İSTANBUL’DA SEFALET VE SEFAHAT DÖNEMİ

Meşgul şehir İstanbul… Neden meşgul olduğuna gelince bildiğimiz anlamıyla bir meşguliyetten söz etmiyoruz. Sözcüğün diğer anlamıyla “işgal” edilen bir şehir İstanbul. Bu yazıda 1918-1923 yılları arasına gideceğiz. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından İstanbul’un İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar tarafından resmen işgalini ele alacağız ve bunun izlerini edebiyatta arayacağız.

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Cumhuriyetin 100.yılında önemli bir sergiye imza atıyor. ‘Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918-1923’ başlıklı sergide; bir şehrin nasıl zapturapt altına alındığına, sefalet ve sefahatin bir arada yaşandığı döneme tanık oluyoruz. Bu döneme ilişkin ayrıntılar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü arşivinin yanı sıra Türkiye, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Ermenistan ve Rusya’daki çeşitli kütüphane, arşiv ve koleksiyonlardan seçilmiş belgeler, resmi yazışmalar, resimler, film ve fotoğraflarla sunuluyor. Daniel-Joseph MacArthur-Seal ve Gizem Tongo’nun küratörlüğünde, uluslararası bir danışma kuruluyla birlikte hazırlanan ‘Meşgul Şehir: İstanbul’ sergisinde o dönemde yaşanan işçi ayaklanmaları, salgın hastalıklar, şehirdeki ahlaki çöküntü, fuhuşun artması, eğlence yaşamının değişimi özellikle Çarlık Rusya’sının yıkılmasının ardından şehre gelen Beyaz Ruslar, Taksim Stadyumu’nda gerçekleştirilen olimpik etkinlik, Fenerbahçe ve İngiltere arasında düzenlenen General Harington Kupası, Maslak’ta kurulan tilki avı kulübü, yaz spor kampları ve pek çok ayrıntı yer alıyor.

Sergiyi gezerken Halide Edib’in Ateşten Gömlek’i, Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore’si, Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları kitabı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın işgal yıllarında 1920’li yıllar İstanbul’unda geçen Sahnenin Dışındakiler kitabını anımsadım. Edebiyatımızda elbette o döneme ilişkin başka eserler de var. Tüm bu çalışmaları bir araya getiren Mehmet Törenek’in ‘Türk Romanında İşgal İstanbul’u’ kitabı mütareke dönemine romanların penceresinden bakıyor. Törenek mütareke dönemine yönelik çalışmasına Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Sahnenin Dışındakiler’ romanının vesile olduğunu belirtiyor ve Behçet Necatigil’in “Romanların aynasında Birinci Dünya Savaşı ve Mütarake dönemi sefaletleri toplu olarak işlenmedi” sözünün çalışmasında etkili olduğunu vurguluyor. İstanbul’daki yabancı askerler, işgalcilerle işbirliği yapan Türkler, eğlence yaşamı, tutuklamalar, Fatih, Kadıköy ve Sultanahmet’te yapılan tarihi mitingler, örgütlenmeler, Anadolu’ya geçiş, gündelik hayat bir yanda bolluk içinde eğlenen insanlar bir yanda yoklukla mücadele eden vatanı istila edilen bir halk… İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar tarafından işgal edilen İstanbul sokaklarında yabancı askerlerin sesleri işitilmekte, Dolmabahçe önüne demirleyen işgal kuvvetleri kruvazörü İstanbul’un adeta sisle kaplı atmosferinde tüm heyulasıyla halka gözdağı vermektedir.  Eğlencenin adresi haline gelen Beyoğlu, Galata bölgesi bir yandan da toplumsal çürümenin baş gösterdiği yerdir. Şişli’deki ev toplantıları da yabancılara yaranmak, işlerini yürütmek isteyen nüfuslu ailelerin buluşma mekânıdır. Batılı olmaya özenip Avrupalı gibi yaşamaya, eğlenmeye çalışan araftaki Türklerin yozlaşmasını Yakup Kadri Karaosmanoğlu ‘Sodom ve Gomore’ isimli eserinde çarpıcı bir şekilde anlatır.

SODOM VE GOMORE

İşgal altındaki İstanbul Yakup Kadri’ye yok olan Sodom ve Gomore şehirlerini hatırlatır. Kitabın başında yer alan notta; bu şehirler Tevrat’tan alınan bilgiye göre Lut ve İbrahim devrinde Filistin diyarının türlü ahlak bozukluklarıyla Tanrı’nın gazabına uğrayan iki büyük şehridir. Yazarın bu kitabı ‘Hüküm Gecesi’ kitabının devamı niteliğindedir. Yakup Kadri her bölümün başında Ahd-i Atik’ten yaptığı alıntılarla o bölüme ilişkin ipuçları verir. İstanbul “mondanitesine” (sosyetesine) katılmak isteyen, davetten davete koşan, kapı arkasında dönen pazarlıklarla çıkarlarını korumaya çalışan Türkler… Öte yandan da bulundukları ortamlarda küçük düşürülen, hor görülen insanlar… Bu hor görülmenin en belirgin örneklerinden birini romanın ana karakteri Necdet ve Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı Doktor Cemil Kâmi yaşar. Bir akşam Beyoğlu’nda bir Rus Lokantası’nda İngiliz askerleriyle karşılaşırlar. İngilizler bağırarak onlara bir şeyler söyler. “Ne söylüyorsunuz, anlamıyorum” diyen Necdet’e bir İngiliz “Dostum Captain Winter, başınızdan fesinizi çıkarmanızı istiyor” diye yanıt verir. Necdet hayretle “Ne hakla? Lütfen sorar mısınız?” diye sorunca “Dostum Captain Winter sualinize bir galip hakkıyla cevabını veriyor” der. Ortaya yıldırım gibi düşen bu yanıt her ikisinin de kahrolmasına sebep olur. Necdet kendi çevresinde bu tipleri sıklıkla görmekte, onların bulunduğu davetlerde yer almaktadır oysa Doktor Cemil Kâmi Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçmek üzeredir. Necdet arkadaşına mahcup olur ve ondan özür diler. Şehirdeki bu ikili durumu kitabın ilerleyen bölümlerinde Necdet şöyle aktarır: Öbür tarafta neler oluyor bilmiyorsunuz! Garp medeniyetinin bütün lağımı öbür tarafa boşandı. Bir parça temizliğe düşkün, titiz bir adam için orada bir dakika soluk almaya imkân kalmadı…” der ve “Siz bilmiyorsunuz, asıl işgal, asıl istila öbür tarafta oldu. Düşman çamurlu çizmeleriyle bizim evlerimize kadar girdi; ne diyorum-bizim yataklarımıza kadar!”

ÜZERİNDE GÜNEŞ BATMAYAN İMPARATORLUK!

Sodom ve Gomore’ye ilişkin son bir ayrıntı da İstanbul’un kurtuluşudur. Vatanın her yerinden yükselen zafer çığlıkları İstanbul’a ulaşır. Sevinç gözyaşları içinde İstanbul halkı ne yapacağını şaşırır. Linç edilmekten korkan İtilaf askerleri şehri terk etmeye başlamıştır ancak romandaki İngiliz Captain Jackson Read İstanbul’daki sefahat hayatını pek bırakacak gibi gözükmez. Arkadaşı Captain Marlow’la aralarında geçen diyalog “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olarak addedilen İngiltere’nin dünya halklarını nasıl sömürgesi haline getirdiğinin de kanıtıdır. “Azizim Marlow, ne kadar boş yere kendini üzüyorsun! Himalaya Dağları’nın eteklerinde İngiliz nöbetçisini! Çad Gölü kıyılarında dolaşan İngiliz seyyahını; Cenup Afrika’nın elmas kuyularında çalışan İngiliz mühendisini ne koruyorsa, bizi de o korur: İngilizliğimiz… İngiliz, siz bunun nasıl bir tılsım olduğunu bilir misiniz?”

ATEŞTEN GÖMLEK

Selim İleri, Halide Edib’in Ateşten Gömlek kitabı için “Güzel ve önemli Kurtuluş Savaşı romanları sonradan yazılmıştır. Birçoğunu bugün de tutkuyla okuyabiliriz. Ama pek azı Halide Edib’in Ateşten Gömlek’i ölçüsünde içten tanıklıktır” diyecektir. Bu bölümde kitabın adından başlayarak özellikle Sultanahmet Mitingi’ne değinmek istiyorum. Halide Edib kitabının başında ‘Yakup Kadri’ye Açık Mektup’ başlıklı bir bölüm yayımlar. Bu mektubu yazma amacı da kitabın adıyla bağlantılıdır. Çünkü Yakup Kadri bir gün Halide Edib’le sohbetinde “Ben Ateşten Gömlek adında bir Anadolu romanı yazacağım” der. Halide Edib “Ben de bir Ateşten Gömlek yazacağım der.”  Yakup Kadri yarı ciddi yarı şaka “Yapmayınız, başka roman ismi yok mu!” diye yanıt verir.

SULTANAHMET MİTİNGİNİN ROMANLARDAKİ İZİ

İzmir’in işgalinden sonra İstanbul’da işgal karşıtı bazı protestolar olur. Sultanahmet Mitingi bu eylemlerin en önemlilerinden biridir. Kürsüde Halide Edib, “Ah beyaz ve güzel memleketim! Bu meydanda birçok imparator ve imparatoriçeler en mutantan alaylar, yarışlar, resmigeçitlerle geçtiler. Fakat bu beyaz ve ezeli meydanı bütün bir milletin gözyaşıyla hiçbir mutantan alay, hiçbir Bizans ve Osmanlı ihtişamı takdis etmedi. Yeni Türkiye’yi doğuran esrarlı ve ilahi ruh mu bu merasimi bu millete öğretti? Yoksa İzmir’in zümrüt yamaçları, altın meyveleri, bal akan bağları üzerinden geçen kan ve ıstırap kasırgası mı burada tekerrür ediyor?” diye halka seslenir.Romanda İzmir işgalinden kurtulan ve İstanbul’a gelen Ayşe de miting alanındadır ve “O gün asıl Türkiye’yi ben ilk defa gördüm” diyecektir.

ESİR ŞEHRİN İNSANLARI

Sultanahmet Mitingi’ne ilişkin ayrıntılara Kemal Tahir’in ‘Esir Şehrin İnsanları’ kitabında da rastlıyoruz. Arkadaşı Ahmet’le birlikte Mehterhane’de yatan eski okul arkadaşı İhsan’ı ziyaret eden Kâmil Bey’e, İhsan mitingi şöyle anlatır: Harp etmek eskiden erkekçe bir işmiş. Şimdi insanca bir iş… Kadınlar bizden daha iyi dövüşüyorlar. Miting yapıldığı zaman burada olup Sultanahmet Meydanı’nı görmeliydiniz. Siyah çarşaflı bir kadın kalabalığı, memleket üzerinde bir an siyah bir bayrak gibi dalgalandı. Üç cilt halinde yayımlanan Kemal Tahir’in önemli eserlerinden biri olan Esir Şehrin İnsanları kitabının devamı Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı kitaplarıdır. Yazar işgal edilen İstanbul’u bir Osmanlı bürokratı; Kâmil Bey üzerinden anlatmaktadır. Kâmil Bey yurtdışında eğitim almış, uzun yıllar İspanya’da kalmış, mütareke döneminde yaşadığı maddi sıkıntılar nedeniyle ülkesine dönmek zorunda kalmış bir paşazadedir. Varlıklı bir aileye mensupken eşinin bir akrabasının evine sığınır. Meşhur Şişli evlerinden biridir burası ve yukarıda da sözünü ettiğim gibi çıkarlarını korumak isteyenler İngilizlerle, Fransızlarla ev toplantıları yaparlar. Kâmil Bey bu evden ayrılması gerektiğini kısa sürede kavrar, ailesinden kalma eski bir köşkü mahallelinin yardımıyla onartır. Bir gün köşkün bahçesinde otururken Şehzadebaşı Mızıka Karakolu’nda uykuda öldürülen erlerin haberini alır. Kitaptaki bu ayrıntıyı ‘Meşgul Şehir: İstanbul’ sergisinde de görebilirsiniz.

Ulusal kurtuluş mücadelesinin nasıl büyük bir çabayla kazanıldığını ve o gün yaşananları anlamak için İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’ndeki ‘Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918-1923’ sergisiyle birlikte belki mütareke yıllarını anlatan romanlardan birini okuma fırsatınız olur. Sergiyi yıl sonuna kadar pazar günleri hariç ziyaret edilebilirsiniz.

Not: İşgalinin tarihi arka planını okumak isteyenler için de Turan Akıncı’nın ‘İşgal’ ve Bilgi Crisis’in ‘İşgal Altında İstanbul 1918-1923’ kitaplarını öneririm.

Çocuk Kitapları

Sanatçılar ve Dünya
Brigitte Labbe
Çevirmen: Azade Aslan
Günışığı Yayınları

Yıldız Dostlar
Dilek Tuzağı
Linda Chapman
Mundi Kitap

Duruma Göre Bazen Kızılderiliyim
Sherman Alexie
Altın Kitaplar

Bu Bir Masal Değildir
Denis Diderot
Can Yayınları

Görünmez Ağ
Patrice Karst
Mundi Kitap

Kötü Çizilmiş Beth 3
En Mutlu Beth Günü
Knife and Packer
Epsilon Yayınevi

Haftanın Kitapları

Ergenliğin Yüzleri
Talat Parman
Yapı Kredi Yayınları

Yaşadıklarım Belleğimde Uğulduyor
Semih Gümüş
Can Yayınları

Bir Gözyaşı, Bir Gülümseme
Halil Cibran
İş Bankası Yayınları

Evliya Çelebi’den: Gülabi Ağa’nın Başından Geçenler
Mustafa Delioğlu
Yapı Kredi Yayınları

Yolda Ansızın
Tuğba Çelik
Everest Yayınları

Kumsalda
Nevil Shute
İthaki Yayınları

Çok Satan Kitaplar

  1. Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig
  2. Bir Aşk Masalı, Ahmet Ümit
  3. Kaplanın Sırtında istibdat ve Hürriyet, Zülfü Livaneli
  4. Kırmızı Pelerin, Gülseren Budayıcıoğlu
  5. Sırlarımız Kadar Hastayız, Bülent Demircioğlu
  6. Mutlu Olma Sanatı, Arthur Schopenhauer

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi