“Kaybedenler Kulübü olmasa ben amatör olarak bile şarkı söylüyor olmayacaktım”

Kaybedenler Kulübü filmiyle hayatımıza giriş yapan Gülce Duru’nun ilk teklisi ‘Kuzgun’ dijital platformlarda yerini aldı. Duru’yu bilenlerin aşina olacağı bilmeyenlerin ise kulak kabartacağı şarkı uçurum gibi sözleriyle üzerine epey kafa yorduracak.

2011 yılında gösterime giren başrollerinde Nejat İşler, Yiğit Özşener ve Ahu Türkpençe’nin oynadığı Kaybedenler Kulübü filmi büyük fırtınalar koparmıştı. Özellikle genç kesimin sahiplendiği, bir anda herkesin ‘Türkiye’nin Beyaz Zencileri’i Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk olmak için kendini paraladığı film sağlam bir gişe de yaptı. 2018 yılında devamı da çekildi ancak ilki kadar tutulmadı.
Kaybedenler Kulübü’nün başarısının altında oyuncuların başarısı, daha önce işlenmemiş bir konu gibi etkenler yatmasının haricinde müzikler vardı. Ümit Besen’den Asu Maralman’a uzanan yelpazede en dikkat çekici şarkılar ise hiç kuşkusuz Can Gox ve Gülce Duru iş birliği yatıyordu. Can Gox’un ‘siyahi gırtlağı’ ile Gülce Duru’nun melankolik vokalinin birleşiminden ortaya çıkan ve filmin en dokunaklı yerinde çalan ‘My Woman’ gibi şarkılar salya ile sümüğün raksına sebep olmuştu. Daha sonra her ikisi de kendi yollarına gidip başarılı projelere imza attılar. Şimdi de Gülce Duru yeni projesinin ilk adımı olan ‘Kuzgun’ isimli tekliyi yayınladı.
Gülce Duru caz kökenli bir isim. Randy Esen’le vokal tekniği, Başak Yavuz’la da caz vokal ve şarkı yazımı çalışmış. 2016-2018 yılları arasında Bahçeşehir Üniversitesi Caz Yüksek Lisans bölümünde eğitim görmüş. Burada Şevket Akıncı, Başak Yavuz, Baki Duyarlar, Alper Maral gibi değerli ustalarla çalışma fırsatı bulmuş. Duru’nun ‘Kuzgun’ şarkısı ayda bir olmak üzere 4 tane yayınlanıp bir EP oluşturacak projenin ilk ayağı. Şarkı girişinden itibaren sizi yanına çağırıyor. Gülce Duru’nun her zamanki vokali, elektronik altyapılar, rock’a göz kırpan melodiler ‘Kuzgun’u değişik bir yöne çekiyor. Çözümü hiç de kolay olmayan sözleriyle de üzerinde biraz kafa yorulması gerekiyor. Gülce Duru’yla şarkısını ve kendi hikayesini konuştuk.
◼ Müzik hayatın nasıl başladı?
Şarkı söylemeye lise yıllarımda amatör olarak başladım. Arkadaşlarımla kurduğumuz ‘Herby Blues Band’ adlı grubumuzla sokakta müzik yapmaya başladık. Genellikle blues ve 60’lı 70’li yılların rock, rythm&blues şarkılarının coverlarını yapıyor ve kendi şarkılarımızı yazmaya çalışıyorduk. Daha sonra bazı mekanlar ve okul şenliklerinde çalmaya devam ettik. Üniversite için yurt dışına gittiğimde müziğe uzun bir ara verdim. Paris Üniversitesinde Plastik Sanatlar eğitimimi tamamlayıp döndükten sonra kültür sanat sektöründe geri planda çalıştım bir yandan da Müzecilik alanında yüksek lisans eğitimi aldım. ‘Kaybedenler Kulübü’ film müziklerini yapan ekibe dahil olmamla beraber 10 senelik bir aradan sonra müziğe geri döndüm. Film müziklerinin albüm olarak yayınlanıp çok ses getirmesi, profesyonel müzik kariyerimin başlamasına vesile oldu.
◼ Kaybedenler Kulübü filmi müzikleri ve Ozbi’yle yaptığın projelerden sonra Kuzgun’u yayınlandın. Şarkı diğer çalışmalarından çok farklı bir yerde duruyor. Nasıl ortaya çıktı?
Ben bu projeler sürecinde bir yandan müzik eğitimi alarak kendimi vokal, söz yazarı ve besteci olarak geliştirme yolundaydım. Kendi şarkılarımı yayınlamadan önce belirli bir yeterliliğe erişme isteğim vardı. Çok şarkı yazdım ve sabırla bekledim. ‘Kuzgun’, o şarkılar içinden ilk yayınladığım oldu. Dinleyiciler beni vokal, söz yazarı, besteci olarak katkıda bulunduğum ortak projelerden, düetlerden tanıyorlar. Kaybedenler Kulübü film müzikleri, bir ekiple adı üzerinde bir filmin sahneleri için yazdığımız, hikayeyi tamamlayan şarkılardan oluşuyor. Bambaşka bir bağlam. Ozbi ile olan Rakılı Live serileri ise, farklı geri planlardan gelen iki müzisyenin ortak projesiydi ve kendine ait bir konsept, bir ruh hali çerçevesinde şekillenmişti. Bu da bir başka bağlam. ‘Kuzgun’ ise sözü ve bestesi bana, düzenlemesi ise besteci ve aranjör Uğurcan Öztekin’e ait bir çalışma. Farklı müzikal birikimlerimizi, çeşitli ilham kaynaklarımızı ve yaklaşımlarımızı yansıtan, sanatsal iş birliğimizin ürünü.
◼ ‘Kuzgun’a düştüğün ‘araf’ neresi? Neler var orada?
Şarkıların hikayelerinin kelimesi kelimesine anlatılmasından yana değilim. Her dinleyenin kendi deneyimi ve hayal gücüne göre özgürce bir ilişki kurmasından yanayım. Araf bence orada ikilemde kalmanın metaforu, iki kişi, iki ihtimal, iki hayat arasında kalma hali olabilir…
◼ Neden müstahak bu hal sana?
Çünkü bazen karar alamamaktan, kararsızlıktan dolayı insan, arasından seçim yapamadığı iki şeyden birden olur. Elleri bomboş kalır.
◼ ‘Kaybedenler Kulübü’ filmi çok büyük ses getirmişti. Onlarla yolun nasıl kesişmişti?
Film müziklerini yapan ekibi tanıyordum. Yönetmen “Bir de kadın vokal olsa” dediğinde en yakında ben bulunuyordum. Doğru zamanda doğru yerde olmanın şansıydı belki, ama bence kadersel bir olaydı. Nitekim hayatım tamamen değişti.
◼ Film olmasa ismin bu kadar duyulur muydu?
Film olmasa ben amatör olarak bile şarkı söylüyor olmayacaktım. Sanatın farklı dallarında üretmeye devam ederdim ama hayatımda müzik olmayabilirdi.
◼ Caz kökenli kadın vokalistler Türkiye’de daha çok tanınıyor. Bu gayet iyi bir şey elbette. Bunu çok fazla caz erkek vokal olmamasına mı bağlayabilir miyiz?
Ülkemizde caz alanında kadın vokallerin ezici bir sayı üstünlüğü olduğu doğrudur. Yeni yetişen jenerasyonlarda durum biraz değişir diye umuyorum. Burada da biraz ‘kadınlardan caz vokal, erkeklerden caz enstrümanisti olur’ önyargısı mevcut gibi. Vokal cazda dört başı mamur bir enstrüman olarak yer alır. İcrada diğer enstrümanlardan bir eksiği olduğu düşünülemez. Solo çalar, doğaçlama yapar, aynı yoğunlukta bir müzik eğitimi ve performans yetkinliği gerektirir. İcrası sanıldığı kadar kolay değildir. Kadınlardan vokal haricinde gayet yetkin enstrümanistler olabileceği gibi, erkeklerden de fevkalade caz vokal olur, olmuştur, olacaktır… Yeni caz okullarının, konservatuar bölümlerinin açılmasıyla ve müzik eğitiminin yaygınlaşmasıyla, umarım bizde de sayıca hepsi artacak ve aradaki farklar kapanacaktır. Ben naçizane olarak, genç müzisyen arkadaşlarıma ucundan köşesinden mutlaka caza bulaşmalarını, caz eğitimi almalarını tavsiye ederim. Gerek vokal, gerekse diğer enstrümanistlerin ve şarkı yazarlarının cazla haşır neşir olmaları durumunda, teknik, teori, doğaçlama, yaratıcılık, bestecilik ve icra açısından çok büyük kazanımları olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi