Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

KLASİK MÜZİK, DÜNYANIN HER YERİNDE

MARJİNAL DENEBİLECEK BİR KESİMİN DİNLEDİĞİ BİR MÜZİK

Pandemi sürecinde herkes gibi yeni alışkanlıklar edindim ve yeni şeyler keşfetmeye başladım. Daha önce dinlediğim müzikler genel geçer herkesin bildiği ve tanıdığı isimler, müzikler üzerinden oluyordu. Evde kapalı kaldığımız dönemlerde popüler kültürün bilmediği ama bizi başarıyla temsil eden müzisyenler üzerine araştırmalar yapmaya başladım. İlgi alanım piyano  ve gerçekleştiremediğim çocukluk hayalim olduğundan piyanistleri öncelikle araştırmaya ve dinlemeye başladım. Piyanonun tuşlarında ellerimi gezdirirken hayal ettim ve müzikler dinledim. Keşfettiğim o isimlerden biri ile sizi bugün tanıştırmak isterim. Uluslararası bir tanınırlığa sahip bir isim aslında, ben kendisini yeni tanıdım son 'Harika çocuk' O, piyanist Emre Yavuz.

Kariyerinde Viyana Uluslararası Piyano Yarışması birinciliği, Kissingen Piyano Olimpiyatları birinciliği, Schubert Piyano Yarışması üçüncülüğünün yanı sıra Schubert Özel Ödülü'ne layık görülen Emre Yavuz’un başarılarla geçen bir müzik yolculuğu var. Bösendorfer sanatçısı piyanist Emre Yavuz ilk albümü 'Rachmaninoff' u yayınlandı.  Emre Yavuz'un uzun zamandır üzerinde çalıştığı 'Rachmaninoff', 20'nci yüzyıla damgasını vuran Sergey Rahmaninov'a bir saygı niteliği taşıyor.

Rahmaninov, benim son 10 yılıma biçim ve yön veren besteci oldu

Uzun zamandır üzerinde çalıştığınız ilk albümünüz ‘Rachmaninoff’ yayınlandı. Hayırlı olsun ve dinleyicisi bol olsun. Nasıl bir albüm çalışması oldu?

Rahmaninov, benim son 10 yılıma biçim ve yön veren besteci oldu. Bu albümdeki iki eserin üzerinde çok uzun süre çalıştım ve onlarla birçok yarışma kazandım. 2018-19’da bir yıl süren bir Rahmaninov turnesi yaptım, hem bu iki eseri, hem bestecinin oda müziği eserlerini hem de konçertolarını kapsayan bir programla. Bu albüm bütün bu yılların, o yıllar içinde bu iki eserle birbirimize şekil verişimizin ürünü, bu yüzden de çok kişisel. Bu çıkış albümünün bu tarihi bulmasının nedeni, kayıt yeri, piyanosu, zamanlama, benim durumum gibi birçok şeyin en ideal olanını yakalamak için beklemiş olmam. Ancak sonuçta beklediğime değecek, başka bir Rahmaninov anlayışı sunan, sound olarak oldukça karanlık, puslu ve melankolik, şaşırtan bir kayıt oldu.

Rachmaninoff benim hayatımın belirleyici figürü oldu

20. yüzyıla damgasını vuran Rahmaninov’a bir saygı niteliği taşıyor albümünüz. Ünlü Rus piyanist ve besteci Rahmaninov, kariyerinizde nasıl bir yere sahip ve bu bestecinin sizin hayatınızdaki önemi nedir?

Rachmaninoff benim hayatımın o kadar önemli bir döneminin belirleyici bir figürü oldu ki, artık kişisel olarak tanışıyormuşuz ve o benim en yakın sırdaşımmış, beni anlasa o bir o anlarmış gibi hissediyorum. Bu albüm, o dönemin son noktası oldu, artık daha farklı projeler yapacağım ama Rachmaninoff’un yerinin baki kalmaması mümkün değil.

Bösendorfer sanatçısı olmak…

Bösendorfer Sanatçısı ne demek?

Bösendorfer, çok köklü ve özgün bir “tını kültürü” sahibi, Viyana’nın klasik müzikte en önemli markası. Bu birikimi taşıyabilen, Bösendorfer piyanoların dilinden anlayan ve konserlerinde tercih eden başarılı müzisyenlerden oluşan bir aile denebilir buna. Buna ek olarak konserlere piyano tedariği ve albüm kayıtlarına destek oluyorlar, Rachmaninoff albümünü Bösendorfer fabrikasında, otuz-kırk piyanodan beğendiğim bir Vienna Concert modelinde kaydettim ve bu kayıtların benim istediğim tınıları yakalayabilmesinde bunun rolü büyük.

Son ‘Harika Çocuk’

‘Sanatta Üstün Yetenekli Çocuklar Yasası’ndan yararlanan son ‘Harika Çocuk’ olmak nasıl bir duygu ve bu yasadan kimler yararlanabiliyor, yasa sizin yararınıza olan neleri kapsıyor ve içeriyor?

Harika Çocuklar Yasası 2002’den beri yok, olduğu zamanlarda üstün yetenekli çocukların yurt dışında her açıdan eğitiminin mümkün kılınması ve bu çocukların devlet himayesine alınması için düşünülmüş bir Atatürk-İnönü projesiydi. Müzik alanında sanırım ilk İdil Biret ve Suna Kan olmak üzere on iki kişi var bugüne kadar yararlanan. Röportajlarda, haberlerde görmesem ben unutuyorum bile bazen “son harika çocuk” sıfatını. O zamanların üstüne çok şey koydum.

Klasik müzisyen olmak zor tabii ama güzel yönleri o kadar paha biçilmez ki!

Klasik müzik alanını seçmek az seçilen bir yol ve zorlu bir yolculuk. Çünkü klasik müzik dinleme alışkanlığı olmayan bir toplumuz diye düşünüyorum. Sizin bu konuda görüşleriniz nelerdir?

Klasik müzik, dünyanın her yerinde marjinal denebilecek bir kesimin dinlediği bir müzik. Elbette Türkiye’de daha çok yol alınabilir. Zor tabii klasik müzisyen olmak, ama bence güzel yönleri o kadar paha biçilmez ki bu zorluklarla savaşmaya üşenmiyor insan.

Popüler işler yapmak bence kendi başına bir suç değil

Klasik bir müzikçi olsanız da popüler işler yaptığınız zaman ancak sesinizi duyurabiliyorsunuz. Fazıl Say ve Burçin Büke gibi piyanistler klasikçi olmalarına rağmen farklı tarzda, popüler işlere de imza atıyorlar. Bu konuda siz neler düşünüyorsunuz?

Popüler işler yapmak bence kendi başına bir suç değil, bunu yapmayı tercih edenlere de eleştirel bakmıyorum. Fazıl Say’ın yaptığı popüler müzik tarzındaki işler, onun Beethoven sonatlar kaydı yapmasına engel değil mesela. İnsan yapmak isterse, alıcısı da varsa, kendi zevki ve keyfine kalmıştır. Ben ikisini ayıramayanlara pek sıcak bakamıyorum, ya da klasik repertuvar çalamadığı için mecburen hafif işler yapanlara, bir de olduğundan fazlası olma iddiasındaki kasıntı pop işlere.

Nasıl edebiyatta klasikleri okumak ilk başta zor geliyorsan klasik müzik de öyle…

Klasik müzik ile tanışmamış ya da dinleme alışkanlığı olmayan okuyucularımız için klasik müziği sevdirmek için cümleler ya da öneriler istesem neler söylersiniz?

Klasik müziğe dair hiç bilgisi ya da alışkanlığı olmayanların bilmediği şey şu; klasik müzik dediğiniz şey o kadar geniş bir dönemler, stiller, formlar, tını seçenekleri bütününü kapsıyor ki aslında sevmediğinizi bilebilmeniz için bile çok fazla farklı eser dinlemiş olmanız gerekir. Geniş tabiriyle pop müzik içinde aklınıza getirebileceğiniz birbirinden en farklı iki şarkıyı düşünün, biri Rammstein, biri Sezen Aksu şarkısı olsun mesela. Hah, bu iki şarkı aynı formu ve muhtemelen de aşağı yukarı aynı akorları içeriyor ve bu klasik müzikteki onlarca farklı tını, süre ve tarzdaki formdan yalnızca biri. Aslında pop ve popun bütün alt türlerinde, bir asırdır aynı şarkının biraz değiştirilmiş, gününe ve dönemine göre tınısı güncellenmiş, sözleri değiştirilmiş varyasyonlarını farklı kişilerden ve farklı janr tanımlamaları altında dinliyorsunuz (ben de dinliyorum). Bu formlar ortaçağdaki halk ozanlarının, trubadurların falan kullandığı formlar idi ve buradan gelişe gelişe bütün klasik müzik birikimi, kısa enstrümantal eserler, uzun ve çok bölümlü eserler, oda müziği, orkestra müziği, senfoniler, operalar, oratoryolar, barok, klasik, romantik vb. dönemler oluştu, pop ise halen orada. Bir girdiğiniz zaman bu evrene, yıllarca ne kadar az müzik dinlemiş olduğunuzu fark edeceksiniz. Nasıl edebiyatta klasikleri okumak da ilk başta zor geliyorsa bu da aynı şey, başta anlaşılmaz gelmesi çok normal, ama biraz okuyarak başlar ve alışırsanız kendinizi neyden mahrum ettiğinizi anlamanız sandığınız kadar uzun sürmeyecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi