İKLİM KRİZİ VE TASARIM

Önceleri iklim sorunu diyorduk, sonra kriz kelimesini kullandık. “Hepimiz Aynı gemideyiz” de deniyordu sonra Greta geldi ve “Hepimiz aynı gemideyiz demeyi bırakın! Hepimiz aynı fırtınadayız ama aynı gemide değiliz!” diye haykırdı. “İklim” çağımızın en önemli ve an acil çözüm bekleyen problemi.

Oxford Sözlüğü her yıl, dünya gündemini etkileyen bir kelimeyi  seçiyor ve yılın kelimesi ilan ediyor. 2019 yılındaki kelime “Climate Emergency” olarak belirlenmişti. İklim Aciliyeti olarak çevirebileceğimiz bu kelime için şu tanım beraberinde gelmişti:

“İklim değişikliğini azaltmak veya durdurmak ve bundan kaynaklanan potansiyel olarak geri döndürülemez çevresel zararı önlemek için acil eylemin gerekli olduğu bir durum.” Bu açıklamadan birkaç ay önce 2018 yılında Greta Thunberg, İsveç Parlamentosu önündeki şahsi eylemini yapmış ve dünyayı sarsmıştı.

Greta o günden bu yana demeçlerini ve eylemlerini sürdürüyor. Yükselen sesi ve gördüğü ilgi, iklim sorununun baş aktörleri olan büyük kuruluşları bir dizi önlem almaya itiyor; yeni kavramlar, yeni aksiyon planları birbiri ardına beyan ediliyor. Tam da içinde bulunduğumuz dönemde, Glaskow’da 197 ülkenin katılımı ile küresel bir iklim konferansı düzenleniyor.

Sorunlar çözülmez ise kriz haline dönüşürler. Öte yandan krizleri çözmek her zaman mümkün değildir. Çoklu sorunlar iç içe geçmiştir, bağlantılar çoktur, etkiler zincirlemedir. İklim krizinde olduğu gibi zaman faktörü de olumsuz bir  değer olarak baskı yaratır. Dünyanın bu krizi nasıl atlatacağını görmek isterdim, ancak kişisel olarak bu krizin atlatılabileceğini düşünmüyorum. Kırılgan dünyamızda, pamuk ipliğine bağlı yaşamlarımızın, iklim krizinin dramatik etkilerinden nasıl daha az etkilenebileceğine odaklanmak benim için daha anlamlı görünüyor.

Greta haklı, hepimiz aynı gemide değiliz. Aynı gemide isek bile, kimileri balo salonunda dans edip, birbirlerine kur yaparken, diğerleri makine dairesinde kazana kömür atıyor; e bu gemi sürekli sintine pompalıyor.

Tasarımı tariflerken sürekli problem çözmek diyoruz. Tasarım iklim krizi gibi önemli başlığa elbet kalıtsız kalmıyor. Yüzlerce çalışma, konferans, makale iklim krizi ve bağlantılı sorunlar için on yıllardır gerçekleştiriliyor ve bunların bir kısmı da hayata geçebiliyor. Bu atılan taş kuşu ne kadar ürkütecek bilinmez ama çaba çabadır ve  küçük, iyi niyetli çabalar bir araya gelerek toplamda olumlu etkiler yaratabilirler. İklim krizi bu perspektiften bakıldığında, gemilerin kaptanlarından mucizevi çözümler bekleyebileceğimiz bir konu değil; hepimizin kendi dünyasında sorumlu ve bilinçli  olmasını gerektiren bir problem.

ÇÜRÜK SEBZELERDEN TEMİZ ENERJİ

Filipinlerdeki Mapua Üniversitesi’nden Carvey Maigue’nin projesi Aureus projesi, tasarım alanında iklim krizine yönelik  hazırlanmış projelerden biri. Çürük sebzelerden temiz enerji yaratılmasını öngören bu proje son dönemde izlediklerim arasında en ilginci.

Güneş enerjisi tasarımının geleceği, kısmen bitkisel atık kullanılarak yapılan yeni bir kaplama sistemi olan AuReus sayesinde biraz daha parlak hale geliyor. Çoğu güneş panelinin aksine AuReus ile güneş parlamadığında bile yenilenebilir enerji üretebileceği bildiriliyor. Güneş ışığını doğrudan elektriğe dönüştürmek yerine, UV dalgalarını geleneksel güneş pilleri tarafından kolayca yakalanan fotonlara dönüştürmek için ışıldayan parçacıklardan oluşan bir film kullanılıyor bu projede. Carvey Maigue, Filipinler'de bulunan yaklaşık 80 farklı mahsul türünü test ettikten sonra, belirli sebze, meyve ve köklerden doğru türde ışıldayan bileşiklerin elde edilebileceğini bulmuş. Elde edilen boya daha sonra reçine içinde süspanse ediliyor ve böylece sayısız şekil ve boyutta kalıplanabilir hale geliyor. Örneğin bir binayı bu kaplama ile örtmek mümkün. Üstelik böylece yapı göz kamaştırıcı, dikey bir güneş çiftliğine dönüşüveriyor

YAPAY BUZULLARLA SULAMA

Küresel ısınma ve yerel kirlilik nedeniyle buzullar yok olurken sorun zamanla daha da kötüleşiyor. Himalaya da bu etkilerin en yoğun yaşandığı bölgelerden biri.

Ladakh, Hindistan'ın en kuzeyinde, 2.700m ila 4.000m rakımlarda bulunan köyleri olan bir Trans-Himalaya dağ çölü. Kışın havanın -30°C'ye ulaştığı ve yıllık ortalama yağmur ve kar yağışının yalnızca 100 mm olduğu soğuk bir çölden bahsediyoruz. İnsan yerleşimleri İndus'u ve diğer nehirleri yan kollar olarak besleyen buzul akarsuları çevresinde kurulmuş. Bu soğuk çölde insan yerleşiminin anahtarı, arpa, buğday, sebze ve kayısı, elma, söğüt ve kavak gibi ağaçların yetiştirilmesi için özenle inşa edilmiş kanallardan akarsulardan suyu çöllere yönlendirme sanatı olarak belirtiliyor.

In late spring, the melting ice stupa

provides water for crops.

Çoğu köy, özellikle akarsularda çok az suyun olduğu ve tüm köylülerin yeni ekilen mahsullerini sulamak için rekabet ettiği iki önemli ay olan Nisan ve Mayıs aylarında şiddetli su sıkıntısıyla karşı karşıya kalıyormuş. Haziran ortasına kadar, dağlardaki karların ve buzulların hızla erimesi nedeniyle aşırı su ve hatta ani sel baskınları yaşanırken, Eylül ortasına kadar tüm çiftçilik faaliyetleri duruyor. Hayatı ne kadar olumsuz etkileyebileceğini tahimn etmek hiç de güç değil. Daha küçük bir dere kış boyunca düzenli ama savurganca İndus nehrine aksa da bu  kimsenin işine yaramıyormiş. İşte burada tasarımcılar devreye girmiş. Yaratıcı zeka parlak bir çözüm önerince, devlet tarafından maddi olarak desteklenen  bol ödüllü bir proje hayata geçerek köylülerin sorununu çözmüş.

Ice Stupa ismi verilen proje ise Hindistanda hayata geçirilmiş. Dünya çapındaki buzulların geri çekilmesi, iklim ısınmasının en belirgin ve etkileyici göstergelerinden biri. Buzulların erimesinin hep deniz seviyesini yükseltmesinden bahsediyoruz ancak o buzullar ila yaşamlarını sürdüren toplulukları pek fazla düşünmüyoruz. Bölgesel ölçekte, buzul dalgalanmaları, su rezervlerini etkiliyor ve o bölgedeki su ihtiyacını da etkileyen bir faktör olarak öne çıkıyor.. Ice Stupa Projesi bu probleme basit olduğu kadar parlak bir çözüm sunuyor.

İlk olarak, su bir dereden borularla taşınarak yerden 60 m yükseklikten damlatılıyor. Ladakhi'nin soğuk gecelerinde, su donarak büyük bir koni veya Buz Stupası oluşturuyor. Yapay buzulun benzersiz şekli gittikçe yukarı doğru uzandıkça, kütle güneş ışınlarından daha az etkilenmeye başlıyor ve böylece yatay buzullardan daha yavaş eriyor. Buz Stupası yaz boyunca erimeden kalabiliyor ve aşağı yerleşimlerdeki tarlaların sulanmasına ve eridikçe su rezervlerinin dolmasına imkan veriyor.

Hepimizin ihtiyacı, sürdürülebilir, kapsayıcı, adil ve güvenli bir yaşam. Tasarımcıların problem çözme becerileri, karşılaştığımız irili ufaklı pek çok sorun karşısında bu yaşam idealini sağlayabilecek bir potansiyel taşıyor. İklim krizi  tüm yaratıcı zekanin odaklanması gereken bir konu. Dönüşü olmayan bu yolda, yolculuğa olumlu katkı sunanlar her zaman yenilikçi ve yaratıcı insanlar oluyor; öyle de olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi