İ. Bülent Çelik

İ. Bülent Çelik

Karpuz Keseceydik!


Bizim çocukluğumuz, Almanya’dan yıllık izine gelen şapkası tüylü amcaların, Berlin’i anlatırken “Valla adamlar portakalı, elmayı deneyle alıyolar arkideş!” giriş cümlesini işiterek geçti.



O zamanlar anamın, kiraz mevsiminin başında, Büyük Caminin yanındaki en büyük semt pazarında; hamamın önünde konuşlanan Sinoplu köylü pazarcılardan kirazı küfeyle aldığı, sonra onu hamala taşıtıp evin taşlığına boca ettirdiği ve hortumla yıkadıktan sonra Bahadır Sokağın bütün çocuklarıyla Pirana balıkları gibi başına üşüşüp o kiraz dağını birkaç dakikada erittiğimiz zamanlardı… 

… 

O zaman domatesin, kavunun, karpuzun tadı vardı..



Köylünün yavaş yavaş kent varoşlarına doldurulup aç bırakılarak oy deposu haline getirilmediği, köylülük oranının bugünkü gibi yüzde 20 değil, yüzde 80 olduğu zamanlardı o zamanlar..

Koskoca bir II. Dünya Savaşının odağından, yanmış yıkılmış bir halde, yokluk ve kıtlık ortamına savrulmuş Almanya’da, pahalılık ve israfa karşı kolektif bir kampanya tavrı olarak gelişen taneyle tüketme bilinç mertebesine, biz şimdi savaşa mavaşa girmeden, hamdolsun ‘devletin ve devletlülerin itibarından tasarruf olmaz’ şiarıyla ulaştık.



Şimdi pazarda markette karpuzu dilimle satıyorlar.
Sosyal medyada, bildiğin havucun kilosunu 49.90 olarak gösteren etiketler uçuşuyor.

O, anacımın küfeyle taşlığa döktürdüğü kirazı; yüz gramlık, küçük dondurma külahından hallice külahlarda satıyorlar. 

Bu her yanı iki nehir arası ovalarla yani ‘mezopotamya’larla dolu, coğrafyasındaki en verimli topraklara sahip güzel ülkemde et, tavuk, sebze, meyve neden orta hallinin bile kırk kere hesap kitap yaparak alabileceği düzeye getirilir?

Daha da Türkçesi tarım ve hayvancılık neden göz göre göre bitirilir?

Hele bir kulağınızı eğin, size bunun “sazan sarmalını” anlatayım!.

Misal, Terme’de çok lezzetli pilavı yapılan bir pirinç üretilir.
Terme pirinci.

Hani olmaz ya, diyelim ki yönetenlerin bu işten bir şekilde, koltukları altından çekilmeden, aşağıdan yukarı, zincir halinde, acilen nemalanmaları lazım!
Çeltik üreticisinden nasıl nemalanacaksın?

… 

Yasaya göre destek vermen gereken, alım yaparken doğru düzgün fiyat vermen gereken, oy potansiyeli hesap edilerek bu alışverişte ince bir denge kurgulaman gereken bu borç içindeki pirinç üreticisinden bırakın komisyon almayı, vergi alamazsın! 


Halbuki princin mesela Çin’den, tek seferde binlerce ton getirilmesini sağlarsan iş ölçekli hale gelir. Getiren muhatap tek kişi olacağından nemalanmak kolaylaşır. Hem rakam yükselir hem de kotalarla, navlunlarla oynayarak komisyon almak çocuk oyuncağı haline gelir. 

Buna ‘ölçekli işten ölçekli nemalanma’ denir ki ballı kaymaklı bir iştir.
Hele bu işi bir de hala oğlu, dayı kızı üzerinden kendin yaparsan tadından yenmez!

Üstüne üstlük, misalden gidelim; çeltik üretimi azalınca hayvan yemi de bulunmaz hale gelir. Bu sefer hayvancılık dara düşer.
Ne yaparsın? Sığırı da gemilerle ithal edersin. Meraları özelleştirip, hayvan başına otlatma parası almakla uğraşacağına, saman getirenden komisyon alırsın biter gider. .

Şimdi anladınız mı Rize’nin bile, nasıl olup da çay ithal eder hale geldiğini?

Doğru ve net anlaşılması gereken şu: Üretici tüketici kimsenin umurunda değil!

Daha doğru bir ifadeyle, “idare edilebilme sınırı” kadar umurunda.



Karpuz tezgahlara düşeli bir ay olmuş, neredeyse karpuz kabuğu denize düşecek!

Hala dilimle satılıyor!
Bildiğin havucu bugün pazarda bulamadım!
“Niye yok?” diye sordum!
“Çok baha abey, kim alacak? Almadık halden, elde kalınca yavşıyor!” diye cevap verdi pazarcı.

Asansörde, bir komşu teyzeyle konu oldu, önce biraz şaşırsa da: “Havucu yemesek de olur!” diye net tavrını koydu teyze…
Bari taneyle yiyelim, hiç yoktu pazarda diyecek oldum, vazgeçtim!

Dan diye, “İyi de daha karpuz keseceydik!” diye işi espriye vurarak sessizliği bozdum!
İfadesizce yüzüme baktı!

“Kesilmiş veriyorlar ya, onu da diyemiyoruz artık!” şeklinde esprimi açıkladım!
yüz çizgileri hiç değişmedi. Üçüncü katta indi, iyi günler bile demeden gitti.

Acaba yakında “daha karpuz keseceydik!” özlü sözü yerine neyi koyabiliriz diye düşüne düşüne eve vardım!

Hala da bi' şey bulamadım!

Haftanın fıkrası


AKP seçmenini, TOGG ile İHA -SİHA ile, TCG Anadolu ile adeta efsunladı. 



Hayatı boyunca alamayacağı otomobili, kasabın manavın önüne koyarak kilogram fiyatı 30 lirayı bulmuş soğanı, 700 lirayı bulmuş eti perdeledi. Seçmenin gözünü bağladı.



Petrol rezervleri, bedava gazlar, 27 kanalda ortak canlı yayınlarla hissizleştirdiği seçmenini paralize ederek oylarını bir kez daha aldı.

Bütün bunları yapabilmek için de hazinenin dibinden kum çıkardı.
Şimdi Merkez Bankasında svaplar da dahil dolar, nakit olarak da rakam olarak da suyunu çekti. Kur ufaktan yükselişe geçti. 

Veee, sıkı durun!.. Bankadaki döviz mevduatını çekmek isteyen vatandaşlara, bankalar döviz yerine gün vermeye başladı.

Ekonominin durumu bu kadar vahimken seçimin zafer kutlamaları hız kesmiyor.. 

Sosyal medya kibirden geçilmiyor. Yollarda araçlardan sarkan vatandaş çılgınca eğleniyor, maytaplar patlatılıyor, havalara ateşler açılıyor, yaralananlar, hayatını kaybedenler var!
Ama Merkez Bankasının durumu kimsenin umurunda değil.

…  

Doktor, Trabzon’a tayin olmuş.
Ertesi gün işbaşı yapacak. Gece kapısı çalınmış. Karşı komşu Fadime teyze!
“Uşağum” demiş.. “Temel emicen çok hasta, bir bakıversen”

Taze doktor gidip bakmış, görmüş ki temel emice ağır ishal
Dakika başı tuvalete taşınıyor!.



Teşhis tamam da doktorun çantasında ishal ilacı yok!

Alın diyecek ama ilacın adını da bir türlü hatırlayıp reçeteye yazamıyor.

….

Çantasına bakmış, işe yarayabilir bir tek, ağır trankilizanlardan ‘Diazem’ var!‘
Vereyim de bari biraz gevşeyip uyusun demiş.

İki hap çıkarıp Temel emicenin avucuna koymuş. “Bundan bir şimdi, bir de sabah iç. Akşam ben eve gelince tekrar görüşelim” demiş.

Ertesi akşam kapıyı çalmış. “Temel emice nasıl?” diye sormuş.
Sinirli bir ifadeyle “Çok iyi!” demiş Fadime teyze:
“Ortalığı pok götüriyi ama Temel’in siçunda değil!”

BOTAŞ, THY, TCDD Satılır mı?


Tabii Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tuzu kuru!

Önceki gün yaptığı basın açıklamasında uyarıyor:
“İktidar, Türkiye Cumhuriyetinin son varlıklarını, BOTAŞ’ı, THY’yi ve TCDD’yi satmaya hazırlanıyor!” diyerek “Kapitülasyonlar devrine giriyoruz!” ifadesini kullanıyor.

Ben iktidar sözcüsü olsam, “Elini vicdanına koy Sayın Özdağ, Bismillah, daha seçimi yeni kazandık. Hele bi dur!” diyerek şu cevabı verirdim:



Bir kere, ihracattan gelen para azaldı!
Dışarıdan aldığımız malı da her gün değeri yükselen döviz ile aldığımız için makas açıldıkça açıldı.

Orada eksideyiz!



Dış yatırımcı, ‘sığınmacıları depoladığımız için’ seçimi kazanmamıza sevinse de, Reyiz’i demokrat bulmadığı için ülkemize yatırım yapmıyor. Olan yatırımı da kapatıyor!
Orada da eksideyiz!

Günübirlik idare ettiğimiz sıcak parayı sağlayan, borsa, fon gibi araçlara para yatıranlar da bize güvenlerini kaybettikleri için çoktan uçup gittiler.
Orada da eksideyiz!

Dolar seçime kadar sabit tutulacak diye zaten eksinin de eksisinde olan Merkez Bankası tamtakır!  Körfez’deki dostlarımızdan gelen para da eridi gitti.
Orada hepten eksideyiz!



E, vergiye ne kadar abanırsak abanalım, emekliye, işçiye memura ne kadar az para verirsek verelim, oradan arttırdığımız para TL cinsinden olduğu için dış borçları ödemeye, döviz isteyene döviz vermeye uygun değil!

Aksi gibi tuttuk, kıl payı seçimi de kazandık mı!
(Halbuki yık bay bay Kemal’in başına git!)
Bu durumda bizim yerimizde sen olsaydın alıcısını bulsan Ayasofyayı bile satmaz mıydın!...
Töbe.. Töbe estağfurullah! Bak ağzımdan nasıl laflar sarfettiriyorsun yav!..

Zamanlama manidar!


Son 20 Yılın Sözü “Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir!”
Recep Tayyip Erdoğan

Son Bir Yılın Sözü  “Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir!”
Devlet Bahçeli

Son Haftanın Sözü “Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir!”
Çiğdem Toker (Çiğdem Toker’e bu sözünden dolayı soruşturma açıldı)

Haftanın Paradoksu


Muhabirin, “borcunuz var mı?” sorusuna, cezaevinde kaldığı sürede yediği yemeklerden ötürü borcu olduğu, bu borcunu ödeyemediği için yeniden cezaevine girme riskinin bulunduğunu söyleyen gencin durumu haftanın paradoksunu oluşturdu.

Şimdi bu durumda müşteki yani alacaklı olan devlet, bu genci, borcundan dolayı cezaevine aldığında, bu genç yemek parasını yine ödeyemeyeceğinden alacağı artacak. Cezası dolduğunda genci daha yüksek bir borçla serbest bırakacak. 
Sonra sar başa!



Var mı buna yorumu olan hukukçu? 

Twitter’dan yaz bana, haftaya açıklayalım! @i_bulent_celik

Önceki ve Sonraki Yazılar
İ. Bülent Çelik Arşivi