İTİBAR, COVID-19 VE ÇALIŞANLAR

İTİBAR, COVID-19 VE ÇALIŞANLAR
Kurumsal itibar bir şirketin her şeyidir; sosyal paydaşların bir şirket hakkındaki her türlü algı, deneyim ve beklentilerinin bileşkesidir, özüdür. İtibar, bir şirket yöneticisinin üzerine titremesi ve yönetmesi gereken en...

Kurumsal itibar bir şirketin her şeyidir; sosyal paydaşların bir şirket hakkındaki her türlü algı, deneyim ve beklentilerinin bileşkesidir, özüdür. İtibar, bir şirket yöneticisinin üzerine titremesi ve yönetmesi gereken en önemli değerdir.
Her ne kadar kurumsal itibarın ya da salt kelime olarak itibarın literatürde ve sözlüklerde sabit bir tanımı olsa da toplumdan topluma farklılaştığını, yıllar içinde değişen anlamlar taşımaya başladığını, içeriğinin dönüşüm geçirdiğini biliyoruz. İtibar, sosyal bir kavramdır; değişir ve dönüşür. Sabit değildir.
Benzer şekilde, itibarı oluşturan ve onu anlamlandırmamızı etkileyen itibar bileşenleri de sabit değildir. İtibar bileşenleri kültürel dönüşümler, toplumsal hareketlilikler ve hatta siyasi gelişmeler neticesinde zaman içinde değişir.
Türkiye’de son dönemlerde gerçekleştirilen kurumsal itibar araştırmaları ‘çalışanına değer veren’ şirket algısının artan bir şiddette kurumların itibarı üzerinde etkili olmaya başladığını göstermektedir.
Bir dönem ‘sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirmek’, ‘toplumdan aldığını topluma geri vermek’ itibar üzerinde etkili bir konu başlığı olmuş, sonraki yıllarda da ‘şeffaf olmak’ bunu izleyen kilit kavramlardan biri olarak karşımıza çıkmıştır. Yakın dönemin en önemli kriterlerinden biri her ne kadar herkes başka bir şey anlasa ve anlatsa da ‘sürdürülebilirlik’ konusudur. Sosyal paydaşlar arasında bugünün gözde konu başlığı ise ‘çalışana önem vermek’ ve bu alanda kurumun yaptığı çalışmaları sosyal paydaşlar ile açık bir şekilde paylaşmaktır.
Sosyal paydaşların en önemlilerinden tüketiciler de giderek yaygınlaşan bir eğilimle şirketlerin çalışanları ile olan ilişkisini merak etmekte ve kurumun çalışanlarına nasıl davrandığını öğrenmek istemektedir. Şirket - müşteri ilişkisi kadar şirket - çalışan ilişkisi ve bu ilişkinin doğası da artık bir kurumu itibarlı olarak nitelendirmemiz için önemlidir.
Şirketlerin çalışanları ile kurdukları ilişki COVID-19 günlerinde yeni bir sınavdan geçmektedir. Bu çerçevede bugün işveren çalışan ilişkisi nasıldır? Çalışanlar işverenlerinin kendilerine nasıl davrandığını düşünüyorlar?
Koronavirüsün ülkemizde ilk göründüğü Mart ayında iş dünyası ile yapılan bir araştırmada daha krizin henüz başında şirketlerin yüzde 30’unun çalışan sayısını azaltmayı planladığını ve yüzde 50’ye yakın bir kesiminin de çalışanlara yönelik kesintiler gerçekleştirdiklerini (işten çıkarma, maaş indirimi yapma, ücretsiz ya da ücretli izin kullandırma, terfileri geri alma vb.) görmüştük (1).
Mayıs ayında gerçekleştirilen bir başka araştırma sonucuna göre, metropol illerinde yaşayan 18 yaş ve üzeri nüfus içinde işini kaybeden, geliri azalan ya da ücretli ve ücretsiz izne çıkarılan çalışanların oranı toplam nüfus içinde yüzde 31’e kadar yükseliyor (2). 25 – 55 yaş arası İstanbul nüfusuna odaklanan daha yakın tarihli bir diğer araştırmada da geliri azalan ya da gelirini tamamen kaybedenlerin oranı toplam İstanbul nüfusu içinde yüzde 26 ve çalışan nüfus içinde yüzde 53 olarak gözlenmiştir (3).
Görüldüğü gibi, koronavirüsün hepimizin hayatını derinden etkilediği bugünlerde şirket - çalışan ilişkisi de son derece kaygan bir zeminde ve sert ekonomik kriz koşulları üzerinde yükselmektedir; bu ilişkiye derin bir işsizlik endişesi ve gerçeği damga vurmaktadır.
İşsizlik sorunu dışında, işyeri çalışan ilişkisinin doğasına çalışan gözünden daha yakından bakacak olursak, pandemi döneminde İstanbullu çalışanların yalnızca yüzde 20’sinin işyerlerinin kendilerine daha bir olumlu yaklaşım sergilediğine inandığını görüyoruz. Maddi koşullar dışında çalışanların iyi bir iş yerinden en önemli beklentileri kendilerine önem verildiğini hissetmeleri, sağlık önlemleri ve ekipmanları konusunda kendilerine destek sağlanması ve üçüncüsü de hijyen çalışma ortamına sahip olmalarıdır. Çalışma saatlerinde azaltma yapılması ya da esnekliğe gidilmesi bir diğer temel beklenti olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine aynı araştırmaya göre, aktif olarak çalışma hayatına devam edenlerin bugün yüzde 60’tan fazlası iş yerlerinde alınan sağlık önlemlerinden memnunken, bu oran finansal önlemler söz konusu olduğunda yüzde 40’lara kadar düşmektedir. İşini kaybetmemek ya da gelirin azalmaması bugün memnuniyet için yeter koşul haline gelmiştir. 25 -55 yaş grubunda olup aktif çalışan İstanbulluların yüzde 62’si korona sonrası dönemde aynı iş yerinde çalışmaya devam etmeyi planlarken, yüzde 11’i iş yerini kesinlikle değiştirmeyi düşünmektedir. Arada kalan yüzde 27’lik kesim bu konuda emin değildir, tercihi her iki yöne de kayma eğilimindedir.
Her ne kadar kurumların çalışanlarına verdikleri değer ve sundukları çalışma ortamı tüketicilerin gözünde bir şirketin itibarını değerlendirirken önem kazanmaya başlayan bir konu olsa da bugünün koşullarında tüketicilerin sadece yüzde 40’a yakın bir kısmı şirketlerin çalışanlarına sahip çıktığını ve yanlarında durduğunu düşünmektedir.
Tüketicilerin ve çalışanlarının gönlünü kazanmak için şirketlerin önünde oldukça uzun ve zorlu bir yol bulunuyor.

(1) Sia Insight (Nisan 2020) İş Dünyası Ekonomik Gündem Araştırması, Marketing Türkiye.
(2) Sia Insight (Mayıs 2020) Ekonomik Gündem Araştırması
(3) Sia Insight (Haziran 2020) Çalışanın Yükselişi Araştırması, Marketing Türkiye.