Karşı kıyıdan

Yaz geldi yine gevşedi keman yayları… Sahi öyle miydi gerçekten bu deyiş? Gevşetecek yay kalmadığından unuttum sanırım söyleyişleri.

Neyse hava sıcak… Bütün yıl çalışmışız…

Yazlıkçılar yazlığına, kampçılar kamplarına kaçmış.

Şöyle ağız tadıyla birkaç gün de ben kaçayım diyorum bir yerlere.

Aradım taradım cennet ülkemde sahil kasabalarını tek tek dolandım.

Yani internetten.

Çünkü sanal âlemde dolanmıyorsanız geceliği bir yetişkin için 1.000 -1.500 liradan aşağı yer yok.

Daha yola para vermedik, yemedik, içmedik, denize girmedik, iki müze ören yeri görmedik.

Sonra dedim ki kendi kendime, “Şu Ege’nin karşı sahiline geçsem ne yer, ne içerim? Şu tatil bana kaça patlar?”

Attım arabanın arkasına çantamı. Çıktım yola. Otoyollara ödediğim ücretlerden en pahalı geçtiğim yol; 2.40 Euro idi.

Yıllardır gidiyorum, hep içtiğim kahve 3 Euro. Hani bizdeki ben hep 50 TL’lik benzin alıyorum gibi. Ben hep 3 Euro’luk kahve içmiyorum ama kahve hep 3 Euro.
Fiyat istikrarı nedir diye soran olursa anlatırsınız.

Deniz kum güneş “beach”ler…

Beni en çok şaşırtan aslında işin bu kısmı idi. Bizde bir “beach”’in kumuna ayağın değdi mi şak en az 300 lira çıkıyor cebinden. Hava yanıyor, bilmem kaç derece, su yetişmiyor insana vallahi.

Bilirsiniz siz de.

Suyun şişesine Bodrum’da, Çeşme’de 50 liradan aşağı yazmıyorlar. Karşı sahilde bila bedel dağıtılıyor.

Yunanistan’daki beachler’de ayakbastı parası almadıkları gibi “Hoş geldiniz” derken daha, kocaman bir buz kovasının içinde buz gibi suyu koyuveriyorlar iki şezlongun arasındaki sehpaya.

Bu arada yanındaki ile ne konuştuğunu duyamayacağın kadar yüksek sesle bangır bangır müzik de çalmıyor.

Otoparkta önce park yeri için sonra vale ile ücret için mücadele de vermiyorsun.

Yemek içmek desen, Euro Euro ödediğin halde maalesef hâlâ Türkiye’den ucuza geliyor. Mesela iki kişilik bir pizzaya de ki en fazla 5-6 Euro ödüyorsun. Euro’nun 17.50’ye geldiği yerde bile hatırı sayılır düzeyde ucuz kalıyor.

Öğleni zaten bir şekli ile denizde plajda ya da bir müze, bir ören yeri gezerken bu şekilde geçiriyorsun.

Akşam yemeğine oturdun mu tazecik gelen deniz ürünlerine, çeşit çeşit mezeye, içkisine, bahşişine veriyorsun en lüks restoranda kişi başı 25 Euro. Az uz paralar diye yazmıyorum bunları, “Tam karşı sahili ile bu kadar fark olur mu arkadaş?!” şaşkınlığı ile dert yanıyorum sadece size.

Müzeler, ören yerleri 4 ila 6 Euro arasında değişiyor. Özenle bakılmış, güzel restore edilmiş, iyi pazarlanmış yerler. Birçok yer zaten Osmanlı döneminden kalmış. Müzelerin bazılarında verdikleri anlatıcı bantta Türkçe seçeneğinin de olması çok hoştu.

Benim için elbette bu seyahatin en vazgeçilmez anısı Ata’mın evini ziyaretti. Dolaştığı odalarda dolaşmak, koşturduğu bahçede olmak, babasıyla diktiği ağacın gölgesinde durmak benim için paha biçilemez bir histi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mine Uzun Arşivi