İMGELERİN GÜCÜ ADINA !

Son Güncellenme Tarihi: Ocak 10, 2021 / 15:47

Arizona; Phoneix’li Jake, geçtiğimiz hafta Amerika kongre binasının basıldığı Trump yanlısı protestolarda, olayın kendinden daha çok öne çıkan bir figür oldu. Bunda en büyük rolü, Jake Angeli’nin protesto kostümü oynadı.Tarihteki pek çok olay gibi bu da hafızalarımıza görsel simgesi ile kazınmış oldu: Viking şapkalı protestocu !

Bu tür olaylar, özellikle toplumun tümü tarafından içselleştirilmemiş alanlarda yaşandığında, geride kalan çoğunluğa, izlencelik bir tiyatro oyunu gibi geliyor. Aslında izlencenin tehlike boyutu, şiddet içermesi, ölümlerle dahi sonuçlanabilmesi gibi gerçekler, sanatsal amaçla yapılan tiyatroya haksız bir itham da olur. Bu tür olaylar düpedüz, ilkel çağlardaki arena eğlencelikleri. Sanki Mortal kapısı açılıyor, gladiusu elinde tutan bir gladyatör, gösterişli kostümü ile binlerce kişinin inlettiği arenanın devasa zemininde boy gösteriyor, az sonra Vital kapısından içeri girecek insan yada hayvan olan düşmanını bekliyor. Sonrası tarihin en vahşi ve anlamsız karşılaşması. Mutlaka bir canlının diğerini canice katlettiği bir son ile biten bu çarpışma sırasında kalabalıklar fanatizmde tek yürek oluyorlar. Şimdinin arenaları, binalar, köprüler, yollar veya meydanlar. Fanatik izleyicileri ise ekran başında. İzlencenin kurgusu da etkisi de, gerçekleştiği yere göre değişim gösteriyor.

Amerika’ya geri dönersek, bu gösteriden hafızalarımızda 30’lu yaşlarındaki bu genç adam kaldı. Daha önce pek çok etkinlikte de boy gösterdiği anlaşılan ancak herhangi bir sabıkası bulunmadığı için serbestçe evine dönmesine izin verilen Jake, hep yaptığı gibi “Beni Q gönderdi“ diye bağırıyor. Daha önce 5 Kasım gününde de kongre binası önünde, özgün kostümü ile yer almıştı. Bu faaliyetleri süreklilik gösterdiği için bu kez tutuklanmamasına karşılık, ABD devleti takibe aldığını açıklasa da, Jake umursamadı, tahminimce ekran başında geçen yaşamından sıkılmış, biraz sahicilik arayan, rolünün de gayet farkında olan bir zamane olduğundandır. Amerika’daki bu izlence, kırılıp dökülen eşyalar, mobilyalar, ve bolca çer çöp ile sona erdi.

Her başarısız temsil gibi, sebepler ve içerik geri planda kaldı; ne? ve neden? sorularını sormak yerine, insanlar nasıl ve kim ile olduğu ile daha çok ilgileniyor olayın.

Bu olay, baştan sona Jake ile oldu. İlkel çağlardan gelen içgüdüsel bir alışkanlıkla diyelim, göstermeyi sevdiği düzgün fiziği, boyalarla kaplanmış Jake’in. Bu imgelerde bir oy mühürü, tuğlalar ve mandala görüyoruz. Her birinin imgesel anlamlarına uzansam sayalar yetmez!

VİKİNGLER O ŞAPKAYI HİÇ TAKMADI !

Kafasında asıl dikkat çekici olan, kürkle kaplı bir Viking kaskı var. Bir kurgu dizi marifetiyle toplumda, özellikle de güce tutkun erkek bireylerde yarattığı ruh halini sekteye uğratmak istemem ama, bildiğimiz üzere gerçek Vikinglerin o kasklardan kullandığına dair hiç bir kanıt, hala, bulunamadı. Onlar kendi yaptıkları, çoğunlukla deriden düz kasklar kullanıyorlardı. Bugün Jake’in kafasındaki o efsanevi başlık aslında 1870’lerde besteci Wagner, Der Ring des Nibelunger isimli operasını sahnelemek istediğinde, kostüm tasarımcısı Carl Emil Doepler tarafından yaratıldı. Tasarımcının ilham kaynağı ise Vikinglerden çok daha önceki kültürlerin, bazı kaynakların belirttiğine göre de Şamanların kullandığı başlıkların görüldüğü, eski resimler ve gravürlerdi. Kuzey Avrupa’da dini ritüelleri gösteren bir takım görsellerde din adamlarının bu törenlerde böylesi başlıklar kullandığı görülüyor. İlkel çağlarda, Şamanlardan Kızılderililere kadar görülen gücün simgesi olan, kişiye ayrı bir statü tanımlayan ve onu diğerlerinden farklılaştıran bir eşya olarak boynuzlu, tüylü başlık, içinde bulunduğumuz çağda da önemini böylece koruyor.

Jake’in başlığı, onu saran kürkü, bedeninde boyalı figürleri, elindeki ve yüzündeki bayrağı, kaslı ve çıplak göğsü, imgelem dünyamıza böylece titizlikle işlenmiş oluyor. Sonrasında sosyal medyada dönen görseller ve esprilerin, hatta bazı saf insanların sorgusuzca hemen kapıldıkları “Simpsonlar isimli çizgi film bu olayı daha önceden bilmişti“ saçmalığının da bunda etkisi var. Bilgi yayılıyor. Trump izlencesi amacına ulaşıyor.

ORTAM MESAJIN KENDİDİR

Zaman görsellik çağı. Kısa, anlık, geçici mesajların kitlesel anlamda büyük bir hızla yayılabildiği, doğrularla yanlışların bir arada olduğu bir iletişim çağı aynı zamanda. Görsellik, yani imgeler bu nedenle de önemini koruyor. Kanadalı iletişimci Marshall McLuhan,1964 yılında kaleme aldığı ve dilimize isminin sadece yarısı olan Medyayı Anlamak başlığı ile çevrilen kitabı “Understanding Media; The Extentions of Man” de tarihe geçmiş şu sözü  söylemiştir:  “Ortam mesajdır” (Medium is the message).

McLuhan’ın burada bahsettiği mesaj, içerik ve içeriğin karakteridir. Ortam ise insanlığın sahip olduğu iletişim araçları olarak yorumlanmalı. Kitabın yazıldığı dönemde radyo, televizyon, fotoğraf, sahne sanatları, grafik tasarım, edebiyat, hatta mimarlık gibi alanlar bu kitaba konu olan ortamlar iken, buradaki görüşler bugün içinde bulunduğumuz dijital çağda da fazlası ile geçerlidir. Bu geçerliliğin en güçlü aracı ise imgedir.

McLuhan, görüşünü çok sevdiğim bir örnekleme ile anlatır. Ona göre örneğin elektrik saf bir bilgidir. Oysa ampul, veya lamba içeriğin ta kendisidir. Bu nesne hem kendi imgesi ile, aslında bir bakıma tasarım özellikleri ile bir söz söyler, bir mesaj iletir; hem de insanların ışığında yemek yediği, kitap okuduğu bir araya geldikleri bir atmosfer yaratır; sosyal bir çevre oluşturur. Böylelikle oluşan ortam mesajın kendisi haline dönüşür. İmgesel dünyamız algılarımızı yaratır.

Gerek iki veya üç boyutlu, gerekse günümüzdeki akışan tasarım alanları söz konusu olduğunda imge, yaratıcı işlerin odağında yer alır. Kelimenin etimolojisi bir o kadar da geniş kapsamlı ve heyecan verici. İm, imge, simge, işaret, iz, yansıma, kopyasını üretme anlamlarında çeşitlenebiliyor. İmge aynı zamanda tasarımın İngilizce karşılığı olan design kelimesi ile bağlantılıdır. Daha önceleri yazdıklarımda bahsettiğim gibi, ilk arazi ölçme ve bu ölçümleri işaretlemekten doğan veya insan belleğinden yüzeylere yansımış, yaşanmış veya yaşanmadığı halde korku duyulan olayların ilk işaretleri, ilk görselliği, imgeler dünyasını oluşturmuş. Yazıyı oluşturan tipografiye, dini sembollere, markaların kullandığı logolara, ülkelerin bayraklarına, nihayetinde çeşitli oluşumların kendilerine mal ettikleri örneğin gökkuşağı gibi görsel unsurlara kadar tüm dünyamız imgeler ile sarmalanmıştır. Bu görsellik topluca, tek seferde, belirgin bir söz söylemeye yarar.

İKONLAR VE GÜÇ

İkon kelimesi kökünü dini sembollerden alır; ve sembol birbirini tamamlayan iki parça , bir araya geldiğinde ortaya çıkan güç veya güzellik anlamına gelir antik dünyada. Hristiyanlığın yayılmasından hemen önce, insanların hemen hemen tüm ruh durumları için veya kaygılandıkları duygular için ikonalar üretmesi adettendi. Bu ikonlar hatıralar ve gerçek arasında, veya mutluluklar ile kaygılar arasındaki türlü durumun yansıması olan birer  yaratıcı üretim, birer imge idi. Tarihe Bizans ikonoklazmı olarak geçen ve Wikipedia’dan “tasvir kırıcılık” tercümesini gördüğüm bir dönem sonrasında, imgenin gücünden bahsetmek daha da mümkün oldu. Sanat tarihçisi Freedberg ‘in notlarından bildiğimize göre Bizans imparatoru işgal ettiği her yere kendi imgesini de götürürdü. Bu imgeye zarar veren İmparatora düşmanlığını açıkça beyan eder. Bu imgeye tapınan da ona olan bağlılığını ifade eder.. Bizans imparatorluğunun imgesel dünyası Aristo ve Plato’nun form, yani şekil hakkındaki düşüncelerinin yani sonsuz olan ile maddesel olanı tartışagelen felsefenin, bir bakıma güçlü bir teokratik anlayışın da üzerine kuruludur. Bu çizgiye en başından itibaren günümüzün siyesi liderlerine kadar bakıldığında, insanlığın bir arpa boyu yol alamadığını görmek, sadece biçemin değişimine tanıklık etmek, bana göre asıl yıkıcı olan.

Hristiyanlık, eşyalar, kostümler, yapılar ve ritüller üzerinden imgenin gücünü olabildiğince  etkili bir biçimde kullanırken, İslamiyet imgeyi, ikonları yok sayar; kuşkusuz bunun Müslüman toplumlarda görselliğe ve hayal gücüne dayalı mesleklerin gelişmesinde, benimsenmesinde büyük etkileri ve sonuçları olmuştur.

İkonun dini anlamından çıkıp, toplumda özellikle yaptığı işlerle ve başarıları ile öne çıkan kişiler, veya kentlerde özellikleri ile dikkat çeken yapılar için kullanılan olumlu bir sıfat olması geçtiğimiz yüzyıla ait bir durumdu. Örneğin kentlerin müze yapıları çoğunlukla ünlü mimarlara ikonik çizgilere sahip bir biçimde yaptırılmaktadır. İmgesel bakımdan güçlü olan bu yapılar, bir bakıma bulundukları yerin, şehrin birer işareti konumunu kazanırlar. Kuralları yıkan insanlar ikonoklastlar olarak tanımlanır.

Günümüzün eğilimi bundan farklı. Kelimeler taşıdıkları anlamları kaybetmekteler; sanıyorum kültürel, yaşamsal ve bilinçsel bir yozlaşmanın sonunda her şey birbiri ile eş, hiçbir şey de bir diğerinden farklı olamaz hale evriliyor. ikon da artık görsellikle, yani imaj ile, imge ile neredeyse eşdeğerdir. İkoncanlar vardır. Bugün sosyal medyada, duygularımızı sözcüklere gerek kalmadan küçük ikonlarla ifade edebiliriz. İkon imgedir, imge ise imajdır. Bir eskilerde iyi iş yapmış bir reklamın habercisi olduğu gibi imaj (görsellik) ise her şeydir!”

Bugün algılarımızı yönlendiren görsellik Jake kadar ucuzlaşmış, imajlaşmıştır. İmaj Türkçemize image yani görsel anlamındaki Latin köklerinden geçmiştir. John Lennon sesinden bir yaşam felsefesi edindiğimiz “imagine”, hayal et ! kelimesinin kökü de buralarda, yani imgenin ta kendisindedir.  Buradaki eylem, Arapça’daki alametin kökleri ile aynı yere çıkar: Hayal etmek, hayallerin taşıdığı anlam veya işaret.

İnsan beyninin, bir iz bırakma güdüsü ile, taklit etmeye evrilen yaratıcı zekası, sonrasında onu hayal etmeye ve algılar dünyasını görsellikle ifade etmeye yöneltmiştir.

Günümüzde algıların görselliğe yansıması tersine dönmüş gibi görünüyor. Görsellik algıları hiç olmadığı kadar yönetmekte. Gerçeklik hiç olmadığı kadar kurgusallaşmış durumda ve imgeler bu motivasyonun en büyük aracı.

Görme Biçimleri eseri bir kült olan John Berger, tüm reklamların kaygılar üzerine çalıştığını söyler. Burada reklam veya tanıtım olarak çevirebileceğim kelime publicity, ve bu aslında halk arasında yayılan demek. Jake’in bireysel sahnesi kongre binasıydı. Buradaki kostümü aslında görünenden çok daha fazlasını bize anlattı. İmgeleri ile varoluşu ve algılarımızda yarattıkları üzerinde bana kalırsa hızlı ve esprili sosyal medya paylaşımlarından daha fazlasını hak ediyor.

Özlem Yalım

1972 Ankara doğumlu.1995’te ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden lisans derecesi olan Yalım, 1995-2000 yılları arasında kurucu ortağı olduğu Kilit Taşı tasarım ve mimarlık firmasında çok sayıda mobilya ve mekan tasarımı projelerine imza attı.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top