İLHAMINI AHMET HAMDİ TANPINAR’DAN ALDI

İngiltere’de Tate St Ives Galerisi Türkiye’den seramik sanatçısı Burçak Bingöl’ü ağırlıyor. İlhamını Ahmet Hamdi Tanpınar’dan alan sanatçı, “Tanpınar’ın imparatorluktan cumhuriyete geçiş aşamasında oluşan ikiliklerden beslenen sanatsal tutumu ilham verici” diyor.

Burçak Bingöl’ün “Minor Vibrations on Earth” (Dünyadaki Ufak Titreşimler) başlıklı sergisi, geleneksel ve modern çizgileri bir araya getiriyor. SAHA’nın 2020 yılından bu yana Tate St Ives ile yürüttüğü iş birliği kapsamında Burçak Bingöl, kurumun misafir sanatçı programına katıldı. Bingöl, projenin geliştirilmesi için Porthmeor Stüdyoları’nda bir ay kalarak St Ives’deki The Leach Pottery’de araştırma yaptı. Sanatçılara yeni alanlar açan ve onları destekleyen SAHA’yı uzun süredir takip ettiğini belirten Bingöl, “2020 yılında SAHA’dan Tate St Ives direktörünün yapacağı çevrimiçi atölye ziyaretine davet edildim. Bir süre sonra da müzeden serginin davetini aldım” diyor. Sanatçı için bu sergi farklı coğrafyaları birbirine bağlayan bir çalışma. Bingöl, serginin kendisinin mekânlarla ilişkisi kadar seramik malzemenin de yeryüzüyle ilişkisini yansıttığını ifade ediyor.



Sergiye ilişkin detayları Burçak Bingöl’den öğrendik.

“Minor Vibrations on Earth”, hem Türkiye’nin seramik tarihinden hem de St Ives’in sanatsal mirasından yararlanıyor. Türkiye’den bir sanatçının Tate St Ives’ta yer alması önemli. İki sanatçı bu proje için seçildi. Biri de sizsiniz. Eserleriniz 15 Ocak’a kadar Tate’de olacak. Hangi eserlerinizle orada olacaksınız? Belirlediğiniz bir tema var mı?

“Minor Vibrations on Earth” adlı sergimi hayali bir seramik fırınının içiymiş gibi kurguladım. Bir fırın içini ve onun yapılanma prensibini adeta bir sahneye çevirdim. Biz buna fırın yüklemek diyoruz. Ben de kendimce yüklü bulduğum konuları bu tema üzerinden yan yana getirerek bir pişme sürecinin donmuş bir anına izleyiciyi dahil ettim. Bu ana yerleştirme yedi yapıdan oluşuyor ve içinde pek çok başka sahneler var. Her biri kendi başına bir heykel gibi aslında. Dediğiniz gibi, sergide hem St Ives’ın tarihi hem de Türkiye tarihi modernizm üzerinden birleşiyor. Seramik malzemenin de modernizmle kurduğu ve kuramadığı ilişkiler benim bu sergide özellikle odaklandığım ana ekseni oluşturuyor. Bir geleneksel Osmanlı kabı olan şah vazo, bir yanda yok olan Türkiye modernizminin kalıntılarının kaydını tutarken bir yanda St Ives’da yaşamış ve üretmiş Barbara Hepworth’ün kullandığı sanatsal biçimlenmelere öykünüyor, modern sanatın merkezindeki bu çok önemli sanatsal mirası da kendine katarak yeniden şekilleniyor.



Mekân, hafıza ve bellek çalışmalarınıza nasıl yansıyor?

İşlerimin genelinde olduğu gibi bu sergide de mekân ve bellek ilişkisini hem kişisel tarihim hem de seramik malzeme ve onun hareketi üzerinden konu edindim. Aslında sergi, adını da bu ilişkiyi vurgulayan, Ankara’da yaşadığım bir andan alıyor. Buldozerin benim de mezunu olduğum Ankara Devlet Konservatuvarı’nı yıkarken molozu düzlemek için kepçesini yere vurduğu an… Çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği kantin binasını dümdüz edilmiş gördüğümde hissettiğim yokluk ve boşluk duygusuna eşlik eden fiziksel his… İstanbul’da imparatorluk geçmişinde unuttuğumuz bilginin peşine düşmüşken Ankara’da kendi kişisel geçmişim yok oluyordu şimdi… Hepimiz için hüzünlü bir hikâye… Orada bunları düşünürken yıkım denen şeyin sürekliliğini, yerkürenin böyle ne kadar çok yıkıcı titreşim yaşadığını düşündüm… Nihayetinde sonsuza kadar üzülemeyiz; o yıkıntıların üzerinde de yeniden bitkiler büyüyor, hayat yeniden başlıyor. Ben de bu kalıntılara nasıl yeniden bakabilirim, bu yıkımdan yeni ne oluşturabilirim diye baktım biraz. Şah Vazo’lar benim için zaten Osmanlı mirasının bıraktığı geleneğin temsili olarak üretimlerimde yoğunlukla yer alırken, şimdi modern dönemi hem bir ideal ve hem de bir yok oluş öyküsü olarak bu vazolarla nasıl bir araya getirebileceğimin yolunu arıyorum.



Eserlerinizle Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” kitabı arasında paralellik kuruyorsunuz. Nedir bu paralellik? Eserlerinizle Ahmet Hamdi Tanpınar arasında nasıl bir bağlantı var?

Tanpınar’ın tüm yapıtları benim için sonsuz ilham kaynağı. Tanpınar, özellikle Türkiye’de kent hayatı, toplum psikolojisi ve kültürel miras üzerine son derece duyarlı kavrayışları olan bir düşünür. İmparatorluktan cumhuriyete geçiş aşamasında oluşan ikiliklerden beslenen sanatsal tutumu çok ilham verici. Bir önceki kişisel sergim ‘Interrupted Halfway Through’ da adını Tanpınar’ın “hamlesi yarı yolda kalan” betimlemesinden alıyordu. ‘Minor Vibrations on Earth’ sergisinde ise kurduğum sahnelere eşlik etmesi için yazdığım şiirlerde bu alıntıyı kullandım. Aslında bu da bir çeşit arada kalmışlık durumu. Serginin de bir aralıkta kalmış bir oluşum, değişim sürecini imlemesi açısından bağı devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi