İmaj her şey ise; evet, yanındayız

Son Güncellenme Tarihi: Eylül 28, 2022 / 07:38

“Köprüden önce son çıkış” olarak değerlendirilen seçimler için saflar artık netleşiyor. Konuşulan bir sürü aday ismi, ittifak, işbirliği, model vesaire yanında üstünde durulması gereken önemli bir gerçek var. Muhalefeti temsilen aday olacak kişi; toplumun yarısına yakınında yaratılan algı gereği güçlü, kudretli, azametli, korkusuz ve sarsılmaz bir imaj ile yarışacak. İmaj kavramını mahsusen kullanıyorum, çünkü yakıştırılan sıfatların ete kemiğe bürünmesi ve bir kişide vücut bulması mümkün değil.

Tayyip Erdoğan’ın senelerdir monolog yapmasının, karşıt görüşlü kimselerle yüzleşmekten kaçınmasının, hiçbir tartışma meclisine dâhil olmamasının veya bir takım imaj yapıcılar sayesinde özellikle “dâhil edilmemesinin” nedeni işte bu; “gerçeği yansıtmayan imajı muhafaza eylemek”. Hani şu zaman zaman “Nerede o eski günler…” tadında internet ortamında paylaşılan, seçim öncesi açık oturumların bugün olmayışının en önemli nedeni de yaratılan algıyı bozmamak ve bu imajı korumak. Çünkü kendileri de çok önemli bir şeyin farkındalar. İç ve dış politikalardaki tutarsızlıkların, benzeri görülmemiş ekonomi modelinin, tarihi gerçeklerin çarpıtılmasının, Mavi Marmara’da kasıtla öldürülen yurttaşlarımız için hesap sorulacağı söylendikten bir süre sonra “Giderken bana mı sordunuz?” denmesinin veya “Kaşıkçı Cinayeti” için tüm dünyaya racon kesilmesi sonrasında “Katil Selman”ın kucaklanmasının bir açıklaması olamaz. Veya çıkıp objektif bir tartışma zemininde; “Biz göreve geldiğimizde 30’un altındakiler oy kullanamıyordu. Bunu 25 yaşa, 18 yaşa indiren de biziz. Çünkü CHP, gençlere güvenmiyordu…” denirse, kuvvetle muhtemeldir ki; ortada imaj falan kalmaz.

Tarihi olarak kısa bir zaman dilimi olmasına rağmen, demokratik bir rejimde iktidar kalmak için yirmi yıl oldukça uzun ve iddialı bir süre. Ve kabul etmeliyiz ki bunu başarmış bir yapı var karşımızda. Üstelik; “17-25 Aralık” gibi, “darbe girişimi” gibi ya da son zamanlarda gün yüzüne çıkan “Peker’in ifşaatları” gibi badireleri de atlatarak yollarına devam ettiler. Bunu yarattıkları imaja borçlular. O yüzden; zaman zaman partilerindeki dejenerasyonu dahi kabul etmek pahasına bu “imajı” korudular, ona dokundurmadılar. Bu imajın zarar görmesi, kurallı kuralsız bir sürü işin becerildiği bir çıkar organizasyonunun, bir başka deyişle “düzenin” çökmesine sebep olacaktı. “Ona dokunmak ibadettir” gibi aşırı ve uhrevi bir anlam yüklemeye varan ifadelerin nedeni bu imajın göreceği zarardan duyulan korku ve onu tahkim etme gayretidir. “Günümüzün Deniz Gezmiş’i” gibi ifadeler ise sözü söyleyenin önemsizliğinden azade, siyaseten boşluk bırakmamaya yöneliktir ve onun kapsayıcılığını imler. Ete kemiğe bürünmüş hâli, herhangi bir karşıt unsur ile yüzleşemeyecek durumda iken, bütün “en”ler ve güç kavramının içine sokulabilecek tüm diğer kavramlar ve sıfatlar, yalnızca onun imajında mündemiçtir.

Son dönemde; fotoğraf karelerinden ve TikTok kalitesinde videolardan çıkarılan anlamlar ile siyasi analizler yapılıyor. Bunun amacı, gerçeği imaja tevil etmektir. Gerçekte olmayan bir şeyi, varmış gibi pazarlama stratejisinin bir veçhesidir. Hakkını teslim etmek gerek; ucuz da olsa, hedeflenen kitle açısından bakıldığında da bir iletişim başarısıdır. Yani “İmaj hiçbir şeydir, susuzluk her şey…” kalıbını aklımıza sokan reklam, burada doğruyu söylemiyordur. İmaj bugün Türkiye’nin kaderi ve geleceği için susuzluktan da önemli bir şeydir. İmaj; bu yazının olduğu gibi, Türkiye’nin siyasi iktidarının da “leitmotiv”idir.

İşte; Kemal Kılıçdaroğlu veya o kişi her kimse, adaylık sürecinde bu imajla kapışacaktır. Umarım yeri geldiğinde doğa yasalarını, bilimi, tarihi, teamülleri, hatta kendi söylediklerini bile inkâr edebilecek bir gerçek dışılık ile rekabet edeceğinin farkında olur. Umarım; onu özellikle kaçındığı rasyonel tartışma zeminine, yani mindere çekmeyi başarır. Umarım; “gerçek” ile “imaj” arasındaki uçurumu, topluma anlatabilme kabiliyetini gösterir.

Tüm temel politikaların iflas ettiği, demokratikleşme sürecinin sekteye uğradığı, adalet mekanizmasının felç edildiği, fikir ve ifade hürriyetinin metinlerde kaldığı, kamu kaynaklarının uyduruk ihalelerle ona buna peşkeş çekildiği, devletin kurumsal ciddiyetinin liyakatsiz insanlar eliyle ciddiyetsizliğe dönüştüğü milliyetçilik makyajlı dinbaz dönemin kapanması için, kim aday olacak ise onun yanındayız…

Balkan göçmeni bir ailenin oğlu olarak 11 Ağustos 1979 senesinde Samsun’da doğdu. İlk, orta, lise ve inşaat mühendisliği eğitimini Samsun’da tamamladı.
Samsun’da 3 senelik kamu hizmetinin ardından İstanbul’da çeşitli inşaat firmalarında üst düzey yöneticilik yaptı.
Mesleki, edebi ve siyasi fikir yazıları yazdı ve sadece yazıya layık olmaya çalıştı. 2020 senesinden beri de Gazete Pencere için haftalık yazılar yazmaktadır.
Evli ve iki çocuk sahibi olan Acar profesyonel iş hayatına 2021 senesinden beri yurt dışında devam etmektedir.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top