KÖKLERİ TOPRAĞA UZANAN KADINLAR

İkizdere, Artvin, Cerattepe, Fatsa, Kuzey Ormanları, Kazdağları, Tokat… Toprağıma, ağacıma dokunma diyerek direnişin simgesi haline gelen kadınlar… Adeta Ana Tanrıça Kibele gibi bereketin timsali, kökleri doğaya sımsıkı bağlı tanrıçalar.

Karikatür ve Grafik Sanatçısı Doğan Ekşioğlu İkizdere’de bir elinde değnek diğer eli belinde jandarmaya meydan okuyan kadını bir ağaç gibi resmetmişti. Sımsıkı yere basan, bastığı yerden toprağın altına kökleri uzanan ve çiçek açan bir kadın. Ne de olsa bir canlının hayatta kalışı köke bağlıydı. Baskıya, zulme, talana karşı kadınlar direnişin simgesi oldu. Birlikte hareket edilmedikçe, sustukça topraklarının, yaşam alanlarının ellerinden alındığını gördü insanlar. Yanlış tarım politikaları, desteklenmeyen çiftçiler salgınla birlikte isyan eder hale geldi. Gün geçmiyor ki ana haber bültenlerinde veya sosyal medyada ekinlerini fırlatıp atan, susuzluktan tarladaki buğdayının yeşermediğini anlatan bir çiftçi haberi ile karşılaşmayalım. En son Denizli’nin Pamukkale ilçesine bağlı Güzelpınar köyü sakinleri köylerine yapılacak taş ocağının kekiklerine, ceviz ağaçlarına, zeytinlerine zarar vereceği için valilik önünde oturma eylemi yaptı.

Bilim insanları daha önce de olduğu gibi bugün de uyarıyor. Ancak iktidar müteahhitlik hevesi ve rant uğruna doğayı, yaşam alanlarımızı yok etmeye devam ediyor. Marmara Denizi’nin ölümü ve Kanal İstanbul’a henüz hiç değinmedik bile. Peki bu işe kökleri derinlere uzanan ulu ağaçlar ne diyor?

Ağaçlar der ki “Bir cevher, bir kıvılcım, bir düşünce gizlidir içimde. Edebi hayatın canıyım ben. Eşsizdir ebedi ananın bendeki bu cesur çabası ve eseri. Eşsizdir endamım, tenimdeki damarlar eşsizdir, tepemdeki yaprakların en küçük oyunu ve kabuğumdaki en ufak yara izi. Bana özgü eşsizlikte ebediyeti şekillendirmek ve göstermektir görevim. Tanrının içimde olmasına güvenirim. Uğraşımın kutsallığına güvenirim. Ben bu güvenle yaşarım.”

Bir ağaca ait olan bu sözler Alman yazar Hermann Hesse’nin şiirsel bir anlatımla yazdığı ‘Ağaçlar’ kitabından. Hesse, ağaçlara olan hayranlığını şöyle anlatıyor: Ormanlar ve korularda halklar ve aileler halinde yaşayan ağaçlara hayranım ben. Tek başına duran ağaçlara daha da hayranım. Yalnız insanlar gibidir onlar. Şu ya da bu zaaftan ötürü sıvışıp giden münzeviler gibi değil, yalnızlaşmış büyük insanlar gibi. Beethoven ve Nietzche gibidirler. Tepelerinde uğuldar dünya.

Hesse ağaçları bir tapınağa benzetiyor. “Onlarla konuşmayı, onları dinlemeyi bilen hakikati öğrenir. Hayatın kadim yasasını söyler ağaçlar” diyor. Ağaçlarla birlikte direnmeye devam etmek için bu hafta Ayraç’ta ağaçların gizli yaşamına tanıklık edeceğiz? Ormanın kanunlarını, mantarların adeta bir internet ağı gibi ağaçlar arasındaki iletişimi nasıl sağladığını, ağaçların neler hissettiğini ve birbirleriyle nasıl konuştuklarını ağaçlara ve ormanlara derin bir tutkuyla bağlı Peter Wohlleben’in ‘Ağaçların Gizli Yaşamı’ kitabından öğreneceğiz.

YAZAR HAKKINDA

Peter    Wohlleben ormancılık okudu ve 23 yıl Renanya-Palatina Eyalet Orman İdaresi’nde çalıştı. Daha sonra bir orman akademisi kurdu. 26 yıldır yetişkinlere ve çocuklara ağaçların gizli yaşamını öğretiyor.

KARINCALAR GİBİ ÇALIŞAN AĞAÇLAR

Peter Wohlleben kitabına şu sözlerle başlıyor: Ağaçların acıyı hissedebildiğini, hafızaları olduğunu ve ebeveyn ağaçların çocuklarıyla birlikte yaşadığını öğrendiğinizde, artık onları sanki sıradan bir işmiş gibi devasa makinelerle kesip hayatlarını altüst edemiyorsunuz. Wohlleben Türkiye’de yaşasa duruma şaşırırdı elbet.

Bilim insanları Almanya’da Harz Dağları’nda ağaçlar arasındaki besin alışverişini ve yardımlaşmalarını keşfediyor. Yani ormanlar adeta karınca kolonileri gibi çalışıyor. Bir ağaç tek başına orman olmadığı gibi tek başına istikrarlı bir yerel iklim de oluşturamıyor. Rüzgâra ve hava durumuna karşı korumasızlar. Ancak birçok ağaç, hep birlikte aşırı sıcak ve soğuğu hafifleten bir ekosistem yaratabiliyor. Bu nedenle ağaçlar insanlar gibi sosyal varlıklar, uzun ve sağlıklı bir yaşam için birbirleriyle iletişim kuruyorlar. Kayın ve meşe ağaçlarının tohumları anne ağacın altına düştüğü için ebeveynler çocuklarıyla birlikte büyüyor ama yalnızlığı seven ağaçlar da var. Söğüt, kavak ağacı hatta huş yalnızlığı seven ağaçlardan. 

BİR İLETİŞİM ARACI OLARAK KOKU

Yazar kırk yıl önce Afrika’da gözlemlenen bir bilgiyi paylaşıyor. Afrika savanalarında yaşayan zürafalar şemsiye yapraklı akasya ağaçlarını çok seviyor ancak akasyalar bu durumdan hoşnut değil. Ağaçlar kendilerini zürafalardan kurtarmak için birkaç dakika içinde yapraklarına zehirli maddeler pompalıyor. Zürafalar mesajı alıyor, o ağaçları bırakıp başka ağaçlara gidiyor. Bir akasya ağacının yaydığı koku diğer ağaçlar için uyarı niteliğinde. O bölgede bulunan akasyalar zürafalardan kurtulmak için yapraklarıyla toksin yayıyorlar. Aynı durum meşe ağaçları için de geçerli. Onlar da kemirgen böceklerden korunmak için kabuk ve yapraklarına zehirli tanenler yayıyorlar. Tıpkı başka böcek türlerinden korunmak için reçine salgılayan ağaçlar gibi.

ORMANIN İNTERNET AĞI: MANTARLAR

Ağaçlar sadece kokuyla iletişim kurmuyor. Ormanın internet ağı gibi çalışan mantarlar, ağaçlar arasında iletişimin hızla yayılmasını sağlıyor. Tek bir mantar asırlar içinde kilometrelerce alana yayılıp koca ormanları birbirine bağlayabiliyor.

Peter Wohlleben ağaçlar ve böcekler arasındaki iletişimin sadece savunma amaçlı olmadığını da değiniyor. Meyve ağaçları, söğütler ve kestaneler ilgiyi üzerlerine çekmek ve etraftan geçen arıları, karınlarını doyurmaya davet etmek için onlara adeta yazarın ifadesiyle “koku mektupları” gönderiyor. Yazar çiçeklerin biçim ve renklerinin de arılar için bir işaret olduğunu belirtiliyor ve onları yemeğe giden yolu gösteren reklam panolarına benzetiyor.

AĞAÇLARIN ÇIĞLIĞI

Ağaçlar nem olmadığında besin üretimini durduruyor. Susuzluk, ağaçlar için açlıktan daha dayanılmaz. Çünkü fotosentez yaparak açlıklarını gideriyorlar ama susuz kaldıklarında besin üretemez hale geliyorlar.

İsviçre Orman, Kar ve Tabiat Federal Araştırma Enstitüsü ağaçların seslerini kaydediyor. Yaptıkları araştırmaya göre köklerden yapraklara su akışı kesildiğinde gövdede titreşimler meydana geliyor. Yazar bunu ağaçların çığlığı olarak nitelendiriyor ve ağaçların su seviyesinin düştüğüne ilişkin haberi arkadaşlarına bu şekilde verdiğini söylüyor. Bir başka araştırma da kıyı ormanlarının önemine dikkat çekiyor. Çünkü kıyılarda bulunan ağaçlar iç bölgelere su taşıyan kanallar gibi çalışıyor.

Yazımızı ölümünün 58.yıl dönümünde büyük şair Nâzım Hikmet’in dizeleriyle bitirelim.

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Bir orman gibi kardeşçesine.”

Haftanın çok satanlar listesini D&R, idefix, hepsiburada, Remzi Kitabevi, Penguen Kitapevi ve BKM Kitap listelerinden yola çıkarak derledik.

  1. Balıkçı ve Oğlu, Zülfü Livaneli
  2. Hayat Kaybettiğin Yerden Başlar, Miraç Çağrı Aktaş
  3. Söylenmemiş Sözler, İclal Aydın
  4. Var mısın? Doğan Cüceloğlu
  5. Empedokles’in Dostları, Amin Maalouf

Haziran edebiyat dünyası için hüzünlü bir ay. Ahmet Hâşim, Nâzım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif’i bu ayda kaybettik. Bıraktıkları eserler hâlâ dillerimizde. Dizeleri, kitapları okuyucuya emanet. Nâzım Hikmet’in satırlarında yazdığı gibi ciddiyetle yaşadılar ve bu dünyadan göçüp gittiler. Usta isimleri Nâzım Hikmet’in yaşama olan tutkusunu anlattığı dizeleriyle anıyoruz.

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın                                                                                    

 bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.

Hava Kurşun Gibi Ağır

Hıfzı Topuz

Remzi Kitabevi


Nâzım Hikmet'i ve dostlarını yakından tanıyan Hıfzı Topuz, bu romanda Nâzım Hikmet’in uğradığı haksızlıkları, çektiği acıları, yurt özlemini, halkına olan sevgisini, bir yandan da tutkularını, aşklarını, mutluluklarını anlatıyor. Hava Kurşun Gibi Ağır'ı okurken, 1940'lı yılların karanlığına yeniden tanık olacak, yıllar boyu cezaevlerinde yatan büyük Türk şairinin sönmeyen umudunu, açlık grevindeki direnişini, özgürlüğe kavuşma sevincini, Moskova'daki coşkulu, bazen de fırtınalı günlerinin heyecanını, ölümü bekleyişini okuyacaksınız.

Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl

Orhan Kemal

Everest Yayınları

Orhan Kemal kitabında Nâzım Hikmet’le olan dostluğunu anlatır. “Defterlerim vardı, onun en tipik hareketlerini günü gününe not ettiğim, ona dair kocaman bir kitap yazmaya yetecek yığınla belgeyi kaydetmiş olan defterlerim. Onlar artık elimde değil. Biliyorum, biliyorum ki Nâzım Hikmet’i ona layık olduğu şekliyle yazamadım” der.  Her ikisi de üç yıl arayla bir haziran ayında yaşama veda etti. Bitmeyen dostluklarını Orhan Kemal’in kitabından okuyabilirsiniz.

Bereketli Topraklar Üzerinde

Orhan Kemal

Everest Yayınları

Orhan Kemal kitabında Türk toplumunun bir dönem yaşadığı zorlukları kaleme alır. Orta Anadolu’dan yola çıkıp Çukurova’ya gelen üç arkadaşın hikâyesini konu edinen kitap, geçim kaygısının yeri geldiğinde insanın karakterini değiştirebilecek kadar güçlü olabileceğini gözler önüne serer. Nâzım Hikmet, arkadaşı Orhan Kemal’in kitabını şöyle değerlendirir: Maksim Gorki’nin aşağı yukarı bu mevzuyu işleyen hikâyesi vardır. Orhan Kemal, Maksim Gorki’nin tesiri altında kalmış demek istemiyorum. Belki Orhan Kemal okumadı bile onu. Fakat iki hikâye de aynı güzellikte. Orhan Kemal bu mevzuyu Maksim Gorki kadar güzel işlemiş.

Hasretinden Prangalar Eskittim

Ahmed Arif

Metin Yayıncılık

Türk edebiyatının unutulmaz şairlerinden Ahmed Arif’in, Hasretinden Prangalar Eskittim kitabı 1968 yılında yayınlandı. Yayınlandığı günden bugüne geniş bir okur kitlesine ulaştı.

AĞAÇLARIN NASIL KONUŞTUĞUNU

DUYUYOR MUSUN?

Peter Wohlleben

Kitap Kurdu

 

Tema Vakfı’nın katkısıyla yayınlanan Peter Wohlleben’in çocuklar için kaleme aldığı kitapta yazarın ‘Ağaçların Gizli Yaşamı’ kitabında olduğu gibi ilginç bilgiler yer alıyor. Çocukların diline uygun bir şekilde hazırlanan kitap, detaylı doğa resimleriyle de bir kaynak kitap niteliğinde. Her bölüm keyifle okunuyor. Çocuklar ormanın dilini, ağaçların ve hayvanların sırlarını öğreniyor.

 

ITIR KOŞUNCA

Esra Ercan Bilgiç

Final Kültür Sanat Yayınları

 

Esra Ercan Bilgiç, ‘Itır Koşunca’ kitabında yerinde durmayan, etrafına mutluluk saçan küçük bir kızın hikâyesini anlatıyor. Bir zamanlar, uzak bir diyarda, Oturup duranlar adında bir köy varmış. Bu köyün ahalisi, çalışmak yerine bütün gün miskin miskin otururmuş. Günün birinde köydeki her şey kuruyup solmuş.

Köyde Itır adında kıpır kıpır, şirin mi şirin bir kız doğmuş. Itır, biraz büyüdüğünde bu miskin köye bolluk bereket getirmek için yola koyulmuş. Hayalinin peşinde, yorulmak bilmeden hep koşmuş.

Bisküvi Kutusundaki Martı

Doğan Gündüz

Can Çocuk

Doğan Gündüz, kitabında bir martının hayatını kurtarmak için çırpınan bir çocuğun, yetişkinler dünyasına bakışını ve iç dünyasını anlatıyor. İranlı sanatçı Vaghar Aghaei’nin desenleriyle renklenen Bisküvi Kutusundaki Martı, 8 yaş ve üstü çocuklar için uygun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi