İnsanın kitabını Çocuk yazar!

Son Güncellenme Tarihi: Kasım 20, 2022 / 01:35

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü… Çocuklar üzerine çok söz söylenecek, etkinlikler düzenlenecek, çocuk haklarına yönelik duyarlılık ve farkındalığı artırma yolunda çabalar sergilenecek. Elbette ilgili sivil toplum örgütleri üstlerine düşeni yapacaklar. Bu arada hiç kuşkusuz iktidar da kendi bünyesindeki ilgili birimleri seferber edip meydanı kimselere bırakmama yolunda resmi-bürokratik birtakım girişimlerle boy gösterecek. Kambersiz düğün olmaz! Çocuk ve çocukluk üzerine bir hayli kalem oynatmış biri olarak yazdıklarımdan bir kesiti bu önemli günde ben de paylaşıma açmadan edemedim. Hepimizin içinde büyümeyen bir Çocuk var ve büyümek, olsa olsa ona takılan bir “maske”den başka bir şey değildir notunu da düşerek…

“My heart leaps up when I behold
A rainbow in the sky;
So was it when my life began;
So is it now I am a man;
So be it when I shall grow old,
Or let me die!
The Child is father of the Man;
And I could wish my days to be
Bound each to each by natural piety.” *


18. ve 19. yüzyıl İngiliz edebiyatının büyük romantik şairi William Wordsworth’ün 1802’de yazdığı “Kalbim Yerinden Fırlar” (My Heart Leaps Up) başlıklı, aynı zamanda “Gökkuşağı” olarak da bilinen yukarıdaki şiir, şairin bütün eserlerine hâkim ve “doğayı teslim almak”la övünen endüstri çağı insanının bu yıkıcı/zehirli itkisine tepki olarak doğayı yüceltip onu insan ve kültür karşısında önceleyen duyarlılığının nadide bir örneğidir. Bu aynı zamanda şairin en popülerleşmiş şiiridir, ama popülerliği en çok besleyen, onda yer alan “Çocuk İnsanın babasıdır” (The Child is father of the Man) dizesidir.

Dize, insan varlığını ruhsal, duygusal ve zihinsel bakımdan tohumlayan, biçimleyen ve “yapan”ın çocukluk olduğunu çok anlamlı ve çarpıcı aksettirir.

Belki buna “komşu” mahiyette ve aynı ağırlıkta olduğunu hep içim ürpere ürpere duyumsadığım bir diğer ifade de Doğan Cüceloğlu’nun Cemil Sönmez’den aktardığı “İnsanın anavatanı çocukluğudur” sözüdür.

Bunlara Hacı Bektaş Veli’nin o şahane “Okunacak en büyük kitap insandır” sözünden esinle bir eklemede de biz bulunarak diyelim ki “İnsan”ın kitabını Çocuk yazar!..

Çocuk gerçek, yetişkin maske

Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü… “Çocuklar” üzerine çok söz söylenecek, etkinlikler düzenlenecek, çocuk haklarına yönelik duyarlılık ve farkındalığı artırma yolunda çabalar sergilenecek. Elbette ilgili sivil toplum örgütleri üstlerine düşeni yapacaklar. Bu arada hiç kuşkusuz iktidar da kendi bünyesindeki ilgili birimleri seferber edip meydanı kimselere bırakmama yolunda resmi-bürokratik birtakım girişimlerle boy gösterecektir.

Kambersiz düğün olmaz! Çocuk ve çocukluk üzerine antropolojik-sosyolojik ilgiyle bir hayli kalem oynatmış biri olarak bu çerçevede yazdıklarımdan bir kesiti ben de bu önemli günde aşağıda paylaşıma, ilginize ve değerlendirmenize açmadan edemedim.

Evet, hepimizin içinde büyümeyen bir Çocuk var.

Ve büyümek, olsa olsa ona takılan bir “Maske”den başka bir şey değil.


Çocuk, “Robin Hood”dur

Hocaların hocası Prof. Ünsal Oskay’dan duyduğum pek çok unutulmaz söz arasında beni en çok düşündürenlerden biri de şöyledir:

“Çocukluk, insanlığın prehistoryasına dönüştür”.

Uzun yıllar önce “Çocukluk” üzerine bir belgesel için düşünme egzersizleri yaparken Ünsal Hoca bize adeta gönüllüce ders verirken şu değerlendirmesinin bir parçası olarak sarf etmişti o sözleri: 

“Çocuk, Robin Hood’dur. Para dışındadır çocuk, otoritenin dışındadır. Gelenekleri falan bilmediği için her yaptığı işe istediği için başlar, sıkıldığı anda bırakır. Çocuğun bütün davranışları ‘yarar-dışı’, yararcılıktan uzaktır. Sırf kendi içindeki şeyle ilgilenir; sevinmek, mutlu olmak… Çocukluk bir tür insanlığın prehistoryasına dönüştür. Mülkiyetin, otorite farkının olmadığı bir döneme… Doğaya en yakın, bozulmamış halimize… Oysa sosyalizasyon, bunun mümkün olduğu kadar kişiliğin oluşum sürecinde izinin kalmaması için, ileride hatırlanabilecek hiçbir şey olmaması için, çocukluk sürecini kısaltır”. 

Çocuklukla savaşan yetişkinlik

Ünsal Hoca’nın sözlerinden gayet açık seçik anlaşıldığı üzere, çocuğu “çocuk” olmaktan bir an önce çıkarma yolunda kararlı bir yönlendirme, güdümleme ve biçimlendirme, mevcut sosyo-ekonomik sistemin çocuğa yaklaşımında “politik” bir stratejidir.

Bu sistem uyarınca çocukluk, çabucak aşılması gereken bir “anomali”, yani kural-dışılıktır yetişkin dünyası için… O yüzden bir an önce çocuğa “yetişkin kültürü”nü aşılamak, öğretmek ve özümsetmek yoluna gidiliyor. Bu da yetişkinlikle çocukluk arasında, yetişkinden yana ve çocuğa karşı asimetrik, hiyerarşik, eşitsiz, yani “politik” bir ilişkinin kurulmasına yol açıyor.

Söz konusu asimetri, antropolojik tabirle “kültürleme” ya da Ünsal Hoca’nın belirttiği üzere toplumsallaşma (sosyalizasyon) denilen bir süreç sonucu meşrulaştırılıyor. Bu süreç işlerliğinde pasif bir alıcı konumuna yerleştirilen çocuğa toplumun değerleri, davranış normları aktarılıp benimsetilmeye çalışılıyor.

Çocuklar kültürü “üretir”

Ancak çocuklar kültürü öğrenen varlıklar oldukları kadar, hatta belki ondan daha çok “kültür üreten” varlıklardır. Bu gerçeğe ilk dikkat çeken isim de gelişim psikoloğu ve düşünür Jean Piaget.

Piaget, çocukların düşüncelerinin, yetişkinlerinkinden “nitelik” itibarıyla farklı olduğunu ayrıntılı gözlemlere dayanarak ileri sürmüş, dahası, çocukların yetişkin kavramlarını anlama sürecinin de özgün bir yapılanma içerdiğini tespit etmiştir. Ona göre çocuklar, büyüklerin düşünüp-söylediklerinin ve yapıp-ettiklerinin pasif alıcıları olmayıp, kendi dünya anlayışlarını kendileri inşa etmektedirler.

Bu yaklaşım, Fransız antropolog Claude Lévi-Strauss’un katkılarıyla daha ileri aşamaya vardırıldı. Lévi-Strauss’un antropolojik ilgiyi insanların anlam üretme süreçlerine yönlendirmiş olmasından hareketle çocukların aslında yetişkin yaşamına ilişkin kendi anlama ve kavrama çerçevelerini yapılandırdıkları konusu gündeme gelmiştir. Bağlantılı olarak, çocuğun etkileşime girdiği tüm insanlar tarafından üretilen anlamlardan hareketle, tamamen kendine özgü bir kavrayış çerçevesi yapılandırdığı görüşü yaygınlık kazandı.

Aslolan Çocukluk, gerisi boş!

Demek ki çocuklar kendilerine yetişkinlerce empoze edilen kültürün ürünü olmuyor, ama kültürü “üretiyorlar” ve ürettikleri kültürle kendilerinden bir yetişkin yoğuruyor, bir ömür boyu da onun üzerinde kendi hükümlerini icra ediyorlar.

Demek ki insan çocuklukta ortaya çıkıyor ve ömrü boyunca o ortaya çıkışın sonucuna; getirileri-götürülerine, bedeline, ceremesine katlanarak yaşıyor.

Demek ki büyümek, yetişkinlik, olgunluk, yaşlılık, ihtiyarlık; hepsi boş. İnsanın varlığını, içinde en merkezi noktaya yerleşmiş bir “Çocuk” yürütüyor, yönetiyor, yönlendiriyor.

Çocukluk, insan varoluşunun temeli…

Çocuk, insanî koşulun merkezi…

Ve başa dönüyoruz, çocuk insanın babası, çocukluk anavatanı…

__________________

*“Gökkuşağı görmeyeyim
Kalbim yerinden fırlar:
Çocukluğumda böyleydi,
Büyüdüm, hâlâ böyleyim;
Ve yine olayım böyle bir ihtiyar,
Yoksa öleyim!
Çocuk babasıdır İnsanın
Ve birbirlerine, dilerim,
Doğaya imanla eklensin günlerim”


(William Wordsworth, Bir Bulut Gibi – Seçme Şiirler [Türkçesi: Nazmi Ağıl], VakıfBank Kültür Yayınları, 2020, s. 25)

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde fizik antropoloji öğrenimini tamamladıktan sonra (1983) aynı üniversitede paleoantropoloji alanında yüksek lisans yaptı (1986). Sonrasında Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda (SOAS) sürdürdüğü lisans-üstü eğitiminde Yakın ve Orta Doğu Çalışmaları (Area Studies: Near and Middle East) programında sosyal antropoloji odaklı olarak ikinci yüksek lisans derecesini aldı (1990). Ardından aynı okulun Antropoloji ve Sosyoloji bölümünde “din antropolojisi” alanında doktorasını tamamladı (1994). 1984 yılında Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde başlayan akademik yaşamında 1988-1994 yılları arasında lisansüstü çalışma amacıyla Londra’da bulunduktan sonra Hacettepe-Antropoloji’ye geri dönerek 2000 yılında doçent oldu. Ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim ve Etnoloji Bölümü’ne geçiş yaptı ve burada profesör oldu (2006). Uzun yıllar Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde antropoloji dersleri verdi ve ODTÜ’de 2007’de eğitim-öğretime açılan Sosyal Antropoloji yüksek lisans programının hazırlık ve uygulama aşamalarına katkıda bulundu; bu program çerçevesinde ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde 2014 yılına kadar ek-görevli öğretim üyesi olarak çalıştı, dersler verdi. 2003-2004 yılları arasında Can Dündar’la birlikte Milliyet gazetesi bünyesinde “Milliyet-Popüler Kültür” ekini çıkardı. Sonrasında 2006-2008 yılları arasında BirGün gazetesinde, 2009-2011 ve 2018-2020 yılları arasında T24 internet gazetesinde, 2011-2015 arasında Radikal gazetesinde ve 2015-2018 yılları arasında da Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı, aynı gazetede 2018 yılı başında yayıma giren “Cumhuriyet PA7AR” ekinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Halen Gazete Pencere’de yazmakta ve “Pencere Pazar” ekinin yayın yönetmeni. Bunun yanı sıra Youtube üzerinden yayın yapan Bidebunuizle kanalında gazeteci Yavuz Oğhan’la “Büyük Resim” adlı programı izleyiciyle buluşturuyor. Diğer eserleri: Batı’da Bir Nakşi Cemaati: Şeyh Nâzım Kıbrısî Örneği, İletişim, 1996 (2. baskı, Berfin, 2011); Yaşasın Meşhuriyet Çağı-Popüler Kültürden Kitle Kültürüne Türkiye İzlenimleri, Epsilon, 2004; Din Üzerine Antropolojik İncelemeler (Brian Morris’ten çeviri: Anthropological Studies of Religion) İmge, 2004; Göl ve İnsan – Beyşehir Gölü Çevresinde Doğa-Kültür İlişkisi Üzerine Antropolojik Bir İnceleme, Kalan, 2005; Türkler Kürtler Kıbrıslılar – İngiltere’de Türkçe Yaşamak, Dipnot, 2006; Çin İşi Japon İşi – Cinsiyet ve Cinsellik Üzerine Antropolojik Değiniler, İletişim, 2012 (Genişletilmiş 2. baskı, 2018); A Muslim Mystic Community in Britain – Meaning in the West and for the West, EHV, 2012; Parti, Cemaat, Tarikat – 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz-Politik Seyir Defteri, Can, 2017 (2. baskı 2017); Görünüyorum O Halde Varım: Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan, Can, 2017 (2. baskı 2018); Doğadan Duaya: İnancı Gözlemlemek, Oğlak, 2020.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top