Kıbrıs Türk halkı neyi oyladı: Türklüğü mü, federasyonu mu, devleti mi…?

Son Güncellenme Tarihi: Ekim 26, 2020 / 08:59

KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Ersin Tatar bugün Ankara’da. İlk resmi yurt dışı ziyareti.!
İkinci turda oyların yüzde 51’ini almıştı. Akıncı yüzde 48’de kaldı. Oy farkı sadece 4412, o fark da esas olarak İskele ve Gazimağusa’dan geliyor, yoksa diğer ilçelerde Akıncı önde çıkıyor. İki ilçedeki kritik farkın nasıl oluştuğu bu yazının konusu değil, ama Kıbrıs’ta herkes çok iyi biliyor.
Tatar, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve yardımcısı Fuat Oktay’a” teşekkür ederken Akıncı Tatar’a başarılar diledi, “Bu sonuçların çıkmasında rol oynayanları” da tebrik etti.
Yemin törenine kendi partisi, ailesi, Fuat Oktay, KKTC eski cumhurbaşkanları Talat ve Eroğlu, T.C. Lefkoşa Büyükelçisi, askerler—KTBKK ve GKK—katıldılar, ama muhalefet katılmadı.
Bunların hiçbiri normal değil; bu sonuçları doğru okumalıyız. Seçimler sürecinde ‘Türklük’ ve Türkiye’yle ilişkiler, ‘federasyon’ ve ‘devlete sahip çıkma’ söylemleri öne çıkarıldı.
Tatar sonuçlar açıklandıktan sonra ‘balkondan’ hitap ederken aşağıdan gelen “Kıbrıs Türktür Türk kalacak” sloganlarına eşi de iştirak ediyordu—sağ yumruğunu havada sallayarak.!
Ancak ortada garip bir durum var…
Kıbrıs ‘müzakereleri’ elli iki yıldır sürüyor. Rumların adayı ‘Helen’ adası, Türkleri ‘ayrıcalıklı azınlık’ görmeleri nedeniyle çözülemedi. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı 2017’de Crans-Montana’daki başarısız toplantı sonrası “Eşitlik, güvenlik, özgürlük içinde yaşayacak, iki kesimli federal nitelikleri olmayan bir yapıyı içimize sindiremez, halkımıza da öneremezdik” demişti.
Tatar, “Kıbrıs Türk halkının demokratik iradesine saygı duyulmalı” diyor; Akıncı da öyle.
Tatar “Çözüm uğruna egemenliği zafiyete uğratmayacaklarını” söylüyor; Akıncı da öyle diyor.
Tatar, “Müzakere masasında başı dik, onurlu temsil gerekir” diyor; Akıncı da zaten onu yapmış.
Tatar, “Kıbrıs Türk halkının onurlu şekilde yaşama mücadelesine artık birileri saygı duymalıdır. Masaya oturmaya hazırım. [Ama] Türk halkı kendi kendini idare etmekten vazgeçmeyecektir” diyor. Akıncı sadece söylememiş, Crans-Montana’da olduğu gibi gereğini de yapmış…
Tatar “Türkiye’nin garantörlüğünü” savunuyor, zaten Akıncı da aynı şeyi söylüyor. ‘Sıfır asker, sıfır garanti’ dayatmasını kabul etseydi Crans-Montana’dan başarıyla (!) dönerdi.
Yani, ‘Devlet mi federasyon mu’, ‘Türkiye’yle mi Türkiye’ye rağmen mi’ ikilemi gerçekte yok.!
‘Türklük’ meselesine gelince; Kıbrıs Türkü, Türklük mücadelesine başladığında o bağıranlar ana rahmine bile düşmemişlerdi. ‘Türk Alayı’, 82 yıl sonra 1960’da Mağusa’ya çıktığında Ada’nın her yerinden gelip gözyaşları içinde Türk sancağını alkışlayanlardan hâlâ hayatta olanlar vardır.
Sadece diğer adaya oy verdikleri için Kıbrıs Türkü’nün Türklüğünü sorgulayabilecek kadar gözü dönmüş bir zihniyetin var olduğunu buradaki Türkler çok iyi biliyor, artık oradakiler de öğrendi.!
Bu sonucun—karpuz gibi bölünmenin—işaretleri birinci tur seçimle aynı gün yapılan anayasa referandumunda ortaya çıkmıştı.
KKTC’de polis—ve itfaiye—İçişleri Bakanı’na değil Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’na bağlıdır, o da Ankara’dan atanır. Bu uygulama Anayasa’nın ‘geçici’ 10. Maddesine dayandırılır. Polisin ‘sivile’ bağlanması hep gündemde olmuş, toplumu bölmüştür.
KKTC Yüksek Mahkemesi—bir başkan, yedi yargıç—AYM, Yüce Divan, Yargıtay ve Danıştay görevlerini yapar. 11 Ekim’deki referandumda yargıç sayısının ‘16’ya kadar’ çıkarılması reddedildi. Aslında herkesin kabul ettiği bu ihtiyaca ‘Hayır’ diyen yüzde 50,13 yargıç sayısının artırılmasına değil, geçici 10. Madde’nin halk oylamasına getirilmemesine ‘Hayır’ dedi.
Aynı siyasi tutum—sadece yüzde 2,5 farkla—cumhurbaşkanlığı seçimine de yansıdı.!
Pekiyi, o zaman Kıbrıs Türk halkı neyi oyladı.?
KKTC Anayasası—T.C. Anayasası gibi—cumhurbaşkanının yemin etmesini gerektiriyor:
“…hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; …Anayasa ve yasalara bağlılıktan ayrılmayacağıma; …üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma…”
Tatar da—Akıncı gibi—bu ilkeleri seçim propaganda sürecinde sıkça tekrarladı, sözler verdi..
Sorun burada.!
Bu sözleri, herkesin gözleri önünde yaşananlardan, bütün bu olanlardan sonra nasıl tutacak.?
Şöyle ki; KKTC—siyasi olarak tanınmasa da—dünyadaki tek özgür ‘Müslüman’ ülke olarak tanınır—notu 81…! Örneğin; Finlandiya 100, Danimarka 97, Suudi Arabistan 7, Kuzey Kore 3.
Ama Türkiye, 2018 başından beri artık ‘özgür olmayan’ ülke statüsündedir—notu 32.!
Türkiye Cumhuriyeti; Uganda, Tanzanya, Fas, Moritanya, Mali, Kenya, Gine’nin de gerisinde.
Kimsenin tanımadığı ‘garnizon’ devleti Dağlık Karabağ’ın notu bile 34.!
İşte yüzleşmemiz gereken yalın gerçeklik budur.!
Tatar’a oy vermeyenlerin Türklük veya Türkiye’yle bir sorunu yok. Devletlerine, özgürlüklerine sahip çıkmakta da kararlılar; ama özgürlük ve demokrasilerine sahip çıkmakta da!
Anayasa, hukukun üstünlüğü, demokrasi, laiklik, ‘Atatürk ilkeleri’ gibi kavramlarla barışık olmayan, siyasi muhalefeti şeytanlaştıran bir siyasi kadroyla bu kadar içiçe bir cumhurbaşkanı onları endişelendiriyor; iyi, adil ve şeffaf yönetim istiyorlar; Türkiye gibi olmak istemiyorlar.
Bu, benim okumamla, Akıncı’ya oy veren yüzde 48’in kısa hikayesi.
Tatar’a oy veren yüzde 51’in hikayesi daha da karmaşık.
Sandığa gitmeyen yüzde 33’ün—halkın üçte biri—hikayesi ise bambaşka…
Bugün Ankara’da yaşanan, söylenen—ve söylenmeyenlere—vücut dillerine bu gözle bakın, orada aslında Türkiye gerçeğini göreceksiniz…

Emekli piyade (kurmay) tuğgeneral (Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 2005), stratejist, siyaset analizcisi. Uluslararası ilişkiler, politik-askeri stratejik planlama, milli güvenlik siyaseti geliştirme alanlarında; NATO ve/veya Birleşmiş Milletler çerçevesinde icra edilen Körfez Savaşı, Irak Savaşı, Bosna-Hersek, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, El Halil (Filistin), Afganistan gibi milli, çok uluslu ve koalisyon stratejik operasyonlarına ilişkin olarak siyaset belirleme ve harekat planlamasında deneyim sahibidir. Somali, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’teki operasyonlara fiilen katılmıştır. Kıbrıs’ta iki ayrı dönem halinde toplam dört yıl, NATO uluslararası karargahlarında da toplam dört yıl görev yapmıştır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), silahsızlanma, silahların kontrolu, güven artırıcı önlemler ve kitle imha silahlarının yayılmasıyla ilgili etkinliklerde, özellikle Bölgesel Silahların Kontrolu, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi (RACVIAC/ZAGREP), çok uluslu Güneydoğu Avrupa Tugayı (SEEBRIG)’nın kuruluşu ve çeşitli Balkan ülkelerindeki Barış İçin Ortaklık (PfP) etkinliklerinde görev almıştır. Yayılmaya Karşı Güvenlik Girişimi (PSI) konsept geliştirme ve PSI çerçevesinde uluslararası işbirliğine yönelik planlama çalışmalarında rol almıştır. Gerek şehir gerekse kırsaldaki terörle mücadelede geniş operasyonel deneyimi vardır.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top