KEHANETİN DEHŞETİ: KULÜBEYE TIKLAT

Amerikan sineması uzun bir süredir “After Earth” temalı filmler üretiyor. Uygarlığın gelişme seviyesiyle tezat bir şekilde vandallaşan ve yeryüzünün en tehlikeli virüsü haline gelen insanoğlu, dünyanın sonunu getirmek üzereyken en azından sinema sanatı kapsamında da alternatif çözüm arayışları üretiyor. Bu filmlerin bir kısmı daha rasyonel, gerçekçi temalar üzerine otururken; bazıları da gerilim sineması türü içinde kehanetlere sığınıp irrasyonel temalarıyla dünyanın sonunun gelmesine engel olmaya çalışıyor!


DOĞANIN İÇİNDE DEHŞET

Küçük bir kız ve ebeveynleri doğanın içinde ücra bir kulübede tatil yaparken dört kişi ziyaretlerine gelir. Bahçede oynamakta olan küçük Wen (Kristen Cui) ile iletişim kuran Leonard (Dave Bautista), daha sonra diğer arkadaşlarıyla dostça karşılanmadıkları eve zorla girer. Gay bir çift olan Erich (Jonathan Groff) ve Andrew (Ben Aldridge), evlerine zorla giren  bu  yabancılar tarafından rehin alınır.


Durumu kavrayamayan aile bireyleri, kıyameti engellemek için akla ziyan bir seçim yapmak için seçildiklerini ve bu yüzden rehin alındıklarını öğrenir. Dış dünyaya telefon erişimleri kesilen aile, kendilerine takıntılı bir tarikatın saldırdığını ve isteklerinin deli saçması olduğuna kanaat getir. Diğer yandan her şeylerini kaybetmeden önce neye inandıklarına da karar vermeleri gerekmektedir. Aile kehanete inanmayınca Leonard önce Redmond’u (Rupert Grint), arkasından Ardiane (Abby Quinn) ve Sabrina’yı (Nikki Amuka-Bird) infaz eder. Bu süreç Eric ve Andrew’ın da inanmakta zorlandığı olayları tetikler.

ÇEKİRGE BİR SIÇRAR İKİ SIÇRAR !

Mahir bir çekirge avcısı olan ve hayvanlarla diyalog kurmayı seven küçük Wen, Leonard’ın da iyi bir çekirge avcısı olduğunu ilk tanışmalarında keşfeder. Yakaladıkları çekirgeleri bir kavanozun içine kapatırlar. Tıpkı Wen ve ailesinin kulübelerine kıstırılmaları gibi...


Diğer yandan çekirgelerin üreme ve ekinlere zarar verme kapasitesi düşünüldüğünde, onların dünyayı yıkıma sürükleyen insanları simgelediğini ve insanlığın geleceğini ellerinde tutan kişiler tarafından kavanoza kapatılmaları ise, yönetmen M.Night Shyamalan’ın yorumuyla insanlığın yıkıcı hırslarına gem vurulması, dizginlenme çabası olarak yorumlanmalı…

AMERİKAN SİNEMASININ POPÜLER TEMASI: AFTER EARTH

Amerikan sineması uzun bir süredir “After Earth” temalı filmler üretiyor. Uygarlığın gelişme düzeyiyle tezat bir şekilde vandallaşan ve yeryüzünün en tehlikeli virüsü haline gelen insanoğlu, dünyanın sonunu getirmek üzereyken en azından sinema sanatı kapsamında alternatif çözüm arayışları da üretiyor. Bu filmlerin bir kısmı daha rasyonel, gerçekçi temalar üzerine otururken; bazıları da gerilim sineması türü içinde kehanetlere sığınıp irrasyonel temalarıyla dünyanın sonunun gelmesine engel olmaya çalışıyor !

Shyamalan’ın filmi “Kulübeye Tıklat” (Knock At The Cabin), fazla mizansen kokan ve açıkcası gerilim, ürperti hissini de amaçladığı oranda hissettiremeyen bir film. Daha önce de vurguladığımız gibi “Dünya Sonrası” teması Amerikan sinemasında çok yaygın. Bu defa “dünya yok olmadan önce” teması Shyamalan’ın filminin odak noktası olmuş ve bu bağlamda çekilmiş benzer filmlerden metafizik mesajlarıyla da ayrılmış.

Diğer yandan “Kulübeye Tıklat”, sinemanın söyleyecek lafının azalmaya başladığı ve bir tıkanıklık içine girdiğini de düşündüren bir seyirlik. Filmin başat ögesinin film müzikleri olduğunu iddia etmek abartı sayılmamalı. Oyunculuk bağlamında Wen karekterini canlandıran küçük oyuncu Kristen Cui’nin performansının altını çizmeden geçmeyelim. Ayrıca filmin jenerik yazılarında kullanılan fontlar ve jenerik düzeninin, 1990’ların Amerikan filmlerini anımsatan özellikleriyle dikkati çektiğini ve geçmişe özlemin bir işareti olduğunu da vurgulayalım.

CENNETTEN GELEN ÇOCUK

Geçtiğimiz günlerde düşünce özgürlüğü kisvesi altında, iki milyar insanın inancını temsil eden İslam dininin kutsal kitabının yakılmasına izin veren İsveç’i, bu yıl Oscar Ödüllerinde, İslam diniyle ilgili ve İslam dünyasının önemli ülkelerinden Mısır’da din ve siyaset rekabetini anlatan bir filmin temsil etmesi manidar. Filmin İsveç, Finlandiya ve Fransa ortak yapımı olduğunu da belirtelim.


AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERDE POLİTİK AYAK OYUNLARI !

Tarik Saleh, bir bilimkurgu animasyon olan “Metropia” nın (2009) yönetmeni. Çok ödüllü 2017 yapımı polisiye filmi “Esrarengiz Cinayet” (The Nile Hilton Incident) ile, az gelişmiş ülkelerin politik ayak oyunlarına ve Mısır siyasetinin karanlık dehlizlerine  dalmıştı. 

“Cennetten Gelen Çocuk” (Walad Min Al Janna), Mısır’ın ve Sünni İslamın geleneksel olarak en güçlü ve prestijli üniversitesi kabul edilen El Ezher çevresinde dönen entrikalara yoğunlaşan bir film. Bir balıkçının zeki ve çok okuyan oğlu Adem (Tawfeek Barhom), ayrıcalıklı bir eğitim almak hayaliyle El Ezher Üniversitesi’ne başvuruda bulunur ve kabul edilir.

SÜNNİ İSLAMIN SEMBOLÜ EL EZHER ÜNİVERSİTESİ

Üniversitenin başı ve nüfuzu sınırları aşan “Büyük İmam” aniden hayatını kaybedince, hem El Ezher Üniversitesi hem de daima bu önemli kurumun yönetimini belirlemek isteyen Mısır derin devleti arasındaki, Adem’in hiç istemese de kendini cinayet ve entrikalarla örülmüş bir ilişkiler ağının tam göbeğinde bulduğu bir güç mücadelesi, onun yaşamını tehdit eden bir sürece dönüşür.

El Ezher Üniversitesi, Mısır’da siyasa açısından önemli bir kurum. Safiyene duygular ve büyük ümitler ile bu kurumda öğrenciliğe başlayan Adem, yaşamın acımasız gerçekleriyle karşılaşıp olayların onun da tahminin ötesinde gelişmesiyle ölümle burun buruna gelir.

Yıllar önce bir turistik gezi bağlamında gittiğim Mısır, bana antik Mısır’la, çağdaş Mısır’ın bambaşka dünyalar olduğunu düşündürmüştü. O yıllarda Mısır’da, özellikle turistler terörün hedefiydi ve şehirlerarası otobüs yolculuğunda Sten makinalı tüfekli polisler koruma görevi yapıyordu. Şüphesiz atmosfer müsait olsa da, “Cennetten Gelen Çocuk” filminde ele alınan derin ilişkilerin röntgenini bu gözlemlerle çekmek olası değildi.

DİN VE SİYASET

İslamiyet, üç büyük semavi dinden birisi ve daha önce de vurguladığımız gibi dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birinin inancını oluşturuyor. Diğer yandan Mısır’da, dinin siyasal bir kimlik taşıması ve rejimin işlemesinde belirleyici olma talebi örtük veya kapalı çatışmaların da fitilini ateşliyor.


Yönetmen Tarik Saleh, önceki deneyiminin de etkisiyle günümüz dünyasında oluşan çatışmaları anlamak açısından bir turnusol kağıdı işlevi de görebilecek filmiyle, adeta nefes nefese giden; paranoya, ikiyüzlülük, yozlaşma ve inancın ön planda olduğu sürükleyici bir politik filme imza atmış.

DERİN DEVLET TEZGAHLARI

Yönetmen Saleh’in rejim karşıtı eleştirileri ise, polisiye lezzetin çeşnileri olarak filmin satır aralarına sıkışmış. Filmde Mısır’da dinin önemi ve etkisi anlatılırken, diğer yandan derin devletin dini hem kullandığı hem de kontrolü altında tutmaya çalışan bir rol üstlendiği de satır aralarına gerek kalmadan perdeden seyirciye yansıyor.

Nitekim Mısır’ın yakın geçmişinde Müslüman Kardeşler’in adayı olan Muhammed Mürsî Îsa el-Eyyat, ilk defa halkın oyuyla seçimle 5. cumhurbaşkanı olmuş; 3 Temmuz 2013 tarihinde Genel Kurmay Başkanı Mareşal Abdülfettah es-Sisi liderliğindeki Mısır Silahlı Kuvvetleri'nin askerî darbesiyle devrilmişti (1).

Filmde de “Büyük İmam”ın yerinin boşalması sonrasında, Mısır’ın en güçlü siyasal ve dini odaklarının acımasız güç mücadelesi öne çıkarken, bu süreçte CIA tezgahlarını aratmayan yöntemler,  önemsiz biriyken çok önemli bir rol oynayacak biri konumuna taşır filmin baş oyuncusu Adem’i... Diğer yandan “Büyük İmam” statüsünün en güçlü adayı Kör İmam (Makram Khoury)  oyun dışına itilmek için hapse atılır.

Filmin Mısır’da çekilemediği için büyük kısmının İstanbul’da çekildiğini de okuyucularımıza anımsatalım. Daha önce vurguladığımız gibi İsveç’in Oscar adayı ilan edilen “Cennetten Gelen Çocuk” un, 75. Cannes Film Festivali’nde (2022) “En İyi Senaryo” ödülünü aldığını ve Altın Palmiye için de aday olduğunu ekleyelim.


Diğer yandan senaryonun kimi bağlantı zaafları dikkati çekerken, gerek El Ezher Üniversitesi ve gerekse de Mısır’ı temsil eden mekanların gerçek ortamında çekilememesinin eksikliğinin hissedildiği ve bunun da filmin atmosferini etkilediğini de belirtelim. Oyunculuk açısından Adem karakterinde Tawfeek Barhom, Albay İbrahim karakterinde Fares Fares ve Kör İmam karakterinde Makram Khoury’nin öne çıktığını vurgulayalım.

KAYNAKLAR

(1)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bülent Vardar Arşivi