Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

İNŞAAT

İkili gruplar halinde geldiler. Biri etrafı görecek şekilde yerleşirken diğeri en doğru noktayı seçebilmenin getirdiği bir tür sorumluluk duygusuyla hareket ediyordu: Duvara dayandı ve “Burası!” dedi. Burası dediğini duyabilmenin sırrını belki açıklarım, birazdan.

Bir yuva inşa etmek için ihtiyacı olan her şey bu vadide var. Hem de nicedir var. Bizim atalarımızın çamur kaynağından faydalanarak ev yapmasının üzerinden tam on bir bin yıl geçmiş. Bugün bile Anadolu’da, Orta Doğu’da, eski Mezopotamya topraklarında kilden, suyla harmanlanmış topraktan inşa edilmiş iki göz evler mevcut. Ama bugün size anlatmaya çalıştığım başka bir ev. İnsan dışında başka bir canlının kilometrelerce gittikten sonra tam bu ovaya, yılın bu zamanında, bu hafif rüzgarlar eserken, güneş artık daha dik batmaya başlamışken kendilerine yuva yapmak, yeni nesil akrabalarını yetiştirmek için zorlu bir 1 ay geçirmek üzere gelmelerinden bahsediyorum.
Biz betondan evlerde otururken onlar da yuva inşa etmek için yer arama konusunda yeni bakış açıları geliştirmiş olmalılar, zira artık beton köprü altlarına, apartman balkonlarında üst duvar köşelerine, çatı saçaklarına, menfezlere kupon arazi gözüyle bakmasalar bile handiyse değerli buluyorlar. Doğru yeri bulduklarına inandıktan sonra bir memnuniyet konuşması geçiyor ki aralarında… Kulak kabartırsanız şunları duymanız mümkün, “Emin misin?”, “Tabii, canım. Hem güneş görüyor hem korunaklı”, “Yedisi birden sığacak şekilde olsun ama tamam mı?”, “Yedi mi diyorsun… Kısmet”.
Bildiğiniz, kırlangıç bunlar. Sadece kırlangıç.
Geçen yıl akrabalarının “bir aile kurmak” için inşa ettikleri yuvalara şöyle bir bakıp uzaklaşıyorlar. Hani hazır yapılmışı var, geç otur; değil mi? Hayır. Zaman içinde, eski yuvaların çoğunda yeni gelecek bebe kırlangıçlara zarar verebilecek parazitler oluşmuş. Hem erkek hem de dişi arkasını dönüp uzaklaşıyor oradan. İşte o yüzden boş kırlangıç yuvaları var, etrafta. Hiç fark etmediniz mi? Olsun, belki bundan sonra… Kısacık bir uğramayla içerdeki parazitlerin varlığını kendisi ve yavruları için bir tehlike oluşturacağını anlamasını ve bizim bunu anlayabilmek için kurduğumuz laboratuvarları da düşünürsünüz belki…
İkisi birden gelip ağızlarındaki çamuru topak yapıp duvara sıvıyor. Sonra gidip yeniden çamur topluyorlar. Sıvanan çamur önce küçük bir çekmeceye benziyor. Ayakta durabilsinler diye yapıyorlar, bunu. Yuva yavaş yavaş duvara monte edilmiş yarım kahve bardağı görüntüsünde olacak. İçinde oluşan tabana kendi tüylerinden birkaç tane, üstüne bir-iki çimen/çayır tutamı bırakacaklar. İşte o son tutam da bırakıldıktan sonra muhteşem zamanlamayla dişinin yumurtlama süresi başlayacak. Üç, şanslıysa yedi yumurta olacak. Belli bir sıcaklıkta tutmak için 17 gün kadar üzerinde oturacak, yumurtalarının. Bu süre içinde erkek kırlangıç ağzında getirdiği su ve yiyecekle besleyecek eşini. Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra anne/babanın birlikte inşa ettikleri yuvada bazen iki hafta bazen üç hafta palazlanacaklar. Her defasında anne ya da bana kırlangıç ağzıyla besleyecek yavruları… Sonra ilk uçma denemeleri anne gözetiminde başlayacak. Bu sancılı bir dönem zira etrafta kedi, karga, atmaca ve dahi birçok cehennem tasavvuru var. Ama en kötüsü henüz kendine eş bulamamış bir erkek kırlangıcın başkasının yuvasındaki yavruları öldürüp çiftin boşanmasını sağlamasında… Yapıyormuş bunu erkek keratalar!
Sonuç olarak, bizim balkona yuva yapmaya başlamış kırlangıçlardan bir tanesine sordum, “Tüylerin çok güzel ama kuyruğun niye çatallı?” diye. Dedi ki, “Unuttun, değil mi?”. Şaşırdım ve suskunlukla karşıladım. “İlk ateşi tanrılardan alıp size getirirken bir tanesi fena kızdı, üzerime alev topu attı, kuyruk tüylerimin ortası yandı.”
Efsanelere, mitlere açık olursan her şey konuşur. Bugün zırvalayan makam sahibi insan öbeğinden daha anlamlı konuşur, üstelik. Tüm sistemlerin biyolojik planda didaktik bir değeri olabilir. Geriye kalan alandaki her şey aşktır, umuttur, yenidir ve döngüsel değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi