“Jüpiter’e roket göndermiyoruz, alınmaya gücenmeye gerek yok…”

Açıkçası Merkez Bankası kararının artık tartışılması bana da kabak tadı vermeye başladı. Bu konudaki itirazımı son kez tekrarlayayım:
Benim yaptığım eleştirilerin hiçbiri kafamda yarattığım ideal ekonomik modelden üretilmiyor. Zaten uygulanmakta olan ekonomik modelin doğru olmadığını ve demode kaldığını, mutlaka yüksek teknoloji, inovasyon, insan kaynağının kalitesi, sıradışı ve marifetli yaklaşımlarla değiştirilmesi gerektiğini uzun bir zamandır söylüyorum. Ancak siyaset bu modeli uygun görüyor ve devam ediyor.
Peki söz konusu modelin hedefleri neler? Büyüme, fiyat istikrari, cari fazla, bütçe disiplini, mega projeler, katma değerli üretim vs.
Öncelikle bir hatırlatma yapmak istiyorum. İki tür büyüme ve kalkınma modeli vardır: Bunlardan bir tanesi sadece ölçülebilir hedefleri dikkate alan, diğeri de ölçülemeyen ama gözlemlenebilen hedefleri de içeren modeldir. Birinci modelde yatırım, tasarruf, tüketim, konut ihtiyacı, ulaştırma vs gibi amaçlar ve görevler ile kaynaklar bir plan çerçevesinde eşleştirmeye çalışılır, mutlaka öncelikler belirlenir.
İkinci modelde ise yine aynı işler yapılır ama öncelik tespitinde ihtiraslar ve ihtiyaçlar birbirine karışmasın diye adalet, özgürlük ve yüksek eğitim seviyesi işin içine dahil edilir. Bu konuda eleştiri barındırmaksızın şunu söylemem lazım ki mevcut hükümet birinci modeli benimsemiş gözüküyor. Siyasi bir tercihtir, her hükümet istediği modeli benimseyebilir. O zaman hükümetin benimsediği modelden yola çıkarak Merkez Bankası’nın bu modele uygun davranıp davranmadığını inceleyelim.
Eğer hedef fiyat istikrarı ise, ki defaten bu şekilde söyleniyor, TCMB başarısızdır. Eğer hedef ucuz kaynakla büyüme yaratmaksa, geçen hafta aldığı kararla fonlama maliyetini artışına sebep olduğu için, başarısızdır. Rekabetçi kur diye bahsedilen sürekli yükselen kur olmadığına göre, burada da başarısızdır. Özetle merkez Bankası’nın hükümetle koordineli olarak uygulanan model için adım attığı düşünülüyorsa, açıkçası son aldığı kararın ortaya konan amaçla uyuşmadığı anlaşılıyor.
Bazıları “Merkez Bankası kendine alan açtı vs” gibi alakasız sözler sarf ederken, geç likidite penceresini daha pahalı hale getirmiş olmasına bakmamaya çalışıyorlar. Bu açıdan Merkez Bankası’nın “out of the box” iş yaptığını söyleyerek meseleyi hafife alıyorlar. Çünkü gelinen noktada fonlama maliyeti, piyasa faizi, politika faizi, geç likidite penceresi vs gibi birden fazla dikkate alınması gereken faiz oranı ortaya çıkarken, Merkez Bankası gelecekte ortaya çıkacak sıkıntılar için çok daha büyük bir faiz artışı yapmak zorunda kalacak. Bunu görmezden gelmek vahim bir hatadır.
“Biz faizleri artır demedik ama Merkez Bankası gizlice artırdı…”
Ayrıca bizim gibi düşünenler Merkez Bankası’na “faizleri arttır” derken “fonlama maliyetini arttır” demedi. Aksine politika faizlerini fonlama maliyetine yaklaştırmasını istedik ki, piyasadan kopuk bir görünüm arz etmesin. Ancak anlıyorum ki, para teorisine oldukça uzak ve para piyasasının dinamiklerinden bihaber olan bazı analistler, çok anlamadıkları bir konuda Merkez Bankası’na körü körüne destek olmayı tercih ederek daha büyük bir yanlışa sevk edecek ortamı yaratıyorlar.
Açıkçası bir merkez bankasının rasyonel beklentilerin aksine bir karar alması, piyasa aktörlerinden intikam almak için değil, piyasanın tekrar dengeye oturması için yapılır. Anlaşılan şu ki kamu piyasa yapıcı olmaya çalışıyor ama regülatör yani mevzuat yapıcı olması gerektiğini unutuyor. Bilmiyorum, bu konuda kaçıncı uyarım.
Karardan hemen sonra yaptığım eleştiriye cevap veren bir uzman, “herkes Merkez Bankası’nın faiz yükselteceğini düşünerek dövizini sattı, bak şimdi nasıl zarar ettiler” gibi bir yorum yaptı. Demek ki rövanşist duygularla ekonomik kararlar yorumlanıyor.
Alınan yanlış kararlara yapılan yorumları da “siz sadece ekonomi konuşun başka bir şey konuşmayın” diyerek nizam çekmeye çalışanların varlığını da müşahade ediyorum. Şimdi bu arkadaşlarında bilmesi gereken bir şeyi tekrar hatırlatayım.
Jüpiter’e roket göndermiyoruz, mesele astrofizik değil. Herhangi bir uydu bir gezegenin yörüngesine siyaseten oturmuyor. Konunun tıp bilimi ile de alakası yok, herhangi bir ameliyatın sonucuna siyaseten katkıda bulunmak mümkün değil. Konu fizik de değil, yerçekimini siyaseten engellemeniz mümkün değil. Ancak makro ekonomik kararlar siyasi önceliklere göre alınır ve bu sebeple ekonomistler yorum yaparken siyaseten yapılan bu tercihleri pekala eleştirebilirler. Çünkü siyaset, davranışlar ve psikolojik durum kritik ekonomik kararlarda her zaman etkilidir. Matematik gerçek ve tecrübeler görmezden gelinir. Bu sebeple basiretli insanlar sonuçları değil sebepleri tartışmak durumundadır.
Temeli ekonomi olmayan ve farklı branşlardan gelmiş uzmanların, ekonomistlerin konuşmalarını matematik çerçevesinde kısıtlamaya çalışmalarının da sadece bilimsel değil ahlaki açıdan da doğru olmadığını kendilerine bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Herkes kendi işine baksın ki bizde kendi işimizi yapalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi