“Her şey sermaye için sevgilim, bir yıldıza laf atmakmış benim işim”

Türkiye rock müziğinin efsane isimlerinden Kesmeşeker bu yıl 30 yaşına bastı. Yeni yaşını Ada Müzik etiketiyle yayınladıkları dört şarkılık ‘30’ isimli maxi single’ıyla kutlayan grubun kalbi ilk gün nasılsa şimdi de öyle atıyor.

90’lı yıllar için ülke tarihinin en tuhaf zamanlarından biri olduğunu söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Üç darbe ‘yemiş’ ve acısı soğumamış bir toplumun üzerine inşa edilmeye çalışılan dünyaya ayak uydurma ‘müteahhit’liği ve “Olmuyor, olmuyor. Bu pantolon bu popoda durmuyor,” lafına tam oturan halleriyle Türkiye her rüzgârda savrulan insanların yaprak rolüne büründüğü bir ağaç gibiydi. Bu durum toplumun tüm katmanlarında hissedilirken kültürün kolları da bu savruluşta kendine bir yön belirledi ve altkültürün rotası Akmar, düsturu rock müzik oldu.

Evet, pop müzik altın çağı için gün sayıyordu ama elden ele dolaşan fanzinler, Kadıköy sokakları, arka arkaya çıkan sağlam rock grupları, ‘siyah giyen iyi insanlar’ için kaçış noktası oldu. İşte bu kaçış noktasında kendilerini iyi hissedenlere eşlik eden gruplardan biri de Kesmeşeker’di.

Dünyada olup bitenlerle her zaman içli dışlı, hayatın sadece kendilerine değil çevrelerindekilere de neler getirdiklerini şarkılara döken grup ‘yıldızlara laf atarken’ belki ‘Metin Kurt kadar yalnızdılar’ ancak ‘ceza sahasından’ hiç çıkmadan babalar gibi müziklerini yaptılar.

Bu yıl 30. yılını deviren grup yeni yaşını ‘30’ adlı maxi single’ıyla kutluyor. Cenk Taner, Demirhan Baylan, Gökhan Özcan, Özgür Ulusoy’la stüdyoda iki günde kaydettikleri albüme şöyle bir dokunup Kesmeşeker’in hayatına baktık.

30 senenin muhasebesini önüne koyduğunuzda ne yazıyor Kesmeşeker’in defterinde?

30 yılın muhasebesi elbette kolay değil, muhtemelen uzun sürer. Fakat Kesmeşeker için üretim, istikrar, duruş kelimeleri öne çıkar. Buna ek olarak samimiyet ve "olduğu gibi olma" gibi değerler de hep önemli olmuştur.

O yıllarla şimdiki zamanın bir karşılaştırmasını yapmanızı istesem?

O yıllarla şimdiki zaman arasındaki tek ya da en önemli fark teknoloji. En belirgin fark diyelim ki bu beklenen bir durum aslında. İnsan duyguları değişmiyor. Şimdi her şey daha hızlı, sosyal medya vesaire ama çok olasılık ‘olasızıklığı’ da getirir. Ayrıca her kuşağın kendi koşulları var. Nostalji adı üstünde nostaljik bir durum.                                                                                                                                                                                                                           

90’lar denince Türkiye’de bir tarafta patlama yapmış pop müzik varken diğer tarafta, rock müzik, Akmar, altkültür, Kadıköy gibi şeyler aklımıza geliyor. Bir röportajında Cenk Taner 90’lar kuşağı için, “Daha naif bir kuşaktı 90’lar kuşağı,” diyor. Bunları toplayınca 90’lardan ne anlam çıkarıyorsunuz?

90’lar kuşağı daha naif bir kuşaktı derken gelinen yerlerden bahsediyorum aslında. Çok şeyin yeniden keşfedildiği, grupların kurulduğu, bir rüyanın tekrar başladığı zamanlardı. Bunları söylerken elbette bir romantizm yapmıyorum, ülke için birçok açıdan zor yıllardı. Tek kanallı televizyondan gelen, jetonlu telefon kullanan ve dolayısıyla verilen sözlerin tutulmak zorunda olduğu zamanlardan bahsediyorum. Pop ve türevleri bastırdıkça alt kültürde safları sıklaştırdı, merkez üs Akmar oldu.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 

Sosyal damarı olan, Metin Kurt gibi bir ismi albüm kapağı yapan, aşkla politikayı müthiş harmanlayan sadece Türkiye’de olanlara değil dünyada olanlara da gözünü kapatmayan bir grupsunuz. Böyle şarkılar yapmak neye bağlı? O her zaman duyduğumuz “Sanatçı duruşu” her sanatçıda olmak zorunda mı sizce?

Böyle şarkılar yapmak neye bağlı sorusu yaşama nereden baktığınızla ilgili. Bir şarkı yazarıysanız ve böylesine zengin bir dilde yazıyorsanız dikkat etmeniz gereken çok şey var. Aşk tabii ki önemli ama akıp giden başka hayatlar, maceralar var ve bu hikayeleri en iyi şekilde kullanmak durumundasınız.                                                                                                                                                                                                                                                ‘Sanatçı duruşu’ diye bir klişe var evet. Bu bir sanatçıdan ne anladığınızla ilgili, kim sanatçı, kim değil? Kimseden istenmeyen duruşlar neden sanatçıdan isteniyor? Birçok soru sorulabilir.                                                                          

‘30’a dönecek olursak… Albüm ‘Ada’ dışındaki şarkılarınızın eski çalışmalarınızın yeni düzenlemelerinden oluşuyor. Neden maxi single çıkarmayı tercih ettiniz?

30. yıla ait birçok plan vardı aslında ancak ertelenmek durumunda kalındı. Özel bir 30. yıl sergisi, yeni bir plak ve hediye olarak bir maksi single. Hediye olarak mini plağı çıkardık çünkü plak formatını seviyoruz. En dayanıklı formatlardan biri. Ben, Demirhan Baylan, Gökhan Özcan, Özgür Ulusoy iki günde Ada Müzik stüdyosunda canlı kaydettik.                                                                                                                                                                                   

Eski şarkıları nasıl seçtiniz?

Eski şarkıları seçmek zor oldu çünkü külliyat geniş. Kesmeşeker'in değişik yönlerini göstermesi açısından bir seçim yaptık.                                                                                                                                                                                    

Pandemiden nasıl etkilendiniz? Bu dönemde müzisyenlerin durumunu ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Pandeminin müzisyenleri nasıl etkilediğini biliyoruz. Yalnızca müzisyenler değil müzikle ilgili her çalışan için geçerli. Bu işi yapan herkesin belli bir güvencesi olması gerektiği ortaya çıktı. Bu durumlarda hep bir değişimden söz edilir, hayat devam eder.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                               Son olarak hala “Yıldızlara laf atıyor musunuz?”

Her şey sermaye için sevgilim, bir yıldıza laf atmakmış benim işim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi