İlk Kadın Maratoncular

Ulak, “Zafer, zafer! Kazandık!” dedikten sonra susuzluk ve yorgunluktan bitmiş bir halde olduğu yere çöker ve son nefesini verir. 

Kuşkusuz ki maraton, atletizmin dallarının prima donna’sı, primo uomo’su(1); çünkü koşmanız gereken 42,195 metre, insan bedeninin sınırlarını çok zorlayacak, yalnızca bunun için uzun süreli çalışmalar yapanların koşabileceği bir mesafe. Kadınlar bu zorlu atletizm dalında, hem de ilk yarışlardan beri varlar. Ama önce maratonun öyküsü…

Maraton(2), Ege adalarındaki pek çok kenti ele geçiren Pers donanmasının Yunan karasına çıkarma yaptıkları bölgenin adı, Atina’nın yaklaşık 40 km kuzeybatısında kalıyor. Ahameniş kralı Darius’un, Batı Ege’deki Pers egemenliğine karşı ayaklanan İon kentlerine destek veren Atina ve Eretria’yı cezalandırma gerekçesine dayanan, ancak asıl amacı Pers egemenliğini Avrupa anakarasına taşımak olan seferde taraflar hiç denk değildir. Atinalıların yaklaşık 10-12 bin piyadesine karşılık Perslerin 25-100 bin (hatta kimi eski kaynaklara göre 600 bin) savaşçısı vardır.

Maraton Savaşı

Kıyıya çıkmış Pers ordusuyla onları Maraton Ovası’nda karşılayan Atinalıların savaşa başlamadan önce 5 gün beklediklerini biliyoruz. Düşmanın sayıca ezici üstünlüğü karşısında gözleri korkan Atinalılar  yardım istemek üzere Sparta’ya bir ulak gönderir. Pheidippides adındaki bu ulak Maraton ve Sparta arasındaki yaklaşık 240 km mesafeyi bir günde(!) aşarak yardım çağrısını Spartalılara iletir. “Spartalılar, Atinalıların yardımına koşmayı kabul ettiler; ama bu hemen olabilecek bir iş değildi, çünkü yasayı bozmak istemiyorlardı; çünkü henüz ayın dokuzuydu ve ayın dokuzuncu günü diye açıkladılar, ay çemberi henüz dolmamıştır, onun için sefere çıkılamaz. Dolunayı bekliyorlardı.”(3)

Sparta’nın karşılığını alan Pheidippides geri aynı yolu koşarak ayrılışından üç gün sonra Maraton’a döner ve Spartalıların ancak on gün sonra kadar yardıma gelebileceğini iletir.

[Atinalı Pheidippides Herodotos’ta bir “kerux”, yani ulak olarak geçer;  bir iletiyi ulaştırmak için gün boyu durmaksızın koşabilen ulaklara “hemerodromos” da denir, belli ki Pheidippides de bunlardan biridir Birinin üç günde toplam 480 km koşabilmesi akla pek yatmasa da ondan 2.500 yıl sonra, 2005’te Yunan asıllı Amerikalı Dean Karnazes’in -çocuklara organ bağışı kampanyası için- 560 kilometreyi 80 saat 40 dakika boyunca hiç durmaksızın koşarak tamamladığını düşünülünce, Pheidippides’in Sparta koşusu da mümkün görülüyor.]

Pers Savaşları’ndan ilk söz eden antik kaynak olan Herodotos’ta Maraton koşusundan bu şekilde söz ediliyor. Ancak izleyen yüzyıllarda bu öykü başka bir biçim alır  ve Pheidippides’in Sparta koşusu, savaş sona erdiğinde Atina’ya kadar 40 km koşarak Perslere karşı kazanılan zaferi haber veren ulağın(4)  öyküsüne dönüşür. Buna göre ulak, “Zafer, zafer! Kazandık!” dedikten sonra susuzluk ve yorgunluktan bitmiş bir halde olduğu yere çöker ve son nefesini verir.  

Maraton Savaşı M.Ö. 490 yılında yaşanmıştır; bilinen en eski olimpiyat oyunuysa ondan daha öncesine, M.Ö. 776 yılına kadar uzanır.  Zeus onuruna yapılan bu karşılaşmalar adını oyunların yapıldığı Olimpia’dan alır. İlginç olansa, M.S. 393 yılına kadar her dört yılda bir yapılan olimpiyatlarda, kimi uzun mesafe dayanıklılık koşuları olsa da maratonun yer almamasıdır. İlk maraton yarışı çok daha yenilere, 1896’da yapılan ilk modern Olimpiyat Oyunları’na dayanır.

İlk Maraton

1896 Yaz Olimpiyatları ya da resmi adıyla I. Olimpiyat Oyunları, 6-15 Nisan 1896 tarihleri arasında Yunanistan'ın başkenti Atina'da gerçekleştirilir. Fransız Pierre de Coubertin’in girişimiyle başlatılan oyunlara ilgiyi arttırmak için 40 kilometrelik maraton koşusu da yarışlara eklenir.

[İlk dört olimpiyatta maraton 40 km olarak koşulur. Bu mesafenin 42.195 metreye dönüşmesi 1908’deki Londra Olimpiyatları’yla birliktedir. Derler ki maraton yarışının Windsor Kalesi’den başlatılmasını isteyen İngiltere Kralı Albert Edward’ı memnun etmek isteyen düzenleyiciler, Kale ve Olimpik Stadyum arasındaki 42.195 metreyi standart maraton mesafesi olarak belirler ve sonraki oyunlarda da aynı uzunluk korunur.]

1896 Olimpiyatları da -tıpkı antik olimpiyatlar gibi- bir erkek oyunudur; 14 ülkeden 241 atletin katıldığı oyunlarda tek bir kadın yoktur. Ama maraton koşusunun öncesinde ilginç bir olay yaşanır. 30 yaşlarında, Stamata Revithi adındaki bir kadın kucağında bebeğiyle yarışma için kayıt yaptırmaya çalışır ama başvuru tarihini kaçırdığı bahane edilerek geri çevrilir; asıl neden kadın olmasıdır. Bunun üzerine Stamata Revithi maratonu erkeklerden sonra, tek başına koşmaya karar verir. 40 kilometreyi, uzun etekli ve uzun kollu elbisesinin altında tahta tabanlı sandaletleriyle(5) koşan Stamata, maratonu 5 buçuk saatte tamamlamayı başarır ki bu, yarışmaya katılan 24 erkek atletin 8’inden daha iyi bir derece demektir. Koşunun sona ereceği Panathinaiko Stadyumuna sokulmadığı için, kalan birkaç yüz metrelik mesafeyi stadyumun çevresinde koşarak tamamlayan bu olağanüstü kadın, “Aslında daha erken gelirdim ama yoldaki dükkanlarda biraz oyalandım!” der gülerek, yarışı bitirdikten hemen sonra(6).

Stamata Revithi bir atlet değildir, olimpiyatlara katılması da spor aşkından değil daha çok çaresizliktendir. Atina yakınlarındaki bir köyde yaşayan yeni dul kalmış Stamata, 7 yaşındaki oğlu yetersiz beslenmeden ölünce, kucağında 17 aylık küçük bebeğiyle, iş bulma umuduyla Atina’ya doğru yola koyulur. Yolda ertesi günkü yarışlar için idman yapan bir atlet onunla ilgilenir ve ona biraz para verdikten sonra -belki de şaka olarak- maraton yarışına katılmasını önerir, yarışı tamamlayabilirse ünlü olacak ve daha kolay iş bulabilecektir. Bu fikir, çaresiz durumdaki Stamata’nın da aklına yatar, zaten genç kızken -40 km olmasa da- uzun mesafeler koşabilmektedir. Yarışı stadyumdaki bitiş çizgisini geçerek tamamlayabilirse, Kraliyet ailesinden ya da olimpiyat komitesinden birilerinin ona acımasını ve çalışabileceği bir iş vermesini ummaktadır.]

İlk olimpiyatta -yarışma dışı da olsa- maraton koşan bu olağanüstü kadına daha sonra ne olduğunu hiç bilmiyoruz, o günden sonra izi bütünüyle kaybolur Stamata Revithi’nin. Ama iş bulabilmek için sandaletleriyle palas pandıras maraton koşabilen bu kadın ayakta kalmanın bir yolunu mutlaka bulmuştur diye ummak istiyor insan.

Katherine Switzer

Maraton koşan kadınların arkası gelir…

1922’de Paris’te yapılan ilk Kadınlar Dünya Oyunları’na 15.000’den fazla kadın katılır.

1926’da Londralı Violet Piercy, Uluslararası Atletizm Federasyonu’nun kayıtlarına geçen ilk kadın maraton koşusunu yapar, derecesi 3 saat 40 dakikadır.

1928 Olimpiyatları’nda kadınların -çoğu kısa mesafe olsa da- atletizm dallarında yarışmasına izin verilir.

1967’de Katherine Switzer, ABD’nin en eski uzun mesafe koşusu Boston Maratonu’na resmi olarak katılan ve bitiren ilk kadın olur(7).

Kathrine Switzer, atletizme 19 yaşında, New York Syracuse Üniversitesi’nde gazetecilik okurken başlar. Kadınlar takımı olmayan üniversitede erkek atletlerle birlikte idmanlara katılan Kathrine Switzer, katılım başvurusu için Boston Maratonu komitesine gönderdiği formda adını “K.V. Switzer” olarak yazar ve kadın olduğunu anlamayan komiteden katılma onayı alır.  Yarış günü üniversitenin atletizm antrenörü, komiteden bütün takım için topluca aldığı göğüs numaralarını dağıtır ve genç kadın üzerinde “K. Switzer 261” yazılı göğüs numarasıyla başlama noktasında toplanmış yüzlerce erkek atletin arasına karışır. Start tabancasının patlamasıyla maraton başlar. İlk kilometreler sorunsuz geçer, hatta yol boyunca bekleyen kişilerin çoğu kadın olduğunu fark edince alkışlayarak onu cesaretlendirir. Ancak 7. km koşulurken onu fark eden bir komite üyesi arkasından koşarak genç kadına saldırır ve onu zorla yarış dışına itmeye çalışır. Kendileri de yarışa katılan antrenörünün ve erkek arkadaşının yardımıyla saldırgandan sıyrılan Kathrine Switzer hızlanarak arayı açar ve koşmayı sürdürür.

Kathrine Switzer yarışın başlamasından 4 saat 20 dakika sonra bitiş çizgisini geçer. Bekleyen gazeteciler soru yağmuruna tutar genç kadını:

“-Bu yarışa katılmanın sebebi neydi?

 -Çünkü koşmayı seviyorum.

 -Tamam ama bunun için neden Boston Maratonu’na kayıt oldun ki?

 -Çünkü kadınlar da burada koşmayı hak ediyor.

 -Tekrar koşacak mısın?

 -Evet.

 -Takımınızı diskalifiye edecekler.

 -O zaman başka bir takım kurarız.”

Yarış komitesi başta Kathrine Switzer’in derecesini kayda geçirmek istemese de sonunda pes etmek zorunda kalır çünkü yazılı yarışma kuralları arasında kadınların yarışa katılamayacağı hükmü yoktur zaten; kuralları belirleyen erkeklerin aklına bir kadının da maratona katılmak isteyeceği hiç gelmemiştir.

Bu yarıştan sonra gelenekçi -ve cinsiyetçi- basının ve tutucu kamuoyunun kopardığı yaygara sonucu kadınların erkeklerle birlikte herhangi bir atletizm yarışına katılması yasaklanır. Ancak kadınların buna karşı mücadelesi güçlenerek sürer ve 1972’de kadınlar Boston Maratonu’na katılmaya resmi olarak hak kazanır.

Ancak yine de ayrımcılık ve küçük görme sona ermiş değildir. 1972 maratonuna altı kadın katılır ama koşularına erkeklerden 10 dakika önce başlamaları koşulu getirilir, bir çeşit avans yani. Kadınların start tabancası patladığında ilginç bir şey olur, tüm kadın atletler yere oturur! Beklerler, ta ki erkekler için başlama işareti verilinceye kadar, o zaman onlar da erkeklerle birlikte koşmaya başlar.

Koşunuz hiç durmasın, Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun…

  1. Baş solist (prima donna: kadın, primo uomo:erkek).
  2. Maraton Yunanca “rezene” anlamına gelir, Maraton Ovası gerçekten de yabani rezenenin çokça yetiştiği bir yerdir.
  3. Herodotos, "Tarih", sf. 460, Çev. Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi, 1973.
  4. Öykünün bu sürümünde ulağın adı Philipides olur.
  5. Bizdeki nalın, takunya benzeri bir terlik olmalı.
  6. Kimi kaynaklarda, Stamata’nın tek kişilik maratonunu yarışlardan bir sonraki gün koştuğu yazılıdır.
  7. Aslında Boston Maratonu’nu koşan ilk kadın Kathrine Switzer değildir. Ondan bir yıl önce, 1966’da Roberta Louise Gibb adlı genç bir kadın da yarışı tamamlamıştır ancak Gibb yarışa bir göğüs numarası almadan ve erkekler başladıktan yarım saat sonra gizlice başladığı için derecesi resmi kayıtlara işlenmemiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi