İşsizlik ve cari açıkta tablo endişe verici

Cari açık, enflasyon, kur geçişkenliği ve işsizlik Türkiye ekonomisinin değişmeyen sorunları. Bu haftaya da cari açık ve işsizlik rakamları damgasını vurdu.
TCMB kasım ayına ilişkin açıkladığı ödemeler dengesi istatistiklerinde cari açığın kasımda 4.1 milyar dolara ve yıllıklandırılmış cari açığın ise 37.7 milyar dolara yükseldiği görüldü. Cari açık yükselince kurların da yükseliyor olması kuşkusuz finanse edilecek rakamın da büyümesine neden oluyor. Öte yandan resmi rezervlerin ise 145 milyon dolar gerilediği, 11 aylık düşüşün 38,6 milyar dolara ulaştığı, ayrıca altın ve enerji dışı cari fazlanın ise 4.1 milyar fazladan 632 milyon dolar fazlaya düştüğü açıklandı. Ülke para biriminin değer kaybettiği bir ortamda cari açığın kapanması beklenirken açıktaki bu denli yükselişin temel nedeni, ekonomik normalleşmeye henüz ulaşılmaması ve bunun cari dengeye yansımaması olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan altın ithalatındaki yükseliş, pandemi nedeniyle turizm sektörünün katkısının azalması, kasım ayında AB’de vaka sayısının artması, Türkiye’de kredi genişlemesinin birikimli etkisinin ithalatı artırması ve ihracatın ( kimya, elektronik, maden) ithal girdiye bağımlı olması, cari açığın diğer nedenleri arasında sayılabilir. Aşı ile birlikte seyahat kısıtlamalarının kalkması önümüzdeki dönemlerde cari açıkta bir toparlanma yaratabilir. Ayrıca küresel büyümenin nasıl hareket ettiği, ihracat teşvikleri, hangi sektörlerin hangi teşviklerden yararlanacağı ve finansa nasıl ulaşılacağı sorularına verilecek yanıt ihracatçının yola daha sağlıklı devam edebilmesi için büyük önem taşıyor.
Diğer bir öncü gösterge olan işsizlik rakamları da tartışmaya açık ve endişe verici geldi. Tartışmaya açık olan noktası, TÜİK’in hesaplamasının işsizlikle ilgili gerçek durumu yansıtmaması. Bu eleştiriler uzunca bir süredir devam etmesine rağmen TÜİK bu hesaplamanın ILO’nun metodolojisine uygun olduğunu belirtmekte. Ancak yapılan açıklamaya göre işsizliğin önceki yılın aynı dönemine göre 391 bin kişi azalarak 4 milyon 5 bin kişiye gerilerken, istihdamın 896 kişi azalarak 27 milyon 447 bin kişiye gerilemesi tutarsızlığın en temel kanıtını oluşturmakta. Bu dönemde, istihdam edilenlerin sayısının tarımda 242 bin, sanayide 82 bin, hizmet sektöründe 684 bin kişi azalırken, inşaatta ise 110 bin kişilik artış kaydettiği belirtildi.
Açıklanan dar tanımlı işsizlik oranının ve işsiz sayısının pandeminin istihdam üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi tam olarak yansıtmadığı da görülmekte. Çünkü işsizlik oranının azalmasının nedeni, iş gücüne katılım oranının düşmesi ile ilişkili. TÜİK’in verisine göre geniş işsizlik tanımı bağlamında işsizliğin yüzde 28,1 den yüzde 29.1’e ulaştığı ve ayrıca bir yıl üzeri iş arayanların sayısının 1 milyonun üzerine çıktığı açıklandı. Bu durum işsizliğin önemli bir yapısal bir sorun olduğunun ve katılaştığının bir kanıtı. Özellikle 15-24 yaş arası işsizliğin yüzde 24.9’a ulaşması, beşeri sermayedeki kaybın ne denli büyük olduğunu ve istihdam piyasasındaki bozulmanın ortadan kalkmadığını ortaya koyuyor. Ekim ayında işten çıkarma yasağının ve kısa çalışma ödeneğinin etkin olduğu, ayrıca kapanmanın olmadığı göz önüne alındığında, dar tanımlı işsizlik oranının yüzde 12.7 olarak gerçekleşmesi, önümüzdeki günlerde pandeminin iş imkanlarında toparlanmayı zorlaştırması ve yeniden yaşanılan kapanmadan dolayı kazanılmış olan istihdamın kaybedilecek olmasının rakamı yukarıya taşıyacağı söylenebilir.
Umarım aşıya yönelik gelişmeler ve salgının seyri bu tabloyu olumluya çevirir. Mevsimsellik etkisinden arındırılmış işsizlik oranı ve yıllık enflasyon oranının toplanmasıyla hesaplanan Sefalet Endeksi’ne göre listede 5. sırada yer alan Türkiye’nin, açıklanan enflasyon ve işsizlik rakamları göz önüne alındığında önümüzdeki dönemlerde endekste daha da üste çıkma ihtimalinin güçleneceği görülmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi