki bu başarı Kürtler nezdinde HDP’nin kaybettiği oyun bir müddet daha konuşulması aciliyetini erteleme lüksü doğurdu.

CHP’nin en yüksek oy aldığı ilçelerde HDP’nin oy değişimi

31 Mart 2019 seçimlerinde muhalefet blokunun en fedakâr partisi hüviyetine bürünen HDP, seçim kazanma ihtimali olmayan her yerde Cumhur İttifakına kaybettirme gücünü sonuna kadar kullandı. Bu dolaylı da olsa bir zafer anlamına geliyordu. Fakat Kürt illerinde elindeki birçok il-ilçe belediyesini kayyım atanmasına rağmen -çoğunlukla aday ve kampanya zayıflığı sebebiyle- kaybetmesi metropollerdeki büyük seçim zaferinin parıltılarına rağmen eksi olarak hanesine yazıldı.

HDP Nereye?

31 Mart 2019 seçimlerinin estirdiği rüzgâr, derinleşen ekonomik kriz ve yeni partilerin siyaset sahnesine çıkmaları gibi faktörler Türkiye siyasetinde büyük bir değişimin güçlü emarelerini taşıyor. Son 5 yıldır yaşadığı krizler ve yürüdüğü yolun aynılığı HDP seçmenindeki memnuniyetsizler kadar siyasette yeni bir yolun varlığının elzem olduğunu söyleyenlerin sayısını da artırıyor.

Güçlü olduğu dönemde, farklı siyasal kökenlerden gelen aktörleri bir havzada buluşturmanın avantajı bugün HDP için bir riske dönüşme ihtimali de barındırıyor.

Mevcut şartlarda HDP, kendi içinde de seçmenine karşı da yaşadığı baskıları gerekçe göstererek yahut kendisine karşı yürütülen operasyonların yarattığı duygusal atmosferi öne çıkararak yaşadığı krizin üstesinden gelecek gibi görünmüyor. Bu gelişmeler dolayısıyla HDP’nin iç kurullarında bir tartışma yürütüp yürütmeyeceği, yürütecekse nasıl bir yola karar kılacağını bilmiyoruz.

Elbette HDP’nin önüne nasıl bir yol haritası koyacağı sadece Türkiye içindeki dengelerle ilişkili değil. Artık uluslararası bir konu haline gelen ve hiç olmadığı kadar bölgeselleşen Kürt meselesinin bölgede yaratacağı her gelişme HDP’yi Türkiye’deki denklemi kurarken baştan aşağı düşünmeye zorlayabiliyor.

Ancak yine de görülen şu ki, Kürt siyasetinin son yıllarda hızla şehirlileşen ve orta sınıflaşan Kürt kamuoyu ile ilişkisini klasik HDP-PKK örüntüsüyle sürdürmesi bir patinaja sebebiyet verme ihtimalini güçlendiriyor. Bugüne kadar “genel başkanlar” ile süregelen legal Kürt siyasetinin taban eliyle ve Demirtaş gibi bir fenomenle “liderlik” dönemine geçme temrinleri de yaptığı bu denklemde bu patinajın yaşanıp yaşanmayacağı ve doğuracağı sonuçlar önümüzdeki dönemin Kürt siyasetinde belirleyici bir eşik olacaktır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top