Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

“KABİLE DEVLETİ” DEĞİL MİYİZ?…

Ülkemizde son günlerde olağandışı bir hareketlilik yaşanıyor.
Bir yerlerde siyaset mühendisliği çalışması yapılıyor!
İktidar ve muhalefet partileri arasında sertleşen tartışmalar, HDP’nin kapatılması için MHP’nin ısrarlı talebi, yeni kurulan partiler, milletvekili transferleri, ittifaklar arası yeni arayışlar, partiler arasında sıklaşan ziyaretler gibi siyasetin sıcak gündemi bir çekim merkezine dönüşerek toplumu erken seçim tartışmalarının içine doğru çekmeye başladı.
2023 Haziran ayında yapılması gereken genel seçimlerin erkene alınması ihtimali her geçen gün daha fazla konuşulur oldu. Televizyon yorumcuları, gazetelerin köşe yazarları ve sosyal medya kullanıcıları erken seçim haberlerini öne çekerek tartışıyorlar, kamuoyu araştırma şirketleri hemen her gün bir anket yayınlamaya başladı.
Bilindiği gibi erken seçim, Cumhurbaşkanı’nın teklifi veya TBMM’de 360 milletvekilinin ‘EVET’ oyu ile mümkündür. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konu her sorulduğunda, “Erken seçim kabile devletlerinin işidir, gelişmiş ülkelerde olmaz, seçim zamanında yapılacaktır” demektedir.
MHP lideri Devlet Bahçeli, “Erken seçim söylemi ayıplı bir tuzaktır, kirli bir tertiptir” diyerek seçim tarihini 2023 Haziran ayı olarak işaret etmektedir.
Cumhurbaşkanı ve iktidar bloku ısrarla “erken seçim yok” derken erken seçim ihtimalini gündemde tutarak toplum üzerinde belirsizlik algısı yaratılması, çok masum değil…
Muhalefet partilerinin “ülke kötü yönetiliyor”, “şartlar daha da ağırlaşıyor”, “emaneti sahibine iade etmek gerekir” gibi gerekçelerle seçim istemeleri olağan bir durumdur ve haklarıdır.
Mümkün olmayacağını bilmelerine/erken seçim kararı içinmilletvekili sayılarının yetmeyeceğini bilmelerine rağmen erken seçim ihtimalini canlı tutarak taraftarlarının iktidar umudunu canlı tutmak ve gündemde kalmak gayretlerini makul karşılayabiliriz.
Ancak, erken seçim talebinin bir propaganda aracı olarak kullanılması, bıçak sırtı bir durumdur; iki ucu keskin bir bıçak; bazen karşıyı bazen de seni keser!
Muhalefet partilerinin liderlerinin erken seçim talebinden önce iktidar olduklarında topluma ne vereceklerini/iktidar projelerini anlatmaları daha anlamlı olur.
Unutmayalım ki halkın gündemi seçim değil geçim meselesidir.
Her geçen gün ağırlaşan geçim şartlarını gerekçe göstererek çözüm olarak erken seçimi önermek, bunalan insanlar üzerinde umut kadar korku da yaratabilir; evdeki bulgurdan olmak korkusuyla “mevcuda sahip çıkmak” gibi bir sonuç da üretebilir.
Aslında erken seçim, Türk siyasi hayatının bir gerçeğidir ve ne yazık ki bir gelenek haline gelmiştir. Askeri darbeler ((27 Mayıs ve 12 Eylül askeri darbeleri ve 12 Mart ve 28 Şubat muhtıraları) sonrasında ve iktidar partisinin Meclis’te çoğunluğu kaybettiği veya iktidar ortakları arasında anlaşmanın bozulduğu (1995 ve 2002 seçimleri) durumlarda Meclis’te oluşturulan ortak kararla erken seçim yapılmıştır.
Bunun dışında yapılan erken seçimlerin tamamı, iktidar partisinin seçim kanunları ile oynayarak/kendi lehine değiştirerek siyasi rakiplerine üstünlük sağlamak ve iktidarını devam ettirmek amacıyla yapılmıştır. Geçmişte bunun iki acı örneği yaşanmıştır.
ANAP genel Başkanı Turgut Özal, 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan referandumla siyasi yasakları kalkan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alpaslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’ın seçime hazırlanmasını engellemek için 6 Kasım 1988 tarihinde yapılması gereken genel seçimlerin, 29 Kasım 1987 tarihinde “erken” yapılması kararı aldı. Seçim kanunları değiştirilerek yapılan 1987 erken genel seçimleri sonucunda da iktidar partisi ANAP, ülke genelinde aldığı yüzde 36,3 oranındaki oyla, meclise 292 milletvekili sokarak, mecliste yüzde 64,9 temsil oranıyla birinci parti oldu. Ancak bu sonuç ANAP iktidarının sonu oldu; 1989 yılında yapılan belediye başkanlığı seçimlerinde hezimeti yaşadı, 1991’de erken seçime gitmek ve Başbakanlığı DYP’ye rahmetli Süleyman Demirel’e bırakmak mecburiyetinde kaldı.
Bu erken seçim kurnazlığı, Türkiye’ye çok stratejik bir süreçte 10 yıl kaybettirmiştir; Soğuk savaşın bittiği 1990 yılından itibaren Türkiye, 2002 yılına kadar uyumsuz koalisyon hükümetleri ile yönetilmek durumunda kaldı.
Türkiye, aynı durumu 1957 erken seçimlerinde daha da ağır yaşamıştır.
CHP’nin yükselmesini önlemek için yine seçim kanunlarında yapılan değişikliklerle yapılan erken seçimler Türkiye’ye ve DP iktidarına hayır getirmemiştir.
1980 askeri hareketinden sonra yapılan genel seçimlerin yalnız ikisi; 2011 ve 2015 seçimleri zamanında yapılabildi. Bunların dışında yapılan seçimlerin hepsi zamanı dolmadan erken bir tarihte hatta 2015 Kasım seçimlerinde olduğu gibi bir önceki seçimden 5 ay sonra yapılmak zorunda kalınmıştır.
Kısacası, erken seçim yapmak, Türk siyasi hayatında bir “siyaset kurnazlığı” aracı haline gelmiş, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesi ile söylersek Türkiye’yi “kabile devleti” durumuna düşürmüştür.
BENCE
Demokrasinin olmazsa olmazı seçimlerdir.
Toplumun her ferdinin eşit bireyler olarak kendi özgür iradesiyle kendi geleceğine karar verebilme hakkı ve sorumluluğu olan demokrasi, belirlenen kurallar içinde yapılan seçimlerle yaşar.
Seçimlerle belirlenen ve toplum adına yetki kullanan temsilciler, kendi grup çıkarlarından önce toplumun huzurunu ve geleceğini düşünmek mecburiyetindedir.
Seçim kuralları ve zamanı ile oynamak/siyasi kurnazlık yapmak demokrasinin istismarıdır.
Kuralların istikrarı olgun demokrasi ve çağdaş devlet ölçüsüdür.
Sayın Cumhurbaşkanı, kendini kendi sözü ile bağlamıştır.
“Kabile Devlet” olup olmadığımızı, dönem sonunda göreceğiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi