İŞİN “SU”YU ÇIKMADAN..

Son Güncellenme Tarihi: Temmuz 7, 2021 / 07:10

Türkiye gıda güvencesi (yeterli gıda) açısından orta riskli ülke sınıfında yer alıyor. Uluslararası kurumlar tüm dünyada 2028 yılına kadar gıda talebinin yüzde 15 artacağını öngörüyor. Bu talep yükselişi sadece doğal nüfus artışından kaynaklanacak. İklim değişikliğinin olumsuz etkileri ise bu oranı artıracak. Çok sayıda kurum modelleme çalışmaları ile bu konuda bazı sonuçları ortaya koyuyor. En çok kabul gören sonuç ise 2050 yılına kadar sıcaklıkların 3 derece artacağı ve ürün gruplarına göre yüzde 25 ila yüzde 50 arasında verim kayıpları yaşanacağı yönünde.
Özetle ve en iyimser tahmin ile yüzde 15 ile yüzde 25’i topladığımızda gıdada yüzde 45’lik bir azalma olacak.
Özellikle Çin, ABD ve İngiltere kökenli çok uluslu şirketlerin Latin Amerika, Afrika ve Asya’nın güneydoğusunda miyarlarca dönüm arazi kiralaması boşuna değil.
Bu artık jeopolitik bir konu. Su ile gıda birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Dünyada gıda üretimimin üçte biri sulanan arazilerden, üçte ikisi kuru tarım yani yağmura bağlı bir üretim sürecinden elde ediliyor.
“Sulama neyi sağlar” diye soruduğumuzda karşımıza artık anahtar kelime diye ifade ettiğimiz ‘’verimlilik’’ çıkıyor. Dünya ortalamasına baktığımızda sulanan alanlardaki verim, sulanmayan alanlara göre 2.3 kat daha fazla.
Ülkemizde yer altı sularımızın yüzde 80’inden fazlasını sektörlerin kullanımına açmış durumdayız. Bunun yüzde 67’si ise tarımda kullanılıyor. Ülkemizi kuzeyden güneye tam ortadan ikiye böldüğümüzde batıda yer alan yer altı su havzalarımız kritik seviyede. Kritik demek, çok basit bir ifade ile ‘’Çekebilecek suyu çektin, artık su çok azaldı’’ demek. Buna karşılık batıya doğru akan nüfusun su talebine çözüm olarak havzalar arası su transferini sürdürülebilir bir çözüm olarak görme yanlışında ısrar ediyoruz.
Türkiye’de sulama yatırımlarının gerçekleşme oranları ekonomik olarak sulanabilir 8.5 milyon hektar arazi üzerinden verilir. Bunun 6.6 milyon hektarının sulamaya açıldığı kayıtlıdır. Oysaki gelişen sulama teknolojileriyle birlikte bu 8.5 milyon hektar alan 2 katına çıkabilir. İşin bir başka ve önemli boyutu da şudur; tarım topraklarımızın yüzde 70’ini açık ( verimsiz ve çok su tüketen) sitem ile sulayabiliyoruz. Sulamaya açılan alanlarımızın da yüzde 64’ünü ancak sulayabiliyoruz. Sulama randımanımız ise yüzde 46. Yani hem yetersiz hem verimsiz hem de büyük bir israf ile sulama yapıyoruz.
Sulama alt yapımızın tam anlamıyla gelişmemiş olması demek, tarımda iklim koşullarına bağımlılığın sürmesi anlamına gelir. Düzensiz bir yağış sistemine sahip olan ülkemizde bu bağımlılık ancak verimli sulanan alanların artmasıyla azaltılabilir.
Türkiye’de bu konuda neler yapılıyor diye baktığımızda karşımıza onlarca eylem planı, şura sonuç raporu, strateji belgesi, kurak şartlarda tarımsal ürün yetiştirme ile ilgili faaliyetler ve projeler çıkıyor. Bu belge ve çalışmalarda ‘’yapılması gerekenler bölümünde’’ yazılanlar da çok doğru tespitler. Modern sulama ve depolama sistemlerine yatırım, suyun verimli kullanılması, çiftçinin desteklenmesi ve eğitilmesi, kurak şartlara uygun ürünlerin geliştirilmesi ana başlıklarının altında yüzlerce madde okuyabilirsiniz.
Ancak hâlâ çok stratejik noktalarda yol alabilmiş değiliz. Suyu depolamak için yapılan yatırımlar çok önemli ama suyu sadece bir yerde tutmayı başarmak yetmiyor. Su tahsis ve önceliğine ilişkin bir stratejimiz bulunmuyor. Havzalara özgü olarak işletme, optimizasyon modelimiz yok. Suyu kullanan çiftçimizi ve örgütlerini tam anlamıyla sürece dahil edemedik. Artan sulama maliyetleri nedeniyle çiftçi, örgütü ile karşı karşıya geldi. Çiftçimiz bitki deseni ve su ve toprak kirliliği açısından çok önemli olan zirai mücadele ilaçları ve gübre konusunda tavsiye almak için ziraat mühendislerine ulaşamıyor. Su kuyularının sayaçlandırılmasını tamamlayamadık. Kamu eliyle yapılan modern- basınçlı sulama yatırımlarında tam maliyet esasına uygun hareket edilmiyor.
Su Kanunu hazırlık aşamasında. 29 Mart 2021’de de 1. Su Şurası’nın açılışı yapıldı ve komisyonlar çalışmaya devam ediyor.
Şura, umarız; önceki toplantılarda yazılan sonuç bildirgelerinin bir benzerinin kamuoyuna duyurulup, iyi niyet ve temennilerle kapanmaz ve somut uygulamalar için daha çok adım atılır.

Galip Umut Özdil

1979 yılında Lefkoşe’de doğan Galip Umut Özdil, ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo – Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu.

1998 yılından bu yana televizyon programcılığı yapan Galip Umut Özdil, 2004 yılından bu yana tarım ve gıda sektörlerine yönelik yayınlar hazırlayıp sunuyor.

8 yıl TRT’de yayınlanan Bu Toprağın Sesi, Tarım Gıda Yaşam, Ekotarım programlarının sunuculuğu ve EKOTÜRK TV’de Tarım Yaşamdır programının yapımcılığı ve sunuculuğunun ardından tematik tarım kanallarında yayın hayatını devam ettiren Özdil, şu an AGRO TV’de Gerçek Boyut, Webagron tarımsal içerik platformu bünyesinde Spotify’de yayınlanan Tarım Mikrofonu programlarını hazırlayıp sunuyor.

Posta Gazetesi’nden sonra, Gazete Pencere ve gıdahattı.com’da yazılarına devam ediyor.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top