Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

İLGİ

Milletvekili olmak istediniz. Vatan, millet aşkından mı, babanızın gözüne girmek için mi, devlet bana çok verdi sıra bende dediğiniz için mi bilemiyorum. Sizi ilgilendirir. Bozuk düzende ulaşmak zorunda olduğunuz bozuk üst katlara yeterince ulaşamamış olmalısınız ki, milletin vekili olamadınız. Belki hakkınızda dedikodu yapılıyordu, ondan olamadınız. Dedikodulardan bir kısmı sizin kulağınıza geldiğinde uğradığınız bu haksızlığı yaratıcı bir itici güce dönüştüremediniz demek ki… Onun yerine gücü elinde tutan tarafın yanında olan ulusal bir kanalın çif egzekütiv ofisırı (CEO) oldunuz. Hala elinizde iyiye kullanacağınız bir fırsatınız vardı. Devasa. Bir de yanılıyorsam affedin, namazında niyazında olduğu bilinen eski bir holdingin yönetim kurulunda şeydiniz, aynı zamanda…

Evliydiniz. Bizi hiç ilgilendirmedi. Sizin ve kendinize eş seçtiğiniz/seçildiğiniz kadının arasında bir şey bu. Gençlik, para, mevki, has bel kader nüfus sahibi olma haliniz de bizi ilgilendirmedi. İlk gençlik yıllarından beri etrafınızda var olan erkeklerden ola ki farklı düşünmeniz, ola ki hissetmeniz de bizi hiç ilgilendirmedi. Dört duvar arasında kalması gereken fantezileriniz, bedensel zevkleriniz, zevk kümenizin üçlülerden oluşması, sizinle aynı cinsten olanlarla cinsel birliktelik yaşamak istemeniz/ yaşamanız, emin olun, bizi hiç ilgilendirmedi. Siz, sizsiniz.

Ancak, belirli mevkilere gelmiş bir insanın bu ülkenin (hatta dünyanın bir bölümünün) haksız yürüyen, indirgemeci, kötücül, iki yüzlü hallerine bir nebze bile olsa insancıl, ayrıcalıksız, bilimsel, tarafsız ve kategorize etmeden bakabilmelerini sağlamak yolunda adım atabilirdiniz. Atmadınız. İki yüzlüsünüz ve korkak. Bizi ilgilendiren bu. Başında bulunduğunuz televizyon kanalı ülkenizde azınlıkların tamamı için ses olabileceğinizi gösterecek bir araçtı. Bir fırsattı. Yapmadınız. Dinci, renksiz, hayata karşı hınçlı, gözleri kötü bakan ne kadar “uzman”, konuşmacı, hoca, erkil, otoriter varsa sizin televizyonunuzda boy gösterip, “gey”liğin, onur yürüyüşünün kötü, lanetli, ahlak dışı olduğunun çığırtkanlığını yaptılar. Siz izin verdiniz. Vermeseydiniz size iki yüzlü demezdik. Sizi aşağılayan durum budur, kim ya da kimlerle, hangi cinsiyetle seviştiğiniz değil.

Meclise girebilseydiniz, keşke. Dışlanan ne kadar grup varsa hepsinin sözcüsü olsaydınız. Gençliğinizde hissettiğiniz dışlanmışlık duygusu, uyum sağlayamama endişesi, kendinizi ifade edememenin getirdiği o dipsiz gibi görünen kuyu sizin itici gücünüz olurdu. İstediğiniz, tercih ettiğiniz bir hayatı yaşar, kendini gerçekleştirmenin o yüce tatminini hem etrafınızdakilere hem sizden sonra geleceklere duyumsatırdınız. Kimseye özel hayatınızla ilgili bir açıklama, bir özür borcunuz yok. Borcunuz sadece bir kişiyedir, o da siz ve eşiniz arasındadır. Bizi hiç ilgilendirmez. Sinsice, tuzakla çekilen yatak görüntülerinizi çekenlerin, kayıt sistemini oraya kuranların, fikrin babasının, onu yayanların sizden ve görüntülerde yer alan kişilerden özür dilemesi ve hatta mahkemece suçlu bulunup size deve yüküyle para ödemesi gerekir. İşte, belki de sırf bu ülküyle televizyon kanalının yönetiminde olmalısınız ve bir daha kimse ama hiç kimse kişilerin sevişme görüntülerini çekme/yayma, bir amaçla kullanma cesareti gösterememeli. Onur yürüyüşü dahil pek çok yürüyüşü desteklemeliydiniz. Ne çok acı çektiniz, iç dünyanızda.  

Ama, imkanlarınızı görüyor musunuz? Devasa.

“Yaşadınız öldünüz, bir anlamı olmalı bunun.” *

*Tanıma onuruna eriştiğim Selim İleri’nin aynı adlı romanından aldım, bitiş cümlemi.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi