İki yüz lira

Alay etmek, dalga geçmek dil çıkararak olmuyor sadece. Halden anlamayanların “güzel sözleri”, lafını tartmadan konuşanların bakar körlüğü dalgayı aştı, can yakıyor.

Farklı dünyalarda yaşıyoruz.

Sanki para birimimiz başka, gündemimiz başka.

Aynı kelimeleri kullandığımız ortada ama lisanımız da bir değil.

Hele rakamlar, paralar girince işin içine dilimizi hiç anlamıyorlar; çat pat konuşabiliyorlar o kadar.

İnsanın ağzı milyon dolarlara alışınca tabi Türk Lirası’ndan nasıl söz edeceğini bilemiyor haliyle. Şefkat duymuyorlarsa, en büyük banknota niye 200 liracık denir ki yoksa.

Bu para gaza elektriğe değil de üç beş günde bir alışverişe harcanabildiğinde birçok evde şölen olur.

Bu para, çay, şeker, patates soğan, yarım kilo peynir, yarım kilo kıyma.

İşte kimsenin küçümseyemeyeceği 200 lira. Bugün ‘cık’ denilen aslında 11 yıl boyunca her gün ödenecek 45 bin x 15 euro’cuk.

Çanakkale Köprüsü’nün kazancını “üretime 5,3 milyar, milli gelire 2,4 milyar avro katkı” olarak hesaplıyor Cumhurbaşkanı. Ulaştırma Bakanı’na göre köprü neredeyse tasarruf abidesi. Sadece kâr hesaplayan hesap makineleri var. Zamanı, çevreyi her şeyi paraya çevirmiş, tasarruf bile ettirmiş köprüye: “Yıllık zaman tasarruf 465 milyon lira, akaryakıt tasarrufu 102 milyon lira” diyor bakan.

Boş bir ramazan pidesi 6 lira olmuş, genç işsizlik yüzde 20’leri geçmiş, asgari ücret, emekli maaşı açlık sınırının altında kalmış, mazot 20 lira, mahcup olan yok.
Üslupları da hesap makineleri gibi tek taraflı.

Hazine Bakanı “Faiz ve kur odağında sıkışan Türkiye ekonomisini kurtardık” dedi; “kurtardık”…

Hakikaten ekonomi düze çıksa kurtuluş bu kadar net ifade edilir; genciyle kadınıyla, ıspatlı tanıklı anlatıyor Bakan:
“Bu ülkede genç olmak, iş adamı, iş kadını olmak o kadar tatlı ki, o kadar güzel ki. 40-50 yıl bekleyen ülkelerin yanında 8-10 yılda işin dönüşünü bekleyen iş insanı olmak ne demek ya…”

İş hayatı kimileri için çok kârlı… Onu söylüyor olmalı. Genci ayrı, iş insanı ayrı tatlı olunca iktidar da pek bir tatlı dilli.

Projeler, açılışlar arka arkaya, müjdeler üst üste geliyor.

Zamlarla eriyip yok olan asgari ücret için “Temmuzda enflasyon farkı olur mu” sorusuna “Olabilir” diyorlar. Kesin değil ama olabilir. Bu kadar iyi haberin içinde hangisi müjde, hangisi sürpriz söylemeseler seçemiyor insan. Cumhurbaşkanı da o yüzden “Çiftçilere bir müjdemiz daha var” diyerek yapıyor sürprizini:
“Hazine faiz destekli kredilerin üst limitini yükseltiyoruz. Çiftçilerimizin finansmana erişimini kolaylaştırıyoruz.”

Müjdeyle borçlandırılan çiftçiler… Alacağı garantiye bağlanan müteahhitler…

Hangisi müjde, hangisi borç, hangisi ödül?

Sahiden aynı dili konuşmuyoruz, aynı hayatı yaşamıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Erhan Karadağ Arşivi