Kent, ulaşım, iletişim ve mesai

Kent, ulaşım, iletişim ve mesai
İnternet çağı mesai kavramı son yıllarda ‘freelance’ işlere, evden çalışmaya, ‘remote’ çalışmaya doğru bir evrime şahitlik etmekte. İnternet, bireylerin bulunduğu bölgesel konumu, hatta zamanı önemsizleştirip istediği...

İnternet çağı mesai kavramı son yıllarda ‘freelance’ işlere, evden çalışmaya, ‘remote’ çalışmaya doğru bir evrime şahitlik etmekte. İnternet, bireylerin bulunduğu bölgesel konumu, hatta zamanı önemsizleştirip istediği zaman ve konumda istediği işi gerçekleştirmesini sağlıyor. Artık Moğolistan’daki bir insanın internete erişimi var ise bu insan Brezilya’da istediği işi yapabilir durumda. Bu yüzden dünya 9-5 mesai sistemini eğeceği bir yeni yüzyıla uyanmakta.

Artan nüfus, globalleşme ve bununla beraber artan erişebilirlik ile birlikte yeni dünyada mesai saatleri kavramı önemli değişikliklere uğrayacak.

Şehirlerin nüfusu her geçen gün artmakta, örneğin İstanbul’un kayıtlı nüfusu 15 milyonu geçti, yüzölçümü 5 bin küsur olan İstanbul’da kilometre başına 3 bin insan düşmekte. Artan nüfusa karşı alınacak hiçbir gerçekçi önlem olmamakla birlikte bu durum, kısa ve uzun vadede ciddi kentsel problemleri beraberinde getirecektir. Ancak, önemli olan husus şu ki bu kentsel problemler gerçekten nüfusla mı ilgili, yoksa bu problemleri besleyen olgular nüfustan farklı olarak kentsel olgular mıdır?..

21’inci yüzyıl kent problemlerinin salt nüfusla ilişkilenmekten ziyade, bu problemlerin farklı olgular tarafından beslendiğinin ve sanıldığından daha derin incelenmesi gereken problemler olduğunu düşünmekteyim.

Mesai, Çatalhöyük’te başladı

Kentleşme MÖ. 7000’de Çatalhöyük’e kadar uzanan bir süreç. İnsanlar, yeni iş kollarının oluşması ve kapitallerin birikme ihtimali ile bir arada yaşamaya başladılar. İş bölümü kavramı her bireyin kendine ait bir mesai sisteminin ortaya çıkmasına neden oldu. İş bölümü, bireyin her işi tek başına yapmasından farklı olarak, yapabileceği işleri o işler üzerinde kısmen uzmanlaşmış insanlar arasında bölüştürmesi ile başlar. Bu, “Her işi ben yaparım” algısından ayrılmak, bireyin ürettiği meta üzerinde hem kalite artışını hem de zaman tasarrufunu sağlamaktadır. Böylelikle birey kendi mesaisinde ürettiği meta üzerinde ve aynı zamanda sahip olduğu iş kolu üzerinde belli başlı uzmanlıklara sahip olup, “artık değer”ini kolaylıkla oluşturabilmektedir.

Ayrılmış mesailer hem var olduğu şehir üzerine yeni iş sahaları, hem de başka bireylere iş fırsatı ve geçim kaynağı oluşturmakta. Aynı zamanda ayrılmış mesailer insanlarda “artık zaman”dan dolayı da verim artışını sağlar. Bu durum ekonomik ve refah cazibesinden dolayı kent nüfusunun artmasına, ister istemez ekonomik göçün oluşmasına neden olmaktadır. Bu yüzden, ekonomik göç ve nüfusun belli bir bölgede yoğunlaşması, insan var olduğu sürece durdurulamayacak bir gerçektir.

Kalabalıklaşma, önüne geçilemeyecek bir gerçeklik

Peki bu gerçekle nasıl yüzleşilmeli? İş kollarının artması insanların hayatlarını genel anlamda kolaylaştırmakta; bir markete gelen sebzeden, deterjana hatta lüks tüketimine kadar erişim çok kolay. En ufak tüketim eşyasının bile o markete gelmesi fabrikadaki işçiden, marketteki kasiyere kadar bir sürü insanın emeği ve mesaisi ile gerçekleşmekte. İş kollarının artması erişimdeki kolaylığı artırırken, kalabalıklaşma gibi önemli bir kent problemini ortaya çıkarmakta.

Yükselen plazalar ve hızla artan şehrin nüfusu ile ulaşım kentin en büyük problemi haline gelmiştir. Nüfus ve ulaşım zorluğuna karşın toplum erişimdeki kolaylığından da vazgeçmeyecektir. Toplu taşıma araçlarının sayısını, teknolojisini ya da sistemlerini arttırsak dahi kalabalıklaşma problemlerine kesin bir çözüm olmamakla birlikte kalabalıklaşma, önüne geçilemeyecek bir gerçekliktir. Bir mahalleye metro istasyonu kurduğunuzda o mahallenin taşıma kapasitesi problemini çözümünden ziyade o mahalleye erişim kolaylaştığından dolayı nüfusu da o oranla git gide artacaktır.

Mesai sistemi yeniden düzenlenmeli

Önüne geçilemeyecek bu problemden başka, kör bir şekilde toplu taşıma araçlarına yatırım yapmak dışında yapılması gereken işler de var; mesai sistemlerinin düzenlenmesi gibi. Kalabalıklaşmanın en önemli nedenlerinden biri, kent içerisinde yaşayan bireylerin aynı anda hatta çoğu zaman aynı yerlere doğru düzenli olarak göç etmesinden kaynaklanmakta. Kalabalıklaşmanın önüne geçilemeyeceği gibi herhangi bir toplu taşıma aracı da bu ulaşım problemini maalesef çözebilecek seviyelerde değil ve hatta belki hiç olmayacaktır.

Bunun yanı sıra bu problem, zamanın yollarda geçmesinden dolayı kişilerin mesailerinde önemli bir verim kaybına da neden olmaktadır. Çünkü harcanan her emeğin bir dinlenme ile karşılığı olmalıdır. Dinlenme ile karşılanmayan emek, bireyin mesai saatleri içerisinde üretimine yabancılaşmasına neden olur. İnternet çağı mesai kavramı son yıllarda “freelance” işlere, evden çalışmaya, “remote” çalışmaya doğru bir evrime şahitlik etmekte. İnternet, bireylerin bulunduğu bölgesel konumu hatta zamanı önemsizleştirip istediği zaman ve konumda istediği işi gerçekleştirmesini sağlıyor. Artık Moğolistan’daki bir insanın internete erişimi var ise bu insan Brezilya’da istediği işi yapabilir durumda. Bu yüzden dünya 9-5 mesai sistemini eğeceği bir yeni yüzyıla uyanmaktadır.

21’inci yüzyıl kent problemine karşılık dünya kendiliğinden nasıl bir toplum yapısına evriliyor, modern dünya bu problem ile nasıl yüzleşti ve sorunu çözdü ya da gerçekten çözdü mü?..

Kent problemleri sadece modern çağın problemlerinden biri değildi, her çağın kendine has problemleri oluştu ve insanlık bu problemleri toplumun her aygıtını kullanarak çözmeye çalıştı, başarılı da oldu. Ancak, her teknolojinin gelişiminde, her teknolojik devrimde o devrime ve çağa has problemler ortaya çıkmıştır. Bu problemleri aşmak ise artık en az teknolojik gelişim unsurları kadar insan ve toplum bilimleri ile uğraşan insanlarla da çözüme kavuşması gereken önemli bir husustur.

Çağlar boyu kent problemini çözmeye çalışan ekoller

Karl Marx’tan Şikago Okulu’na ve oradan Birmingham Okulu’na kadar oluşmuş ekoller aslında çağların kent ile problemlerini çözmeye dair çözüm üretici unsurlar olmuşlardır. Karl Marx Sanayi Devrimi sonrasında hızla yükselen işçinin ürettiği materyale karşı yabancılaşması ile ilgili çok önemli bir sosyolojik bir problemi dile getirerek aslında Avrupa’yı uyarmıştı, bu uyarı ve uyanış sonrası Avrupa kargaşa ile birlikte bu problemi bir şekilde çözüme kavuşturması gerektiğini zamanla öğrendi. Bu öğrenmenin en akılcı hamleleri 19’uncu yüzyıl ve 20’nci yüzyıl başlarında yükselen şehirleşmenin yarattığı kent problemlerine çözüm aramaya çalışan Şikago Okulu ile birlikte verilmiştir. 20’nci yüzyıl ortalarında ise kent problemlerine belki en yankı uyandırıcı çözümü Birmingham Okulu verdi. 21’inci yüzyılda da hızla artan globalleşmenin ve erişimin getirdiği kent problemlerine çözüm ararken bahsedilen ekollerin yöntemleri ve düşünce tarzlarından beslenen yeni ekoller topluma yön verecektir.

Mesai saatlerindeki evrimleşmeye Türkiye gelişmiş ülkelerle aynı hızda ilerlemez ve gelenekçi yapısını korumaya inat ederse, verim ve refah kaybından dolayı globalleşen dünyada eskisi gibi yer alamayacaktır. Gelişmekte olan ülkeler statüsünün bile gerisine düşme ihtimali vardır. Çünkü bu çağda rekabet eskisi kadar yavaş ve gelenekçi olmamakla birlikte, toplumsal verim dünyadaki en önemli unsurlardan biridir.

Bu konuda hızla çalışmalar yapmalı ve olası sistemleri Türkiye’nin yapısına göre yoğurarak yeni bir mesai saatleri sistemi oluşturulmalıdır.