KAÇAK!

KAÇAK!
Vakıf’tan arazi kapatıp üzerine kaçak yapı koyanlara karşı koyanların ise hedef gösterilerek hukuk sopasıyla tehdit edildiği, Baltalimanı ve Büyükdere’den eroin indiren mafyanın bugün dini kanaat önderi gibi ıkına ıkına...

Vakıf’tan arazi kapatıp üzerine kaçak yapı koyanlara karşı koyanların ise hedef gösterilerek hukuk sopasıyla tehdit edildiği, Baltalimanı ve Büyükdere’den eroin indiren mafyanın bugün dini kanaat önderi gibi ıkına ıkına kim bilir kimlerden kaçırılan imkanlar ile kurulmuş ekranlardan ahkam kestiği kaçak köçek bir düzen vesselam…

Televizyonun siyah-beyaz olduğu yıllardı. Bedia Muvahhit’in bir Brezilya dizisi olan Marianna’yı izlerken uyuya kalmasın diye 750 gram bezelye ayıkladığı yıllar… Ve gecenin sonunda İstiklal Marşı ile bayrağın göndere çekilerek yayınların son bulduğu akşamlar.

Arada bir çıkan necefli maşrapa fotosu bir yana, bugünlere bakıldığında gerçekten özlenesi yıllar. Henüz apartman kapılarında kodlu giriş ya da güvenlik kameralarının olmadığı, kolay giriş için kilitlere bir iple tahta mandal asıldığı günler…

İşte o günlerde bir de pardösülü Dr. Richard Kimble vardı. Her bölüm sonunda kaçarak kurtulması heyecanla beklenirdi. Bir cinayet zanlısı olan kaçaktı o!..

Muhtemelen serinin sonunda aklanmış ve suçsuzluğu ortaya çıkmış olmalı. Hafızam, bugün o kadar detayını hatırlamakta zorlanıyor, ama artık her şey kaçak.

Yangından mal kaçırır gibi yağmalanan doğal kaynaklar, sahillere inşa edilen kaçak oteller, sigara ve uyuşturucu kaçakçılığına ilaveten silah kaçakçıları, hatta kaçak çay. Çorabı kaçık coğrafyanın kaçak çatı dublekslerinden şehri seyreden kaçıklar…

KAÇAK KÖÇEK 

Mesela ünlü sanayici ve inşaatçının İstanbul boğazında aldığı tarihi köşkü müze yapacağını beyan ettiği, kaçak bölümler nedeni ile mahkemelik olduğu ve kaçak bölümleri yapan mimarının, kaçak ihaleler aldığı için yalancı şahitlik yaparak binayı akladığı ve de tüm bu rant hilafeti sonunda kaçak hamleler nedeni ile o mimarın milyonluk alacağının mal sahibi tarafından üzerine yatıldığı ‘keyfiyet’… Nasıl da bir kanundan kaçış hikayesi değil mi? En büyük vatansever İranlı kaçakçının cari açığı kapatırken yalıları birleştirip kaçak asansör yaptığı ama sonunda Amerika’ya kaçtığı günler…

Vakıf’tan arazi kapatıp üzerine kaçak yapı koyanlara karşı koyanların ise hedef gösterilerek hukuk sopasıyla tehdit edildiği, Baltalimanı ve Büyükdere’den eroin indiren mafyanın bugün dini kanaat önderi gibi ıkına ıkına kim bilir kimlerden kaçırılan imkanlar ile kurulmuş ekranlardan ahkam kestiği kaçak köçek bir düzen vesselam.

Yine hatırladığım kadarı ile o yılların takma kirpikli romantik yıldızının kızkardeşinin kaçakçı sevgilisi ile aşkının manşetlere taşındığı günlere de dönüverdim birden. Pek de değişmediğimizi ise anlamakta güçlük çekmedim.

O kaçak ilişkiler de alkışlanmıştı bugünkü kaçak köçek işler de alkışlanıyor.

Yani pek değişen bir şey yok. Olanı biteni görüp anlayınca da kaçık olmadan yaşamaya gerçekten karnımız tok.

KAÇAKLAR VE KAÇIKLAR

Yangından mal kaçırır gibi yağmalanan doğal kaynaklar, sahillere inşa edilen kaçak oteller, sigara ve uyuşturucu kaçakçılığına ilaveten silah kaçakçıları, hatta kaçak çay… Çorabı kaçık coğrafyanın kaçak çatı dublekslerinden şehri seyreden kaçıklar.

Keçileri kaçırmış insanlar. Önümde vergisi ödenmiş 25 yıllık bir şişe meşefıçı viskisi.

Sokakta salgın var, tabiat ana ise sanırım artık insan denen kaçakçıya dargın. Hac yasak, iftar çadırı da teravih de cuma namazı da. Sosyal medyada ileti de yasak. Hapisteki ifade özgürlüğü mağdurları ve çocuklara da özgürlük yasak.

Yasak ve kaçak arası oluşmuş minareler, vakit vakit anons geçiyor.

Zerzevatçının, halı, kilim, yolluk ve paspas overlokçusunun çığırtkanlığı birbirine karışmış.

Zaman zaman keyfe keder sokağa çıkma kısıtlaması var.

Dolar 7 TL, yüzbinlerce firma kapanıyor, milyonlar işsiz. Tuzunu ipe un serip kazananlar, hala parmağının arkasına saklanıyor.

Kaçmak için değil kısa süreli bir teneffüs için şişenin kapağı beni bekliyor. Bir kez daha akşam oluyor.

Ve asla bugün dünden kaçamadığı gibi bugün de yarından kaçamayacak. Sanırım artık o yarın da kaçak.

O zaman ne diyoruz? Eller havaya, kravatlar dolaba. Şerefinize!..

HAZIRLAYAN: Barbaros Şansal