İKİNCİ YARI

Son Güncellenme Tarihi: Temmuz 14, 2022 / 07:43

2022 yılının ilk yarısını bitirdik, ikinci yarıya girdik.

Tüm araştırmaların ortak bir şekilde gösterdiği gibi bu seneye damga vuran temel konu ekonomik kriz ve hayat pahalılığı oldu; olmaya devam edecek gibi de görünüyor. Günlük sohbetlerin ana malzemesi artan gıda ve içecek fiyatları, akaryakıta ve ısınma kaynaklarına gelen zamlar, geçim sıkıntısı ve azalan satın alım gücümüz. Günlük konuşmalar dönüp dolaşıp aynı sorular etrafında kilitlenip duruyor: ne olacak bu halimiz, nasıl dayanacağız, hayata nasıl devam edeceğiz?

Bundan tam bir sene öncesine baktığımızda temel endişe kaynaklarımız el değmemiş gibi aynen duruyor. Üçte ikimiz işimizi/ evimizdeki birisinin işini kaybetmesinden endişe duyarken, dörtte üçümüz de mevcut borçlarımızı ödeyememekten endişeleniyoruz. Geçen yıl haziran ayında her on kişiden sekizi için ekonomik kriz bir endişe nedeniyken, bu sene bu oran her on kişiden dokuza ulaştı.

Endişe kaynaklarımız sabit, ama geçen seneye kıyasla geleceğe çok daha karamsar bakıyoruz. Geçtiğimiz haziran ayında metropol nüfusunun yüzde 35’i kendi ekonomik durumu nedeniyle bir sene sonrasına karamsar gözlerle bakarken, bu sene haziran ayında bu oran yüzde 51’e ulaştı. Benzer şekilde, ülke ekonomisi için karamsarlık hissedenlerin oranı da son bir yıl içinde yüzde 45’ten yüzde 57’ye yükseldi.

Bu oranlardaki mesele sadece toplumda baskın ruh haline gelen karamsarlık değil tabii ki. Buradaki temel sorun toplumun ülke ekonomisine dair iyimserliğini kaybetmesi, ülkeye kendi durumundan daha kötü bir gelecek çizmesi. Ülkeye olan inancımızı yitirmiş görünüyoruz. Bu inanç kolay kolay geri kazanılacak gibi de durmuyor.

Bu karamsar tablonun en önemli nedenlerinden birisi kuşkusuz ki, hanemize giren paranın geçimimize yetip yetmediği meselesinde düğümleniyor.

Türk-İş’in her ay güncelliği açlık ve yoksulluk sınırı rakamları gittikçe yukarı doğru tırmanıyor. Haziran verilerine göre, bugün dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması 6.391 TL (açlık sınırı) iken, yine dört kişilik bir hane için gıda, giyim, konut, eğitim, sağlık, ulaşım vb. gibi yapılması zorunlu harcamaların tutarı da 20.818 TL’ye (yoksulluk sınırı) ulaşmış durumda.

Bu rakamların bir sene önceki durumunu paylaşmadan önce kısa bir hatırlatma yapmakta fayda var. Temmuz ayında güncellenen asgari ücret net 5.500 TL; açlık sınırının tam 891 lira altında ve bu ülke çalışanlarının çok büyük bir bölümü asgari ücretle çalışıyor (SGK verilerine göre yüzde 42 ve DİSK-AR’a göre de özel sektör çalışanlarının yaklaşık yüzde 70’i).

Açlık sınırında ya da yoksulluk sınırı altında yaşayan ailelerin oranı her ay gittikçe toplumda daha geniş bir pay kaplıyor; her ay yoksulluk sınırı altına düşen ailelerin oranı yükseliyor.

Bundan tam bir sene öncesinde yine TÜRK-İŞ verilerine göre Haziran 2021’de açlık sınırı 2.941 TL iken, yoksulluk sınırı da 9.580 TL olarak ölçülmüş. Açlık ve yoksulluk sınırı rakamları bir yıl içinde yüzde 117 artış göstermiş bulunuyor.

Bugün metropol illerinde yaşayan ailelerin yaklaşık yüzde 60’ı geliri ile giderlerini karşılarken, üçte biri geliri giderini karşılamadığı için borçlanıyor ve bu ailelerin en önemli borç kaynakları da kredi kartı, kredili hesaplar ve tüketici kredileri. Kuşkusuz ki, kredi kartlarındaki minimum ödeme oranının yüzde 20’den yüzde 40’a yükseltilmesi bu aileler için ciddi bir sorun teşkil edecek. Bunun neticesinde, formel borçlanma kaynaklarına dönmüş olan bir çok aile yeniden enformel borç kaynaklarına, yani aileye ve arkadaşlara geri dönecek, ama o kaynağın da bugünün şartlarında beklentileri karşılama şansı son derece düşük.

Gelir gider dengesizliği neticesinde toplumca harcamalarımızı kısma ve alışveriş davranışlarımızı değiştirme eğilimindeyiz. Bugün toplumun yaklaşık üçte ikisi dışarıda yeme içme, eğlence harcamalarını kısarken, beşte ikisi de temel mutfak gıda harcamalarını kısmayı planlıyor. Bugün her 10 tüketiciden yedisi her zaman satın aldığı bir marka yerine daha düşük fiyatlı bir markayı tercih ederken, sekiz tüketici de her zaman satın aldığı ürün yerine promosyonlu ya da indirimli ürünleri tercih ediyor.

Bugün herkes krize karşı kendi savunma stratejilerini geliştiriyor, zorlu hayat şartlarına dayanmanın yeni yollarını keşfetmeye çalışıyor. Hepimizin işi çok zor.

Araştırma bulguları, Sia Insight’ın Ekonomik Gündem (Haziran 2021) Araştırması’ndan alınmıştır. Araştırma, üç büyük ilde 18 yaş ve üzeri nüfusu temsil eden 405 tüketici ile 9 – 21 Haziran 2022 tarihleri arasında bilgisayar destekli telefon görüşmesi ile gerçekleştirilmiştir.

Hüseyin Tapınç

28 Kasım 1964 tarihinde doğan Hüseyin Tapınç üniversite eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamlamıştır ve 1987 – 1989 yıllarında aynı bölümde Araştırma Görevlisi olarak çalışmıştır. 1989 yılında kazandığı British Counsil bursu ile İngiltere’ye gitmiş ve 1990 yılında The University of Essex’den Sosyoloji MA derecesi almıştır.

Türkiye’ye döndükten sonra 1990 yılında Piar-Gallup Araştırma Şirketi’nde çalışmaya başlayan Hüseyin Tapınç, Ekim 1994 – Şubat 2009 tarihleri arasında Plus Remark, infratest burke, NFO Infratest, Plus Remark ve Synovate markaları altında aynı şirkette görev yapmıştır. Synovate’te son olarak Orta ve Doğu Avrupa Orta Doğu Bölgesi Marka ve İletişim Direktörü olarak çalışmıştır (2008 – 2009). 1994 – 2008 yılları arasında dayanıklı tüketim ürünleri, finans, hızlı tüketim ürünleri, otomotiv, telekomünikasyon ve üretim sektörlerinde yüzlerce B2C ve B2B projelerinde aktif olarak çalışmış ve yöneticilik yapmıştır. 2009 yılı Kasım ayında arkadaşları ile birlikte Sia Insight şirketini kurmuştur ve şirketin Genel Müdürlüğünü sürdürmektedir. Türkiye Araştırmacılar Derneği Yönetim Kurulu Üyesidir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top