Hibrid savaş

Hibrid savaş
Teun Voeten: Savaş muhabiri, kültürel antropologDr. Teun Voeten bir savaş muhabiri ve kültürel antropolog. Kitapları arasında New York'ta metro tünellerinde yaşayan evsizler, Sierra Leone'deki savaş ve yeni yayınlanan 'Meksika Uyuşturucu...

Teun Voeten: Savaş muhabiri, kültürel antropolog

Dr. Teun Voeten bir savaş muhabiri ve kültürel antropolog. Kitapları arasında New York'ta metro tünellerinde yaşayan evsizler, Sierra Leone'deki savaş ve yeni yayınlanan 'Meksika Uyuşturucu Şiddeti: Hibrid Savaş, Yağmacı Kapitalizm ve Zalimliğin Mantığı' yer alıyor.
Teun Voeten Hollanda'nın Leiden Üniversitesi’nde kültürel antropoloji ve filosofi okuduktan sonra savaş muhabiri olmaya karar verdi. Son 25 yılda Afganistan, Yugoslavya, Irak, Suriye, Angola gibi birçok çatışma bölgesinde bulundu. Ruanda'da soykırım patlak verdiğinde, orada bulunan tek gazeteciydi. Kuzey Kore'deki günlük hayatı ve New York'ta metro tünellerinde yaşayan evsizlerin hayatı üzerine kitap yayınladı. 1998 yılında Sierro Leone'deki iç savaşta, isyancılar tarafından saldırıya uğradıktan sonra iki hafta yağmur ormanında saklanıp hayatını kurtarmaya başardı.
Voeten'in ödül kazanmış çalışmaları New York Times, Newsweek, Frankfurter Allgemeine Zeitung gibi birçok yerde yayınlandı. 2018’de Meksika'daki kartel ve uyuşturucu savaşı üzerine doktorasını tamamladı.

Teun Voeten, 2017*

AB liderleri Avrupa Birliği sayesinde 70 yıldır barış içerisinde yaşadıklarını iddia ederler. Gerçekten de ulus devletleri arasında geleneksel türden askeri çatışmalar artık Avrupa'da nadir görülen bir fenomen haline gelmiştir. Ancak aynı liderler günümüzde gözler önünde cereyan eden yeni tür bir savaşa gözlerini kapamış vaziyetteler sanki:
Radikal İslam ve en aktif oyuncusu olarak öne çıkan IŞİD ile mücadele.Yüksek sesle ve gayet net biçimde, sözlü ve eylemsel olarak. Kuşe kağıdına basılmış alacalı Dabıq dergisinden tutun da, Youtube'da yayınladıkları açıklamaları ve üstlendikleri terör saldırılarıyla olsun, IŞİD Batı'ya birçok kez savaş ilan etmiştir.
Muhtemelen an itibarıyla içinde bulunduğumuz bu savaş halinin farkına varan veya tespit edenlerin sayısı az. Çünkü Avrupa topraklarında görülmemiş yeni bir savaş çağına adım attık:
“Hibrid Savaş” dönemi.
Elle tutulması zor, çoğu zaman gizli ve uzakta, yeraltında palazlanan bir çatışma türü bu. Zaman zaman siber alanda sanal şekle bürünüp yürütülen ancak bazen açık biçimde şiddet ve vahşet eylemlerine başvuran bir savaş hali.
Çoğu insanda savaş kavramı siperler, tanklar, toplar ve savaş meydanlarında yığınla asker şeklinde çağrışımlar uyandırır. Bugün 'klasik savaş' dediğimiz olay, birbiriyle az çok eşit seviyede olan ulus devletlerin belli kurallar çerçevesinde ve önceden belirlenmiş çatışma alanlarında üniformalı silahlı güçler arasında yürütülen çatışmalardır. Askeri stratejist ve general Carl von Clausewitz'in dediği gibi “Savaş, siyasetin farklı yöntemler ile devam ettirilmesi”dir.
I. ve II. Dünya Savaşları bunun en net örnekleridir. Sonrasında 20. yüzyılın Soğuk Savaş yıllarında ise 'vekalet savaşları' 3. Dünya ülkelerinde cereyan eder. Süper güç SSCB kapitalist rejimlere karşı komünist gerillaların sponsorluğunu üstlenir. Buna karşı da ABD'nin yürüttüğü sponsorluklar.
SAVAŞ LORDLARI
Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte bu tür ideolojik altyapısı olan çatışmalar miadını doldurur ve yerini 'yeni savaşların' aldığını görürüz:
Rambo ve Mad Max'ten ilham alan başı buyruk savaşçıların derme çatma silahlarla yürüttüğü, suç ve savaş eylemi arasındaki çizginin flulaştığı, düşük yoğunluklu çatışmalardır bunlar.
Warlord’lar (savaş lordları) için savaş bir zenginleşme aracından ibarettir.
Sierra Leone, Liberya, Afganistan ve Kolombiya bunun tipik örnekleridir. Ancak bugün, globalizm ve internetin oluşmasıyla birlikte yeni bir siber boyut kazanmış 'hibrid savaş' çağına ayak basmış olduk. Eski Hollanda Başkomutanı General Tom Middendorp'a göre “Hibrid savaş son 30 yıldır gördüğümüz tüm harp biçimlerini bünyesinde barındırır. Ve hepsi birden ve aynı anda cereyan eder”.
Buna bir de daha önce hiç görmediğimiz, hatta hayal dahi edemediğimiz olayları ekleyin.
Meksika'da yürütülen uyuşturucu savaşı örneğin… Özellikle de radikal İslam ve IŞİD'e karşı yürütülen mücadele hibrid savaşın en çarpıcı örnekleridir. Nihai hedefi belirsiz, tüm yolların mubah olduğu, her türlü yönteme başvurulan muğlak ve değişken çatışmalardır bunlar. En ilkel, palalı, bıçaklı silahlardan tutun da lazer güdümlü füze ve siber saldırılara kadar en sofistike tekniklere başvurulur. Mesela katı bir emir komuta zincirine bağlı hiyerarşik yapı yerine, esnek ve anında adapte olma yeteneğine sahip bir freelancer ağı geçmiş vaziyette.
Hibrid savaş askerlerinin bir yıllık eğitimden geçmelerine de gerek yoktur. Ne bir üniformaya, ne de devletin onları donattığı askeri teçhizata gerek duyarlar. Önceden örgütlenerek ya da ani bir kararla herkes, her an bir savaşçıya dönüşebilir. Toplumun tüm kesimlerinden, dünyanın her bir yerinden her türlü insan katılabilir. Düzenli bir askeri altyapıya ihtiyaç kalmamıştır artık.
IŞİD’in tekil, yüce bir nihai hedefi yoktur. Hatta tutarlı bir kimliği dahi yoktur. Bir yandan resmi lideri Ebu Bekir al Bağdadi olan bir örgüttür. Hatta belli bir noktada Orta Doğu’da bir devleti andıran toprak bütünlüğünü dahi ele geçirmiş ama bu bölgesel yapı 2017’de hızla çözülmüştür. Ancak tam Hidra misali dallanıp Sahel bölgesinde, Somali, Afganistan’da şube ve acenteler kurmuştur, buna Avrupa’nın birçok şehir merkezlerindeki gayri resmi temsilcilikleri dahil.
BATI KARŞITI PARATONER
IŞİD bir konsept, Batı karşıtı duyguların paratoneri ve bir yaşam biçimi. IŞİD bu devirde çok ihtiyaç duyulun dahiliyet duygusu sunan, logoya sahip güçlü bir marka. IŞİD ufak hücreler ya da tek başına hareket eden bireylerden oluşan bir global ağ kurmuş vaziyette.
Bu bakımdan biraz da Mc Donald’s bayiliklerine benzer aslında. Bir komutan doğrudan emir verebilir ama bundan bağımsız da herkes kendi inisiyatifini kullanarak IŞİD adına istediği askeri eylemi gerçekleştirebilir.
IŞİD tek amaçlı değil de çok yönlü ve maksatlı hareket eder. Hatta her bir IŞİD’linin kendi düşüncesine göre spesifik bir hedefi dahi olabilir. Biri dünyanın İslamiyet kurallarına göre şeriatla yönetilmesini ister. Başkası Levante bölgesinde hilafeti ilan edeceği bir toprak parçası arzular.
Gene bir başkası da tüm ‘kafirleri’ Müslümanlığa dönüştürmek ya da yok etmek niyetindedir. Birçoğu, İslami güçlerin Dabıq’taki son savaşta nasıl Haçlıların sonunu getireceğine dair kıyametvari vizyon geliştirmiştir. Bazısı Batı’yı ateşe verip Müslümanların kutsal halifeliğe dönüşlerini sağlamak ister. Başka IŞİD’lilerin ise tamamen kişisel ve benmerkezci nedenleri vardır: Mesela sırf cinsel gerginliğin yol açtığı psikolojik gerilimi yenme hırsıyla şehit olup cennette vaat edilen 72 huriyle birlikte olmak ister. Nihilist ve intihar eğilimlileri var aralarında.
EZİK CİHADÇILAR
Belçikalı araştırmacı Bilal Benyaich bu gruba ‘loser-jihadi’, ‘ezik cihatçılar’ der. Başarısız yaşamlarının telafisi için ses getirecek biçimde ve bu dünyadan kocaman bir patlamayla radikal İslam tarzına uygun göçüp gitmek ister. Hem narsist, hem de ruhani bir kefarete erişme isteği. Amaçları arasında Batı’yı aşağılamak ve sabote etmek, haksızlık olarak algıladıkları her şeyden intikam arzusu ya da göz korkutma isteği de yer almakta.

Fraksiyonlaşmış bir şiddet türüne doğru

IŞİD ile Batı arasındaki savaş asimetrik biçimde ilerlemekte. Tüm cihatçılar bir araya gelip bir savaş meydanında toplansa ve Batı güçleriyle bir çarpışma yaşansa, tümü birkaç saat içinde silinip süpürülür. Bu yüzden IŞİD isyan taktikleri ve gerilla usulü yöntemlere başvurup asla büyük çatışmalara girmez. Hibrid savaşın başka tipik bir özelliği ise şiddetin demokratikleştirilmesidir.
Ağzından o sihirli ‘Allah-u Ekber’ sözü çıktığı an, mutfak çekmecesinde bulduğu en uyduruk bıçakla silahlanmış biri rahatlıkla IŞİD savaşçısı olabilir. Biraz daha gelişmiş IŞİD hücreleri, ev yapımı bombalar üretebilir veya kolayca erişebilecekleri araç ve kamyonları silaha çevirebilirler. Kan tutan IŞİD militanları ve sempatizanlar ise propaganda ve psikolojik savaş alanında angaje olabilir. Zira internet ve sosyal medya Joseph Göbbels’in ağzını sulandıracak imkanlar sunuyor. Demokratikleşme iki uçlu keskin kılıçtır: Barışçıl muhalefet cephesi IŞİD’e çoktan siber savaş açtı, IŞİD’in sosyal medya hesapları Anonymous tarafından hack’lendi. Ancak terör eylemleri böyle devam ederse, bu tıpkı Latin Amerika’daki gibi, Avrupa’da da fraksiyonlaşmış bir şiddet türü oluşmasına neden olabilir: Autodefensas hareketine, yani, devletin kendilerini koruyamadığını düşünüp meseleyi kendi eline almaya karar veren grupların oluşması.

Siviller askeri hedef olarak görülüyor

Hibrid savaş, Cenevre Sözleşmesi kapsamında yer almıyor. Sivil ile savaşçı arasında keskin bir çizgi yoktur çünkü. Sivil hedefler, IŞİD tarafından askeri hedef olarak görülüyor. Aşırı şiddet, standart repertuvar halini almış vaziyette. Bazıları buna “manasız şiddet” der. Yine de bir amacı olduğu kesin. Şiddetin etkili bir boyutu vardır, hem düşmanı tasfiye eder, hem de iletişim boyutu güçlü bir gösteri biçimidir. Yayınladıkları o yalın kafa-boğaz kesme videoları ya da düzenledikleri teatral toplu infazlarla, IŞİD’in özenle orkestra edilmiş bu şiddet gösterisinin sembolik anlamını nasıl da iyi kavradığının göstergesidir.
Medellin karteli nasıl Sicarios’ları, yani tetikçileri, kamikaze pilotu olarak kullanıyorsa, IŞİD de harcanmalık erlerini gittikçe büyüyen bir dışlanmışlar sınıfın alt kademe ve rütbesizlerinden topluyor. Ancak ister ekonomik, ister sosyo-kültürel olsun, dışlanmışlık iki yönlü bir yoldur. Kızgın birçok genç için ‘dünyada ters giden her şey’ Batı kavramında vücut bulmuş. Bu noktada kendi kendini dışlama mekanizması daha önemli bir boyut kazanıyor. Ve işte böylesi birkaç yalnız kurt bir sürü haline gelebiliyor.
IŞİD ve radikal İslam ile nasıl mücadele edilmesi gerektiği ayrı bir soru işareti. Yine de verilmesi gereken asgari cevabın, en az bu öngörülmesi zor imtihan kadar aynı şekilde hibrid olması gerekliliğidir. Verilecek cevap çevik ve değişken, çok boyutlu ve yaratıcı olmalı, mümkün olduğu kadar geniş ve kapsayıcı ancak gerektiği zaman da sert ve amansız, yeri geldiğinde alttan alta ve uygulanabildiğinde eğitim ve entelektüel zeminde yürütülmeli.
Avrupa Birliği ise hibrid bir düşman için mükemmel bir hasmı teşkil ediyor. Çünkü hantal bürokratik yapıya sahip bu sözde devlet, sonuç üretme isteği olmayan, gerçeklikten kopuk memurlar tarafından yönetilmekte.
Bağımsız düşünürler, girişimciler ve uzmanları içeren bir tür savaş konseyi oluşturulmalı.
Hibrid savaş biçimi sadece askeri alanda yürütülen bir iş değildir artık. Bu yüzden savunmaya yönelik bir ekosistem geliştirilmeli ve salt askerlerden oluşmamalı:
Siviller, istihbarat elemanları, polisler, sanatçılar, bilgisayar oyunu yazılımcıları, hacker’lar, savaş muhabirleri, antropologlar, Arabistler, eski cihatçılar, ekonomistler, din âlimleri ve filozoflar dahil edilmeli mesela.
Ve süregelen bu çatışmanın detaylı biçimde incelenmesi aciliyet istiyor. Ancak bu şekilde askeri, sivil ve hukuki alanda işlevsel stratejiler geliştirebiliriz.
IŞİD ve radikal İslam’ın topyekün yok oluşu diye bir şey olmayacaktır, bu bir illüzyon. Hibrid savaşlarda bu yüzden zafer kavramını da yeniden tanımlamalıyız. Klasik savaşlarda zafer, tarafların birinin askeri yenilgisi üzerine koşulsuz, şartsız teslim oluşuyla ve sonrasında ilan edilen bir barış antlaşmasıyla tarif edilir. Ancak ne yazık ki “Hibrid Savaş Çağı”nda endemik hal almış şiddet olaylarıyla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Şiddet dozunun kabul edilebilir seviyesi nedir? İşte cevaplanması gereken temel soru bu.

Çeviri: Seçil Bayar - Elif Sağlam