Her yeni yıl için yeni bir ekonomi politikası!

Cumhuriyet tarihinin birçok döneminde olduğu gibi bugünlerde de gündemin ilk sırasında ekonomi var. Toplumun tüm kesimlerinden insanlar kendi çaplarına ve maruz kaldıkları etkiye bağlı olarak ekonomi konuşuyorlar. Kamuoyu araştırmaları sonucunda da en acil çözülmesi gereken sorun olarak ezici bir farkla ekonomi görünüyor. Kurlardaki yükselmenin etkisiyle hayat pahalılığının artmasının veya rahmetli Demirel’in tabiriyle “Krizin tencereyi etkiler hâle gelmesi”nin, “iktidar partilerinin” oy oranlarını etkilemediği düşünülemez. “İktidar partileri” söylemi MHP açısından kritik önemde ve tepkiyle karşılanıyor. Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde bir partili “Biz iktidar ortağı değiliz” demişti. Yani; “yerli ve milli tutumunu destekliyor olabiliriz ama ‘ortağı’ olabilecek kadar da içinde değiliz” şeklinde de berraklaştırabiliriz. Kendi açılarından haklı olabilirler, zira gidişin onlar da farkındalar.

Tayyip Erdoğan’ın tahsil hayatı ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atılsa da kendisi “ekonomist” olduğunu iddia ediyor. –Tabii bu konuda herkesin bir fikri var. Biz “resmi doğrular” üzerine konuşmaktan ayrılmayalım.– Hatta bununla da kalmıyor, ekonominin kitabını yazdıklarını söylüyor. Malum, geçtiğimiz eylül ayında “kendi kaleme aldığı” bir kitabı yayınlanmıştı. Yazarının kim olduğunu düşünmemeye çalışarak şöyle bir baktım, iktisat üstüne değil gibi görünüyor. İçinde belki o da vardır ama daha çok “dünyanın kurtuluşu” üstüne bir deneme gibi. Ancak; ekonomi üstüne yazacaksa da öncelikle kendi fikirlerini netleştirmesi ve bir karara varması gerektiği açık. Esasen ekonomi doktorası olmasına, öğretim üyeliği yapmış olmasına rağmen bu konularda kendisi kadar iri laflar etmekten kaçınan ortağı Devlet Bahçeli’yi ve onun kendisinin de hatırlamak istemeyeceği iktidar deneyimini ibret alsa iyi eder.

Tayyip Bey, bundan tam bir yıl önce partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada o günlerde gündemde olan ve bugün toplumun kahir ekseriyeti tarafından da hatırlanmadığını düşündüğüm bir konuşma yapmıştı. Konuşmasında YEP, yani “Yeni Ekonomi Programı”ndan bahsediyordu. O günlerde bunun üstüne bir şeyler yazdığımı hatırlıyorum. Hülasa; kredibilite kazanımına daha fazla odaklanacaklarını, ülke risk primini düşüreceklerini, Türk ekonomisine ve Türk Lirası’na güvenen yerli ve uluslararası yatırımcılara her türlü kolaylığı göstereceklerini ifade etmişti. Bu açıklamayı takip eden günlerde de kendilerini Avrupa’da tasavvur ettiklerini, hukukta ve ekonomide bir reform dönemi başlattıklarını söylemişti. Bu anlattıklarını; Gezi Olayları sonrasındaki hükümet politikalarıyla çeliştiği için inandırıcı bulmamıştık. Konunun uzmanı güvenilir ekonomistlerin temel politikalarda reform tavsiyelerini göz ardı ederek kendimizi Avrupa’da tasavvur etmenin mantıksızlığının farkındaydık, hâlâ da aynı noktadayız. Tabii çağdaşlaşmayı hedefleyen reform girişimlerinin başına öreceği çoraplardan, vasatlıktan beslenen iktidar da en az bizler kadar farkında. İçine düştükleri siyasi girdabın yarattığı kafa karışıklığı ile zaman zaman böyle laflar etseler de “müstahkem mevkileri”ne dönmeleri fazla vakit almıyor.

Nitekim öyle de oldu. Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, “Ekonominin 4 sacayağı bulunuyor. Bunlar; enflasyon, ihracat, faiz ve üretim. Enflasyon ekonomik göstergeler doğrultusunda gelişiyor. Ancak ihracat ve faiz belirlenebiliyor. Türkiye’yi üretimle büyütmek, faiz kıskacından çıkarmak ve bunun tamamen bitirilmesi için ‘ekonomide yeni dönemi’ başlattık. Kararları da bu yönde alıyoruz. Bu kararlar, Yeni Ekonomi Politikası’nın uygulanması noktasında önemli. Altı aylık bir süreç öngörüyoruz. Zor olanı seçtik ama 4-5 aya toparlanacağız, 6 ay sonra ise meyvelerini yiyeceğiz. Vatandaş da bunu hissedecek. Üretimle yabancı yatırımcıların dikkatini çekeceğiz. Çin böyle büyümüş. Biz onlardan daha avantajlıyız. Biz pazara daha yakınız.” demiş. Velhasıl her yeni yıl için yeni bir ekonomi politikası üretildiğini görüyoruz.

Bir sene önce yabancı yatırımcının dikkatini “güven sağlayacak demokratikleşme adımları” ile çekeceklerini söylüyorken, bugün bunu “Çin Modeli” bir üretim hamlesi ile başaracaklarını ifade ediyor. Demokrasinin hüküm sürdüğü Batı ikliminden, emeğin sömürüsüne dayanan bir ekonomi modeline doğru hızla savrulduğunu görüyoruz. Özellikle “kurumlar ve kurallar” geleneğini ortadan kaldıran yeni yönetim sistemi sayesinde, işin diktatöryel tarafının hakkının verileceğinden bir şüphemiz yok. Ancak; kalkınmanın üretim ile başarılacağını, yabancı yatırımcının dikkatinin çekileceğini, üstelik bunun 4-5 ay gibi bir sürede olacağını ciddiye alabilmek mümkün değil.

Bunun gerçek olabilmesi için; üretime dayanan ekonomiyi destekleyecek belli argümanların olması gerekiyor. Bir başka deyişle ve Erdoğan’ın ifadesi ile bu stratejiyi mümkün kılacak “eserler” bırakılmış olması gerekiyor. AKP’nin ekonomi politikasının temel taşı olan inşaatın her çeşidinin, hatta olmayan kanalın dahi “hizmet” olarak gözümüze sokulduğu bir devirde, toplumun haberi olmaksızın bir takım vatansever girişimler olmuşsa da haberdar değiliz. Savunma sanayisindeki gelişmeler ve otomobil üretimi gibi devlet destekli “yarı” yerli ve milli girişimler ile özellikle de içinde bulunduğumuz konjonktürde bunu gerçekleştiremeyeceklerinin elbette kendileri de farkındalar. Diğer yandan; Türkiye’nin hâline bakarak kıskançlık krizlerine giren ve “faiz lobisi” denen yerli işbirlikçileri ile ekonomimizi yaylım ateşine tutan Batı’ya rağmen muvaffak olmaları da olası görünmüyor.

Cumhuriyet’in kurulması sonrasında devlet destekli sanayileşme girişimlerinin sekteye uğramasının bir sebebinin de; eşraf, ayan, tüccar gibi prekapitalist artığı kesimler olduğu tarihi gerçeğimizdir. Bu kesimlerin; “zihniyet değişimine ve dönüşümüne uğramaksızın” hâlihazırda hayatımızda olduklarını, aynı kanallardan beslendiklerini, ANAP ve AKP gibi neoliberal düzen partilerini yaratan önemli bir unsur olduklarını gözden kaçırmayalım. Dolayısıyla; bu partilere liderlik eden şahısların da, “milli iktisat politikalarına kasteden hainleri”(!) ararken daha ihtiyatlı olmaları, kendi bileşenlerini de şöyle bir gözden geçirmeleri gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Boray Acar Arşivi