Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

İMKAN GÖRMEK

Bana kalırsa dünyayı görme biçimimiz bu Chicago Okulu’nun devreye girmesiyle bozulmaya başladı. Kent yaşamının sosyolojik bakış açıları ve parametrelerinin geliştirilmesi, bu konuda yazılan yüzlerce binlerce kitap, tez, araştırma ve bu çalışmaların hangi yöntemle yapıldıklarının sistematik bilgi kaynakları, onların yorumları, çıkarsamaları sayesinde sağlam bir havuz oluştu. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamaya denk gelenler için – ikna çalışmaları, algı yönetimleri konusunda kafayı yoranlar için de demeliyim – bilinen, denenmiş ve hatta yönlendirilmiş sularda yüzme imkânı doğdu. İktidar dediğimiz dişli aygıt kendi işleyişini sağlamlaştırmak, yağ gibi akmasını sağlamak için de aynı zamanda, bunu kullanmasını çok iyi bildi.

Ortaya yeni ya da denenmemiş ya da bilinen ama gözardı edilen bir yöntem konmadığı, sınanmadığı sürece allah iyiliğini versin e mi devleti olacağız. Deli bozuk bir şey, hani. Kimileri demokrasinin yayılması, gelişmesi diyor. Beni bir gülme tutuyor.

Geldiğimiz noktada, küreselleşme projesinin gerçeğe dönüşmesiyle ortaya çıkan sorunlar sadece siyaset bilimi, iktisat ve sosyoloji ile değil, felsefi bakışı da gerekli kılıyor. Evet, ortada bir sorun var. Sorunların ortaya çıkış biçimleri ayrı bir yazının konusu olsa da aklımızdan çıkartmamamız gereken şey küreselleşmenin nasıl bir proje olduğu ile de yakından ilgili. Bir gerçekle karşı karşıyayız; felsefi anlamda bireyin konumu değişti. Daha iyiye doğru mu değişti?

Küreselleşme bir değişimi vadederken (söz verirken) diğer taraftan talep etti. Bir ip var, o ipin ucunca iki kişi. Biri çekerken diğeri yakınlaşıyor, ama sonra o da çekmeye başlıyor. Sonuçta kazanan ipin kendisi olmuştur. Diğer yandan toplumu idare eden iktidar sahibi devlet organları değişimi nasıl dönüştüreceklerinin hesabını yapıp uyguladılar. Sonuçta küreselleşmenin bireysel ve toplumsal ölçekte nasıl yaşanacağı değil, devletler arası ilişkilerde daha neleri değiştireceği önümüzdeki yüz yılın merak konusu olmaya devam ediyor.

Başka biçimde olmayı açıkça ya da kodlarla, şifrelerle arzulamamızı kaçınılmaz kılan yeni bir yaşam tarzı olarak ilan edilmişti, küreselleşme… Buna hayır deme imkânımız var mıydı? Sartre bize, önümüze hiçbir şeyin hazır gelmediğini, ne yaparsa kendi başarısı olacağını ve bu nedenle kendini var edeceğini vurgulamıştı. Küreselleşme hazır kalıplar sundu ama kalıpların içinin nasıl doldurulacağı tam anlamıyla bir varoluş problemiydi. Bu noktada ülkece asırlardır sınıfta kaldığımızı söylersek, abartmış mı oluruz?

Robertson’dan alıntılayarak, “Küreselleşme tanım açısından dünyanın sıkıştırılmış bir hale gelerek, dünya ve dünyalılık bilincinin yoğunlaştırılıp tekleştirilmesi, tekelleştirilmesi” anlamına geliyordu. Bu noktada hatırlamamız gereken şeyin, küreselleşmenin modernite ile eşanlamlı olmadığı, modernitenin dayanaklarından farklı olarak küreselleşmenin ısmarlama bir bilinç yaratma stratejisi ve projesi olduğudur. Yine Robertson’un dediği gibi, “Modernitenin özne bağımlı, ölçülebilir ve şekilsel taleplerinden çok, küreselleşmede nesnelere bağımlı tüketim düzleminde “eşitleme” politikası güdüldüğü görülebilir.”

Küreselleşme milliyetçilik ve muhafazakarlığın karşısında yer alırken aynı anda bu grupların kendisini kullanmasına izin verdi. Milliyetçilik popülerize olarak şekil değiştirdi. Muhafazakarlık, görüşlerini yaymak için teknolojinin nimetlerinden faydalandı. Bu arada küreselleşmenin “sevimli” bir yüzünden bahsetmek gerekirse; dünya tabii küçüldü, dolayısıyla duygusal ve düşünsel açıdan dünyanın her köşesinde olup bitene karşı bir şeyler hissetmemizi sağlayan bir bilinç oluşturması “sevimli” bir yüzü olarak yer alıyor. Buradaki bilinç kavramı felsefe açısından ele alınabilecek bir bilinçlilik durumundan çok insani duyarlılık anlamını taşır. Ulaşamadığımız yaralara üzülmekle kaldık, o kadar. Devamında bizi bekleyen, küreselleşmeyle bir kas gibi geliştirdiğimiz “empati”nin, sanal dünyanın yakında bir hizmet olarak sunacağı “ihtiyaç” paketlerini sorgulamadan kabul etmemizi sağlayacak olmasıdır.  

Alım gücü, küçülse de daralsa da var olmaya devam edecek. Alım gücü olmayanlar sanal olmayan apokaliptik düzlemde hayatta kalış mücadelesinde yer alacak. Küresel ölçekte, üstelik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi