“Kadınların yaşadığı dışlanma ve ikinci sınıf muamelesi görülmeleri erkeklerin yaşadıklarıyla kıyas kabul etmiyor”

Gazeteci Müjde Yazıcı Ergin’in hazırladığı Karşı Cins belgesel serisi, Türkiye’de sıradan bir işte çalışsa dahi çoktan marjinal olarak kabul görmüş kadınların bir de ‘sınır ötesinde’ diyeceğimiz işlerle uğraşanlarını ekrana taşıyor. Karşı Cins, dansçı, Dünya Kickboks Şampiyonu, Shibari sanatçısı, botokssuz güzellik uzmanı olan kadınların dertlerini kahkahalarla anlattığı bir platforma dönüşürken programı izleyenler de ister istemez ‘kadınlık’ üzerine düşünmeye başlıyor.

Türkiye’de kadınların sosyal konumları ve statüleri öyle bir halde ki, belediye otobüsü kullanan, el emeği göz nuru ürünlerini satarak hayatını kazanan, sahaflık yapan (örnekler sınırsızca çoğaltılabilir) kadınlar sanki uzaydan gelmiş gibi, o işi sadece erkekler yapabilirmiş gibi ana haber bültenlerinde, haber sitelerinde, gazetelerin hafta sonu eklerinde karşımıza ‘haber’ olarak karşımıza çıkıyorlar. Tam tersiyle daha çok karşılaşıyoruz elbette. “Kadına Şiddete Hayır” diyerek sokağa dökülüp tek suçları ‘ritme göre zıplamak’ olan kadınlar ters kelepçeyle gözaltına alınıveriyor saniyeler içinde bu topraklarda. Kıssadan hisse: Türkiye’de kadın olmak, işi ne olursa olsun, başlı başına ‘uçlarda’ yer almak, en hafiften dille ‘marjinal olmak’ anlamına geliyor.

Gazeteci Müjde Yazıcı Ergin, ‘Türkiye’de kadın olmak’ meselesinde ‘eli artırarak’ kadınların kendi arasında dahi ‘uçlarda’ değil ‘sınırların’ dışında tanımlayabilecek kadınları konuk ettiği bir belgesel serisi yapıyor. Habitat TV’de yayınlanan Karşı Cins belgeselinde, Kadınlar Dünya Kickboks Şampiyonluğu bulunan bir hemşire, başı kapalı bir grafiti sanatçısı, bir yandan erotik resimler yapan diğer yandan erkek milleti tarafından yatak fantezisine dönüştürülen ama aslında yüzlerce yıllık geçmişe sahip Japon ip bağlama sanatı Shibari’yle uğraşan bir ressam gibi ‘tuhaf’ işlerle uğraşan kadınlar bu uğraşlarını ama en çok da yaşadıkları zorlukları anlatmaya çalışıyor. 10’ar dakikalık bölümlerden oluşan bu seriyi kaçırmayın derim. Çünkü Karşı Cins, kadınların her yerde olduğunu kafamıza vura vura anlatan, izledikten sonra insanın üzerinde etkisini yitirmeyen, onu mevzu üzerine düşünmeye davet eden bir belgesel. Gerisini Müjde Yazıcı Ergin anlatsın…

“Karşı Cins”, belgesel serisi olması dışında bir ‘tamlama’ olarak senin için ne anlam ifade ediyor?

Karşı cins tabirini pek tabii ki kadınlar erkekler için, erkekler kadınlar için kullanıyor fakat ben özellikle sadece kadınları anlatan bir seride kullanmak istedim. “Karşı” kelimesi, seride hayatlarına yer verdiğimiz kadınların toplumun dayattığı rollere karşı olmalarının altını çizdi. “Cins” de yine toplumda farklı görülen insanlara söylenebiliyor. Karşı Cins ismi direkt olarak görünür kılmak istediğim kadın profillerini özetleyen bir isim oldu. Sonrasında yönetmen arkadaşım Tolga’nın (Sert) önerisiyle her bölüme bir üst başlık ekledik; Ruh Güzelleştirici, Kendi Kendine, Altın Avcısı, Amazon Ruhu gibi.

Karşı Cins belgesi nasıl ortaya çıktı?

Geçen yıl bu vakitlerde daha önceki belgesellerimde (Ünkapanı, Das İst Musiki, Sert Ünlüler) beraber çalıştığım 81 Yapım şirketinden Murat Toy aradı. Coşkun Abi (Aral) ile Habitat TV isminde yeni bir belgesel kanalı kurduklarını, benden de kadınlar üzerine bir proje üzerine çalışmamı istediklerini söyledi. Hangi tip kadın profillerine yer vermek istediğime, onları nasıl göstermek istediğime ve hangi taraftan anlatmak istediğime karar verdim. Yapım şirketi beni yönetmen Tolga (Sert) ile tanıştırdı. Tolga da sadece beni anlamakla kalmayıp serinin daha da güzelleşmesi için elinden geleni yaparak fikirlerini ve yeteneklerini ortaya koydu. İyi bir ekip olduk. Karşı Cins, pandemi koşullarında özveri ve keyifle hazırlandı.

Konuklarına nasıl ulaştın? Konunun içeriğini karşı tarafa anlatınca çekingen davranan oldu mu yoksa tam tersi kendilerini gösterebilecekleri –özellikle de televizyon olması sebebiyle- bir platform oldukları için seni ikiletmediler mi?

Konukların hepsiyle ayrı bir buluşma hikayemiz oldu. Bir çekim esnasında diğer isme rastlayıp konuk ettiğimiz de oldu, arkadaşlarımızın önerilerini de göz önünde bulundurduk, mesleğine odaklanıp sosyal medyadan arayarak ulaştıklarımız da oldu. Genel anlamda çekim yaptığımız bütün kadınlar ne yapmak istediğimizi anladı ve geriye kendilerinden değerli bir eser bırakacaklarını hissettiler. Çekimlerimize zevkle katıldılar.

Karşı Cins’teki kadın konuklarının uğraşları Türkiye toplumu için hala –bu tabiri sevmeden kullanmıyorum- ‘marjinal’. Ama Karşı Cins ekseninde düşündüğümüzde örneğin erotik çizimler yapan bir erkek de ‘marjinal’ olarak algılanıyor. Aradaki o farkı anlatır mısın?

Aradaki fark maalesef her zaman çok büyük. Böyle bazı örnekler olsa da kadınların yaşadığı dışlanma ve ikinci sınıf muamelesi görülmeleri erkeklerin yaşadıklarıyla kıyas kabul etmiyor. Cinsel konularda erkeklere özgü kabul edilen bazı özgürlük alanları kadınları toplumda kötü yapabiliyor. Erotik çizimler yapan bir erkek sadece “marjinal” görülüyor ve varsayalım mahalle baskısına uğruyor olabilir fakat erkekler tecavüz edilip öldürülmüyorlar. Erotik çizimler yapan bir erkek en fazla gittiği bir berberde dışlanabilir; bakkalından taksicisine, garsonundan manavına kadar fahişe gözüyle bakılmaz mesleği öğrenilince… 

Bölümleri izledikten sonra konuklarının işleriyle ilgili kafalarını ütüleyen sorulardan, önyargılardan, bakışlardan yaka silkerek kendi bireysel kimliklerini bir tarafa bırakıp ‘kadın’ kimliğini ön plana çıkarttıklarını düşündüm. Katılır mısın bu görüşüme? Nasıl bir sebeple açıklayabilirsin bu durumu?

Katılıyorum. Her konuğun karakteri, ruh hali, genel aurası bölümün kendisine yansıdı. Tolga da ben de konuklarımızın doğal ve sadece kendileri olmaları gerektiğinin altını fazlaca çizdik çekimlerimizde. Konuklar da kendilerini anlayan birileriyle karşı karşıya geldikleri için mesleki kimliklerini bir kenara bırakıp kendilerini dışardan bir gözle görme ve anlatma imkanı buldular. Bunun dışında kadın vurgusu da kasıtlı olarak yaptığım bir şeydi açıkçası. Konuğa göre dozunu çekim öncesi Tolga ile hesaplayarak, klişelerden uzak olmasına çok fazlaca dikkat ederek kadın olarak yaşadıkları sorunlara vurgu yapmalarını özellikle istedim.  

Karşı Cins’te, Türkiye’de gördüğümüz kadınlar ile dünyada bu işleri yapan kadınlar arasında nasıl farklılıklar var?

Bu soruya karşılık konukların hepsini kafamdan geçirirken başka ülkelerde olmaları durumunu hayal ettim; kesinlikle hepsi pozitif anlamda daha farklı yerlerde olurdu. Dünya kickboks şampiyonluğu olan kadın sporcu sigortasını garanti etmek için hemşirelik yapmak zorunda kalabiliyor. Kötü mü yapıyor? Hayır fakat iki kat efor sarf etmek zorunda dünyadaki meslektaşlarına göre. Sanat veya sporla ilgilenen kadınların Türkiye’de ulaştıkları imkanlar dünyadaki meslektaşlarına kıyasla oldukça kısıtlı.

Son olarak izleyiciden nasıl tepkiler aldın?

İzleyici tepkileri çok güzel. Şu ana kadar dokuz bölüm yayınlandı. 10. bölümle birlikte toplam 100 dakikalık bir işi tamamlamış olacağız. Umarım uzun yıllar keyifle izlenir, insanlara ulaşır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi